Cesaret

Herkese bir cesaret mi geliyor ne?

Ya da “korkunun ecele faydası yok, korktukça felakete daha fazla yaklaşıyoruz” diye düşünenlerin sayısı mı artıyor?

#Susamam şarkısı nasıl ortaya çıktı? Artık susmanın da bir faydası yok diye düşünenler “durulacak zaman değil gayrı” dediler de “madem bir kurtarıcı yok ortada, hepimiz kurtarıcı olacağız birlikte” mi dediler?

Çok farklı ve beklenmedik mevzilerden cesaret atakları geliyor.

İnsanları cesaretlendiren ne?

Ben siyasette korkunun da cesaretin de bir sonuç olduğuna inanıyorum. Çoğu durumda korkudan sıyrılma ne artık korkulacak bir şey kalmamış olması ile ilgilidir ne de korkuyu yenecek bir duygusal patlamanın ürünüdür.

Korku, çoğu durumda dayatılan çıkışsızlıkla ve cesaret de çoğu durumda bir çıkış yolunun belirmesiyle ortaya çıkar.

12 Eylül’ü izleyen 10 yıla damgasını vuran kalıplar “aman yavrum” ve “neme lazım” ifadeleriydi. Korkuysa korku. Peki korkunun kaynağı neydi? Kaba zor, işkenceler, idamlar? Bence bunlar olmazsa olmazı olsa da, korkunun asıl kaynağı tıkanmadır. 20 yıl boyunca toplumu hareketlendirmiş, bir yola doğru çekmiş sol, programsızlığın bedelini ödemiştir. Eylülist vurgun asıl gücünü “sola giden sopayı yer” demesiyle değil, “solda gidilecek bir yol yok zaten”i kabul ettirmesiyle kazanmıştır.

Tekrar dönelim bugüne...

Bardağın dolu tarafını unutacak değilim. Haziran direnişinde ve onu önceleyen Tekel, Liseli eylemleri, kadın yürüyüşlerinde... Harekete geçiren, illa buradan bakacaksak cesaret veren Türkiye’nin gerici AKP iktidarının kalıbına sığmamasıydı. Çıkış var mı, nerede? Bu sorular bir yana... “Bu Türkiye bizim yaşayacağımız Türkiye değil!” AKP bunu fazlasıyla dedirtmişti.

Bugün bu durum değişmedi. Ötesi var: Sadece AKP Türkiyesi değil, bu düzenin vaadettiği/vaadedebileceği Türkiye de “bizim yaşayabileceğimiz Türkiye” olamayacağını her gün gösteriyor. Motokurye Burak’ı yaşatmayan bir ülke bu. Her gün en az 5 işçinin çalışma yerinde katledildiği bir ülke bu. Karın tokluğuna çalışmanın değil, çalışıp ücretini alamamanın ülkesi bu.

#Susamam diyenlere cesaret veren de bu işte... diyemiyorum. En azından bununla yetinemiyorum.

Sözünü ettiğim tablodan, sadece gerici iktidarın değil, onun şu anda dümeninde durduğu düzenin de karanlık bir gelecek vaadetmesinden etkilenmeyecek tek bir yurttaş yoktur elbette ama...

Bir yerlerde, birilerine cesaret gelmesinin, en azından bu zamanlamanın nedeni bu değil.

#Susamam diyen repçilere bir cesaret geldi. Şarkının çıktığı gün “Yalnız FETÖcülerle HDP’liler twitlemesinler şarkımızı” diyen (sonra da silen) repçi dahil, o repçilere bir cesaret geldi.

Çünkü bir yol belirmeye başladı.

“Biz AKP Türkiyesi’ne sığmayız” diyenlere, “zaten bu ülke böyle de gitmez daha fazla” diyenler eklendi.

Ve düzen siyaseti kendi içinden (Erdoğan’ın bütün muhteşem şantajcılık becerilerine rağmen) bir yol inşa etmeye başladı.

Bardağın dolu tarafı Erdoğan Türkiyesi’nin yaşadığı tıkanmanın bir türlü giderilememesi ve aslında sürekli güçlenmesiyse, boş tarafı bugün bu tıkanma karşısında “repçilere de cesaret veren” ve üstelik oldukça risksiz görünen bir çıkış yolunun düzen güçlerinin kontrolü altında kendini göstermesidir. Erdoğan’ın bu hamleye karşı çıkış olarak bulduğu hamlelerin onu daha fazla köşeye sıkıştırması da cabası.

Aman ne kötümser bir yazı oldu bu!

Eğer yığınların düzenden kopuşunun işaretlerini sıralamasaydık, devrimcilik adına oldukça kötümser olurdu.

Lakin, #Susamam diyen repçilerde bu kopuşun çok önemli unsurlarının budanmış olduğunu söylemezsek de biraz enayi iyimserliğiyle kapatmış oluruz.

Son olarak... Tarihsel ilerlemede her çıkış yolu, bir doğrultuyu, tünelin ucundaki ışığı işaret ettiği kadar, bir kavgayı işaret eder. Herkesi hep beraber aydınlığa çıkartacak bir çıkış olmaz. Toplum bir çıkış bulurken, bunu biraz da bazılarını geride bırakarak yapar.

Ben de susamam: repçi kardeşlerin böyle bir niyeti temsil etmediklerini söylemek zorundayım. Yaptıkları şeyin de böyle bir yolu açmayacağını söylemek zorundayım.

Yani 10 üzerinden...

Yok, bu yazıyı yargılamak, değerlendirmek ya da puan vermek için yazmadım.

Toplumun önüne gerçek bir yol, o yolun kenarına atılıp bırakılacaklar konusunda bir kararlılık ve genel geçer “duyarlılıkların” ötesinde bir kavgacılık çıkarmadan, her yeni heştegde yüreği hoplamanın uygunsuz olduğunu tekrarlamak için yazdım.