Hepimiz...

10 Eylül Türkiye Komünist Partisi'nin bundan 96 yıl önce kurulduğu gündür.

Solgun duygusal fotoğraflarla, 96 yıl boyunca gelmiş geçmişlerin, şairlerin, aydınların, işçi liderlerinin yüzleriyle anılabilir.

Bir büyük davaya adanmış binlerce, onbinlerce insanın duygu yüklü, heyecanlı, yürek burkan öyküleri, şiirlerle ritm kazanan, sinematografik hareketli imgelerle sürükleyen bir tarihi işaret edebilir.

Deniz kenarında bahçesi çiçekli bir Bodrum evinde, tütün tekelinin fabrikasında grev örgütleyen bir Balkan göçmeni işçi kadının yüzüne ağlayabilir, kendisi de bir zamanlar genç olmuş ve ya bir grev ya bir boykot örgütlemiş insanlar...

Çok değerli, çok onurlu, çok duygulu bir tarihtir.

Bu tarihe saygı duyan, onu seven, grevlerle, gizli görüşmelerle, yeraltı matbaaları, bir zulada çok iyi gizlenmiş illegal yayınlarla bu tarihe tutkun olan insanlar, yine bizim insanlarımızdır. Artık bir mabedin koruyucu şövalyesinden çok bir müze bekçisine dönmüşlerse bile.

Ya da 10 Eylül, “hâlâ iyi insanlar var, iyi ve güzel erkek ve kadınların yüzleri hala bize gülümsemeye devam ediyor” denilerek anılabilir.

Ama 10 Eylül, yaşayan bir kavgadır.

Bir macera romanı değil, maceranın ta kendisidir.

Bir aksiyon filmi değil, büyük tarihsel hareketin marş motorudur.

Ve iki sınıf vardır. Birinden değilsen öbüründen yanasındır.

96 yılı bu kadar güzel, bu kadar heyecanlı, bu kadar maceralı ve bu kadar duygulu kılan bu kabalaştırmadır.

Çünkü 96 yıl önce bu topraklarda sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumu yaratacak olan umut, bu muhteşem kabalaştırmaya indirgenebilecek, hülyalı bir maceranın gölgesinde yeşermiştir.

Bu kabalaştırmaya “benden geçti ama kavga devam etmeli” diyerek bakanları niye kıralım?

Ama “10 Eylül fotoğraflarda güzel” diyenlere kapımız kapalı.

10 Eylül, sosyalist devrimin, mülkiyet düzenini bir balyozla yerle bir eden bolşeviklerin rüzgarını Anadolu'ya taşımış, “bu topraklar neye razıdır ve ne bize fazlasıyla yeter” sorusunu elinin tersiyle itip, büyük, çok büyük bir maceraya, görülmemiş bir dünyayı kurma kavgasına atılmış olanların 96. yıldönümüdür.

Nâzım'ın “hepimiz 40 yaşındayız” sözleriyle kırkıncı yılını andığı TKP'dir 10 Eylül.

Ve aslında hepimiz o günde 19 yaşımızdayızdır. 

96. yılımızda hepimiz, sırtımıza attığımız gibi ceketimizi sokaklarda kalabalıklara karışmaya hazırızdır. Nâzım gibi, Şöför İdris gibi, Hüseyin gibi, Sevil gibi, Ali, Bahtiyar ya da Özlem gibi...

**

KIRKINCI YILIMIZ

Hepimiz kırk yıl önce doğduk, 

kırk yıl önce sabahleyin 

kırk yıl önce gün ışırken Bedreddin'in İznik Gölü'nde 

çamlı bellerinden birinde Köroğlu'nun 

ve Sibirya'dan, esirlikten dönen Bolşevik Osman 

pusuya düşürürken Urfa yolunda seher vakti Fıransızı.

 

Hepimiz kırk yaşındayız 

yirmisine basanımız da 

altmışını geçenimiz de 

atılıp ölenimiz de İstanbul'da Müdüriyet penceresinden.

 

Bu kırkıncı yılımızda 

ne bir ormanız 

ne şose boyunda tek tük kavak ağacı 

bir tarlayız tohumu saçılmış.

 

Hepimiz kırkına bastık bu sabah 

hapiste yatanımız, 

işyerindekilerimiz, muhacirimiz. 

Hepimiz kırkına bastık bu sabah. 

Yoldaşlar yeni yeni yıllara! 

Eylül 1960