İyi gitti iyi...

1989’da Cumhurbaşkanı oldu. Aslında Cumhurbaşkanlığı’na kaçtı da denilir sıklıkla.

12 Eylül’ün ekonomi şefi. Cuntanın yönetimi devredeceği hükümeti belirlemek için yapılan seçimlerin galibi. Özal.

89’da Cumhurbaşkanlığına kaçtığında ülkenin yarısı değil belki ama hafife alınmayacak bir kısmı ondan nefret ediyordu. Nefret’in büyüklüğü çok yüksek değildi ama sergilediği, sokağa yansıttığı öfke hiç az değildi.

Cumhurbaşkanlığına kendisi kaçtı ama partisi iktidardaydı.

89’da yerel seçimlerde ilk sarsıntı yaşanmıştı, 1991’de yıkıldılar!

Özal değil ama Özalizm ve partisi ANAP hükümetten indirildi.

Büyük kurtuluş günüydü: 20 Ekim 1991 seçimleri.

SHP’nin başında Erdal İnönü, DYP’nin başında Süleyman Demirel!

İki ortak hükümeti devraldılar. Ekonomi işleri ve tabii zaptiye sağda olur, kültür filan işleri solda.

Fikri Sağlar’ın bakanlığı döneminde sanat dünyası çok büyük hizmetler görmüştür, doğruya doğru.

Özal’ın değil ama Özalizm’in gidişi büyük coşku yarattı. (Demek o zamanlar toplumun soyutlama düzeyi biraz daha yukarıdaymış, kimse ‘Özal’dan kurtulamadık ama’ diye dert yanmadı. ANAP’tan kurtulmak daha az önemli değildi.)

Sonra...

Hükümetin kuruluşunun beşinci ayında 1992 Newroz katliamı yaşandı. Cizre, Lice, Şırnak tanklarla topa tutuldu!

Olsun ANAP’tan kurtulduk ya! Diyemedi pek kimse...

* * *

İki küçük ek yapayım.

20 Ekim seçimleriyle oluşturulan ve memleketi ANAP’tan kurtaran DYP–SHP koalisyonunun ilk aylarında bugün TKP olan hareket de İktidar adında bir gazete çıkartıyordu. 1990’lı yıllarda daha doğru olan ismi alarak Sosyalist İktidar olan gazete.

Bu gazetenin ilk sayısı “ANAP’a devam” başlığını taşıyordu. Müthiş demokratik koalisyonun bakanlarının kafaları vardı kapakta ve üzerlerinde bu yazıyordu: ANAP’a devam.

Bizim Özalcı olduğumuzu, “bu iş böyle olmaz ANAP’a devam etmeliyiz” dediğimizi anlayanlar, ya da böyle anlamış gibi yapanlar da oldu.

Müthiş demokratik ittifakın ANAP’ı aratması içinse birkaç ay yeterli oldu.

İkinci küçük ek de...

1991 seçimlerinde “her şeyden önemli” olan ANAP’tan kurtulma hedefi için bütün gücüyle ileri atılan, bir avuç sosyalistin seçimlerde çıkardığı bağımsız adaylara tiksinerek bakan ilerici kamuoyumuzun bir kısmının Özal’ı nasıl andığını hatırlamak ibret verici olacaktır.

Özal 2 yıl kadar sonra kalp krizi geçirerek öldü. “Kürt sorununda oldukça maceracı (Kürtleri önce tanıyıp sonra Ortadoğu seferinin azap askerleri olarak organize etmek olarak özetlenebilir) bir projesi vardı ve ‘statüko’ hesabını kesti...” Özal’ın ölümü hakkında böyle düşünenlerin çok haksız olduğunu söyleyemem.

Hoş olan şu ki, Özal bununla birlikte solun genel kabul görmüş nefret objesi olmaktan çıktı, bağzıları için “demokrasi kahramanı bir vizyoner” haline geliverdi.

İşte böyle...

Demiş ya, “hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Not: Başlıktaki cümle, Demirel’in Şili’deki askeri darbenin ardından söylediği sözdür. Allende’nin cunta tarafından devrilerek öldürülmesini böyle karşılamıştır 1973’te. 1991’de solun ve sağın ortak demokrasi kahramanlarından birisi olarak büyük dönüşünü yaptığında sinirleri alınmış Türkiye solu bu cümleyi çoktan unutmuştu.

Belediye Başkanımızdan geri kalmadık şükür. Böylece “böyük” siyasetçi Süleyman Demirel’i de iyi bir anmış olduk.