Hükümet istifa. Hepsi!

Bu slogan, Haziran günlerinde liberallerin ve liberallere aklını teslim etmiş demokratların hiç hoşuna gitmemişti. Niye sadece AKP’ye karşı çıkıyorduk. Düzeni hedef almamız gerekmez miydi? Hükümet fazla basit bir hedef değil miydi? Hiç devrimci gelmiyordu kulağa.

Komik. Düzenin koçbaşını hedef almadan düzenle hesaplaşabilirmişsiniz sanki! Daha komiğini de gördük ama… Düzenle hesaplaşmayı gözüne kestirmeden AKP’yle hesaplaşabileceğimiz sanısı da var olabildi.

“Hükümet istifa” sloganının bence liberaller için asıl can sıkıcı tarafı, bir yeni durumu, düzenin yeni bir halini, bir yeni statükoyu değil düzenin dağılmasını hedefliyor olmasıdır.

Bu sloganla, düzen partilerine yapılan “AKP’yi yalnız bırakın” çağrısı arasındaki köklü fark da budur. Kalabalık bir aydın grubunun imzasıyla yayınlanan “AKP’yi yalnız bırakın” çağrısı düzen partilerine AKP’siz bir çözüm bulma, AKP’siz bir koalisyon kurma çağrısıydı. Hükümet istifa sloganı ise “çözüm” peşinde değildi. Nasıl çözerseniz çözün, hatta mümkünse çözemeyin!

Hükümet istifa çağrısı, “iyi de peki yerine kim gelecek” sorusuna cevap vermez. Hatta vermeyi reddeder. Çünkü bu çağrı, “bu ülke nasıl yönetilebilir” sorusuna yanıt arayanların değil, egemen sınıflar için, mülk sahibi sınıflar için “yönetemesinler, beter olsunlar” arzusunu taşıyanların çağrısıdır.

Marksistlerin, Leninistlerin siyaseti kavrayışının, devrimci siyasetin çok temel bir noktasıdır bu: İşçi sınıfını iktidara taşıyacak olan, burjuva sınıfının egemen olduğu koşullarda ülkeyi yönetecek bir partiyi yaratması değil, egemenler için “yönetilemez” hale gelen bir ülkede siyaseti temelden değiştirecek bir devrimci iradeyi yaratmasıdır.

İşçi sınıfının siyasete ağırlığını koyması, bir işçi sınıfı partisinin gerçek bir güç haline gelmesi de bu nedenle mevcut güç dengelerine eklenmesi yoluyla değil, mevcut güçlerin derinleşen krizinin üzerinde yükselmesiyle olur.

Bir dönem ÖDP içinde çokça dillendirilmiş olan “sosyalizmi ülke siyasetindeki 5. Güç haline getirme” hedefindeki en büyük sorun budur. Burjuva siyasetinde bazen iktidarı, bazen de muhalefeti paylaşan siyasal güç merkezlerinin varlık nedeni devrimci-sosyalistlerden farklı olarak, “ülke yönetiminde” aldıkları rolle ilgilidir.

Sosyalist hareketin bir güç olması ise bunun büyük ölçüde dışındadır. Bununla ilişkilendiği noktalarda ise ya geçici bir risk alınmaktadır ya da bir ehlileşme sürecinin cehenneme giden taşları adımlanmaktadır.

Bu yüzden Yunanistan’da Siriza iktidardadır. Ve bu yüzden Yunanistan Komünist Partisi, en yakınındaki sol partiyle bile hükümet kurmayı reddetmektedir.

Peki bunu halka anlatabilir miyiz?

Halkımız, devrimcilerin, komünistlerin tüm yaptığının ulaşamadıkları üzüme koruk demekten ibaret olduğunu düşünmeyecek midir? “Sanki size gelin yönetin ülkeyi diyen var” demezler mi bize?

Anlatması çok zor değil: Ülkemiz, bölgemiz ve dünyamız… Sadece namussuzların, halk ve insanlık düşmanlarının yönetmeye talip olacağı bir düzen içinde debelenip duruyor.

Bu tabloda emekçi halkın ilelebet koalisyonla yatıp, milletvekili sayısıyla kalkacağını, “yapıcı” muhalefetin ilelebet geçer akçe olacağını, en gözleri açık olanın Siriza’nın “anlaşıp anlaşmayacağı” üzerine kafa yormaya devam edeceğini düşünmeyelim.

Biraz tuhaf mı geliyor?

Erken seçimin konuşulduğu bir ülkede “Hükümet istifa” başlığı ile yazı yazmak da çok tuhaf, değil mi?

Bence bugün bir devrimcinin seçim politikalarını “nasıl bir hükümet istiyoruz” sorusu üzerine kurması daha tuhaf olurdu.

Onun için bir kez daha ve hiç unutmamak üzere: Hükümet istifa.

Hepsi!

Çünkü bizim yöneteceğimiz düzen, bu düzen değildir.