Yetkilerini kullanacakmış

Tayyip Erdoğan, Anayasanın tanıdığı bütün yetkileri kullanmaya kararlı olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanının yetkilerinin ne olduğu konusunda rivayet muhtelif olmasa hiç sorun yok.

Üstelik yetki konusundaki rivayetlerin hepsi de AKP’lilere ait ve 2008 öncesindeki görüşleri bugünkü görüşleriyle hiç uyuşmuyor.

Dün, Cumhurbaşkanının yürütmenin işlerine karışmaması gerektiğini şu sözlerle savunuyorlardı; “siyasi sorumluluk başbakan ve bakanlardadır. Cumhurbaşkanının bu tür sorumlulukları yoktur. Demokratik mantık, sorumlu olan kişinin yetkili olmasını öngörür.”

Bugün ise Tayyip Erdoğan; “ben seçilmiş cumhurbaşkanıyım, yürütmeyle ilgili konularda çalışacağım ve belirli aralıklarla Bakanlar Kuruluna başkanlık edeceğim” diyor. Bu amaçla; İç Güvenlik, Dış İlişkiler, Ekonomi, Savunma, Sosyal İşler ve Yatırım İzleme Başkanlıkları adı altında 7 yeni Başkanlık kurmak için Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hazırlandığını basından öğrendik. Yürütmeyle ilgili konularda çalışmak için Cumhurbaşkanlığı içinde bir gölge kabine kuracağı anlaşılıyor.

12 Eylül Cuntasının hazırladığı Anayasada, Parlamenter sistem ile bağdaşmayan birçok kural yer alıyor olsa da Anayasanın 2/3’ünü değiştiren AKP, Cumhurbaşkanının yetkilerini düzenleyen kurallarına dokunmadı. Ama yine de Cumhurbaşkanının yetkileri Tayyip Erdoğan’ın düşündüğü kadar çok değil. Anayasa ve yasalarda seçilme yöntemi dışında bir şey değiştirilmediği için yeni yetkilerle de donatılmadı.

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Anayasanın 107. Maddesine göre Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin örgüt yapısını, yetkilerini, görevlerini ve atama yöntemlerini düzenlemek amacıyla Cumhurbaşkanınca çıkarılıyor. Bunların iki önemli özelliği var: Anayasaya aykırılığı öne sürülerek yargıya başvurulamıyor ve yayımlanmadığı için nelerin öngörüldüğünü kimse bilmiyor.

Tayyip Erdoğan, kendisinden önceki Cumhurbaşkanlarının yetkilerini kullanmasından hep rahatsızlık duydu. Gönderilen her yasayı, her kararnameyi onadığı için adı Çankaya noterine çıkan Abdullah Gül’ü bile, bırakın yetki kullanmayı, bir sözünden ötürü; “Devlette çift başlılık olmaz” sözleriyle eleştiren Tayyip Erdoğan’ın, var olanlarını değil verilmesini beklediği yeni yetkileri kullanmak istediği açıkça anlaşılabiliyor.

Anayasanın 8. Maddesinde;  “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” deniliyor. Bu maddenin,  yetkinin bakanlar kuruluyla birlikte kullanıldığı biçiminde algılanabilmesi olanaksız. Çünkü Anayasada Cumhurbaşkanlarının yasama, yürütme alanı ve yargıya ilişkin görevleri tek tek sayılıyor. Bunlara baktığınızda yürütme gücünün paylaşılmasına değin uzanmadığını görüyorsunuz.

Yasaları ve kararnameleri imzalama yetkisi, yönetimin paylaşıldığı anlamına gelmiyor. Destek imza/karşı imza adı verilen bu yetki yalnızca denetim/süzgeç gibi bir anlam taşıyor. Çünkü bunların hazırlanması ve karar alınması süreçlerine Cumhurbaşkanları katılmıyor. Anayasayla tanınan yetkilerin önemli bir bölümü ise sınırlı bir manevra alanı sağlayabiliyor. Sözgelişi rektörleri atama yetkisini, YÖK’ün gönderdiği üç adaydan birini seçerek kullanabiliyor.

Anayasanın 104. Maddesi; “ Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak” yetkisi veriyor. Ama siyasi bir sorumluluğu olmadığı için çok özel durumlarda kullanmaları gerekiyor. Ayrıca Cumhurbaşkanları tarafsız olmak zorunda. Anayasanın 101. Maddesinde, varsa siyasi partilerle ilişiğinin kesilmesi öngörülüyor ve göreve başlamadan önce tarafsızlık yemini ediyorlar. Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanlarının tek bir seçeneği var: Devletin başı olmak. Diktatör değilseniz hem yürütmenin hem de devletin başı olamıyorsunuz.

Bu nedenle de Cunta dönemi dahil önceki Cumhurbaşkanları Bakanlar Kuruluna başkanlık etme yetkilerini çok özenli kullanmışlar. Celal Bayar 24 Mayıs 1950’de ilk kabine toplantısına katılmış. Rekor Turgut Özal’da, 7 ağustos 1990; 13 Ocak 1991; 27 Ağustos 1992 ve 4 Mart 1993’de olmak üzere dört kez başkanlık etmiş. Süleyman Demirel, 2000 yılında Ecevit’in daveti üzerine katılmış ve 35 dakika kalıp gitmiş. Bu toplantılarda alınmış bir Bakanlar Kurulu Kararı ise yok. Katılmışlar yalnızca.

Tayyip Erdoğan, Bakanlar Kurulu’na belki AKP’nin İktidarda olduğu süre boyunca istediği kadar başkanlık edebilir. Ama gün olur ipler koparsa işler karışır. Başkanlık etmek için gelir, bir çay ikram ederler kendisine ve gider. Herhangi bir karar alınmadığı için de bu yetkisini kullanmasının hiçbir anlamı olamaz.

Anayasa ve yasalar değişmedikçe kullanabileceği pek fazla bir yetkisinin olmadığını söyledim ama önemli bir tehlikenin varlığına da dikkat çekmek gerekiyor. Anayasanın 119, 120, 121 ve 122. Maddelerinde; temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelen, olağanüstü hal ilanını gerektiren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması; savaş ve savaşı gerektirecek ya da; ülkenin ve milletin bölünmezliğini tehlikeye düşürecek bir durumun ortaya çıkması gibi durumlarda Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanarak olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan edilebileceği öngörülüyor. Milli Güvenlik Kurulunun görüşünün alınması koşulu maddede yer alıyorsa da Başbakan, Genelkurmay başkanı, Başbakan Yardımcıları, Adalet, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları ile kuvvet komutanlarından oluşan Kuruldan bu görüşün alınması işten bile değil. Olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan edilmesi kararları Parlamentoya sunulmak zorunda. Çoğunluk AKP’de oldukça parlamentodan geçirilebilmesinin önünde bir engel olmadığı düşünülebilir.

Sıkıyönetim dönemlerinde Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi tanınıyor ve KHK’lerin Anayasaya aykırılığı da öne sürülemiyor.

Ülke üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. AKP gezi olaylarını bile darbe girişimi olarak adlandırdı. Üstelik çok daha can yakıcı sorunlar var, sürekli kaşıyorlar ve savaş kapıda.

Yeni yılınız kutlu olsun.