'AKP kaynıyor'

Bu kaynama işleri biz solculara çok yabancı değildir. Ömrümüz “CHP kaynıyor, haydi inşallah” diyerek, Atatürk'ün kurduğu, Deniz Gezmiş'in kendisinin değil ama posterlerinin yaşattığı partiden hayırlı haber beklemekle geçti.

CHP'deki “kaynamalar” bu düzen kurumunun radikal muhalefet için bir umut olabilmesinin aracıdır. CHP'nin her zaman kanatları vardır ve bu sayede hâlâ uçabilmektedir.

AKP'deki kaynama çok daha reel. Yani bu partinin heyecan yaratmak için başvurduğu bir “oyun”dan söz etmiyoruz.

AKP kaynıyor. Aslında düzen siyaseti kaynıyor.

Ve bu kaynamadan bir dönüşüm, bir patlama, bir altüst oluş beklemek mümkün değil!

Soldaki sessizliği hayra yormak ise, o da mümkün değil.

Haberleri yapılıyor, “ay hadi inşallah” ile “oh yesinler birbirlerini” arasında gidilip geliniyor.

Sonuçta sol bu gelişmeleri izliyor. Büyük ölçüde de keyifle izliyor.

Keyfimizin bozulduğu da oluyor. “Kurnaz diktatör, bak harekete geçti. Hiç boşluk bırakmıyor, Gül'le Arınç'la görüşmüş. Anladı tabii, başına neler geleceğini. Yine harekete geçti, tehlikeyi savuşturacak” diyor sol vasat.

Ve bu büyük bir aymazlık.

Aradığımız naif bir intikam duygusu değil. “Bunlar değil miydi, onu buraya getiren” ya da “Cemaat arka çıkmasaydı bu kadar güçlenebilir miydi ki” gibi namuslu hatırlamalar bir yerden sonra politik olarak pek az şey ifade edebilir.

Sorun, AKP ve RTE ile ilgili bazı “bilimsel” gerçekleri yok saymakla ilgili.

1. AKP, Türk sağının tarihsel olarak oluşmuş bir bileşkesidir aynı zamanda. Bu parti, 80 yılı sağın bir bileşeni, sağda bir renk, özel görevleri olan bir yan güç olarak geçirmiş İslamcı gericiliği doğrudan iktidar koltuğuna taşımıştır. Ama birincisi, bunu mutasyona uğramış Milli Görüşçülerin çevresinde örülen bir sağ platformla başarmıştır. İkincisi, bugün bu “platform” tarih olmuş olsa da, Erdoğan gericiliği her şeyin merkezi, başı ve sonu haline gelmiş olsa da, AKP'nin dışında yeniden şekillenmiş bir “sağ” sözkonusu değildir. AKP tarihsel olarak Türk sağının genetiğinde yer alan bazı duyarlılıkları bütünüyle terk etmiş olsa da, bu genetik AKP dışında artık var olamaz. En azından belirli bir tarihsel kesit boyunca.

2. Türkiye'de iktidar sağdır. Sağ ve sol (merkez) tarafından dengelenen, bunlar arasında gelip giderek dinamik bir denge hali oluşturan bir burjuva egemenlik modeli bu ülkede hayat bulmamıştır. Çeşitli nedenleri olabilir. Ama işçi partisinin seçimlerde parladığı 1965 yılından bu yana düzenin “cinsiyetsiz” bir merkezi olması bile gündemden düşmüştür.

Merkez sağdır. İktidar sağdır. Burjuva ideolojisinin “hükmeden” unsuru sağcılıktır.

Düzen solunu önemsiz kılan bir şey değil bu. Tersine durum bu olunca, düzenin dengesini kaybetmemesi de, burjuva sınıfının ideolojik rakiplerini buharlaştırması da solun işidir. Düzen solunun.

3. Bu tabloda, çok önemli değişiklikler olmadığı, çok yeni ve olağanüstü fırsatlar ortaya çıkmadığı sürece sermaye sınıfı sağını ve bu yüzden bugün AKP'yi harcayamaz.

Bugün yürüyen mücadele, artık yönetme yeteneğine kimsenin güvenmediği bir gerici iktidarı fazla ağırlık kaybetmeden yeniden yapılandırma mücadelesidir. Diktatörün yaptığı da bu mücadelede bir taraf olmak değil, bu mücadeleyi her su yüzüne çıktığı noktada imkansız ya da gereksiz hale getirmektir. Açıktır, makine dağıtılıp yeniden toplandığında mümkün olduğu kadar az parça artırmayı herkes istese de artacağı kesin olan parça diktatör ve yakın çevresindeki kifayetsizler çetesidir.

Bugün devrimcilere düşen, ilericilere düşen, komünistlere düşen çok daha güçlü bir şekilde haykırmaktır: Hepiniz oradaydınız.

Bu bir inat, bir intikam çığlığı da değil.

Yarın da hepiniz orada olacaksınız. Kolkola, kucak kucağa.

Bu itişmelerden çıksa çıksa Tayyip Erdoğan'a Menderes ve Özal'ınkinden çok daha ihtişamlı (ve en az onlar kadar zevksiz) bir anıt mezar çıkar. Bir de ülkenin sağına soluna dağılmış, bol miktarda Fethullah Gülen Üniversitesi.

Ve tabii bir de “biraz daha laik” (şu az bekaret meselesi! Cinsiyetçi bir benzetme tamam. Ama yüzyıl boyunca çok şeyi açıklamış) biraz daha modern (Tayyip'in imamları gitse, Özal'ın prensleri gelse fena mı olur) ve biraz daha demokrat (Yurtdışındaki komünistleri 'gelin parti kurun demokrasimiz gelişsin' diye ülkeye çağırıp havaalanından doğru işkencehaneye götüren Özal'ın demokratlığını tartışan var mı) bir yenilenmiş sağ. Yani biraz muhafazakarlığa da bu kadar şeyden sonra kimse ses çıkarmayacaktır herhalde. Biraz... Yani az değil belki ama biraz.

Haziran görmüş ülke için ne kurtuluş ama!

Sonuç olarak...

Gericilikle mücadelenin bir tarafı gericiliğin ayar düğmesini kırmaktır!

Bir daha memlekete ayar veremesinler diye.

#GıcıklıkKöşesi

Yoldaşlarımızla, dostlarımızla sohbetlerimiz bir süredir hep illa ki buraya geliyor. Yılmaz Özdil'in şarkısındaki gibi “yine falda sen çıktın, yok ki senden başkası”.

Yani...

Hani kafanıza kakmak gibi de olmasın ama...

Adamlar Divan Oteli deyip, gezi deyip, “zengin başka burjuva başka şimdi aga” deyip, Osmanlı sancağını nasıl güzel yedirdiler size. Tamam insanın ağzı doluyken konuşması cemiyet kurallarına uygun değil ama tükürseydiniz be kardeşim... Koca sancak... Midenize oturdu bak şimdi.