Ezilen sınıf

Ezilen ulus. Hele tüm ülkelerin işçileriyle birleşecek olanı. Marksizm’in temel tanım ve kavramlarından birisi değildir. Hele Marksist bilimin toplumsal sınıfları ve sınıf mücadelesini analizine ilişkin bir kavram hiç değildir.

Ezilen ulus, bir müdahaledir. Sonuna kadar siyasal bir müdahale.

İki sınıf vardır. Ve birinden değilsen öbüründensin.

Öyleyse iki ulus vardır.

Lenin’inkinden değilsen Wilson’unkindensin.

İyi de ikisi de öldü. En azından Lenin öldü.

Wilson ise yaşıyor.

Peki Lenin’in ezilen ulusu da öldü mü?

İki ulus var, Obama’nınkinden değilsen, Putin’inkinden!

Olmadı değil mi?

Olmadı çünkü, ezilen ulus dünya liderliğine oynayan iki emperyalist kutuptan birinin karşı kutuptaki güce karşı icat ettiği bir taraf değildi.

Çünkü ezilen ulus, tüm ulusları (başta ezeni elbette) ve sınırları, sınıflarla birlikte ortadan kaldıracak olan bir mücadelenin, böyle bir sınıfın uluslar siyasetine müdahalesiydi.

Çünkü uluslar siyasetinin sol başında duran ulusal hareketler, işçi sınıfının uluslararası ölçekte yürüyen devrimci mücadelesinin yarattığı büyük manyetizmayla kendilerini buluyorlardı.

Ve tüm dünyada Marksistler, ezilen ulusların yanında cephe alırken, o uluslar ezildikleri için değil, onları, tüm ulusları ve sınırları ortadan kaldıracak bir sınıf mücadelesinin yanına çekecek bir güce ve güvene sahip oldukları için bunu yapıyorlardı.

Ve daha önemlisi “ezilen ulus” içinde onu “ulus” yapan sınıfla değil, onu kendi mücadelelerine çeken sınıfla birleşiyorlardı.

Atın önüne arabayı koymuyorlardı yani. Burjuvaların arabasını çekmeye de kalkmıyorlardı.

***

Biji Serok Lenin.

Oldu mu? 

Oldu…