Yeni yıla üç işçi düşmanı yasa ile girdik

İşçi düşmanı üç yasa şunlar: taşeron işçilerinin sürekli kadrolara alınması, zorunlu arabuluculuk ve otomatik BES.

Bu yasalar, besleme basında da çok yer buldu, müjdelerden geçilmiyordu. Oysa bir tanesinde bile emekçilerin çıkarına olabilecek bir düzenleme yer almıyor.

2018 yılının bu ve benzeri saldırılarla geçeceği anlaşılıyor. Neler olduğunu bilirsek daha kolay savuşturabiliriz. Kısaca göz atalım:

TAŞERON İŞÇİLERİNE SÜREKLİ KADRO

Yaklaşık 900 bin dolayındaki taşeron işçisini, sürekli kadrolara geçireceklerini söylemişlerdi. Oysa içlerinde KİT’lerin de olduğu çok sayıda kamu kurumunu kapsam dışı bıraktılar. Emekli olup çalışanlarla emeklilik hakkını elde edenler de dışarıda kaldı. Belediyelerde çalışanları ise belediyelerin şirketlerine aldılar. Bu gibiler belediye şirketlerinin personeli görünecekler ama belediye hizmetlerinde çalıştırılacak.

Söz verdikleri sayının en çok yarısını alacaklar.

Kadroya alınanların da pek şanslı oldukları söylenemez. Çünkü ikinci sınıf işçi sayılacaklar.

Ayrımcılık daha atanmaları sürecinde başlıyor. Geçmişe ilişkin bütün işçilik haklarından vazgeçeceklerini belirten yazılı belge vermeyenlerin başvuruları reddedilecek.

Kadroya alınanlar, atandıkları kurumun toplu iş sözleşmelerinden yararlanmak için Yüksek Hakem Kurulunun belirlediği toplu iş sözleşmesi süresinin bitmesini beklemek zorundalar.

Ayrıca emeklilik hakkını kazandıkları gün, kapının önüne konulacaklar. Çünkü KHK’da öyle yazıyor.

Sağlık Bakanlığı, kamu/özel işbirliği kapsamındaki hastanelerde çalıştırılacakların durumu daha da kötü: Onlara sürgün geliyor.

Hastanelerin görüntüleme, laboratuvar ve yardımcı hizmetlerinde çok sayıda taşeron işçisi çalıştırılıyordu. Kamu hastaneleri kapatılıp şehir hastanelerine taşındıklarında, bu hizmetler de özelleşeceği için taşeron işçilerine gerek kalmayacak. Devlet Personel Başkanlığında ihtiyaç fazlası olarak bir havuzda toplanıp isteyen kuruluşlara gönderilecekler. Gönderilecekleri yerin aynı ilde olması koşulu bile aranmıyor.

İş Yasasında işyeri değişikliği, sözleşmede esaslı değişiklik olarak değerlendirilir ve işçinin yazılı izin vermesi koşulu aranır. İşveren eğer zorlarsa işçinin sözleşmeyi kıdem tazminatı hakkını yitirmeksizin sonlandırmak hakkı vardır.

OHAL-KHK’sı ile başka illere gönderilenlerin ise gitmek ya da kıdem tazminatı hakkından vazgeçip işten ayrılmak dışında hiç seçeneği yok.

Taşeronlara yeni çıkar kapıları açıyorlar:

Yıllarca komisyonculuktan para kazandırdıkları 17 bin taşeron şirketinden vazgeçmek karşılığında 5 milyar lira tazminat ödeyecekler. Ayrıca ellerindeki taşınırları ve araç/gereci devlet ya satın alacak ya da kiralayacak. Kaça satın alınacağı, üç memurun takdirine bırakılıyor.

Aslında taşeronlar daha fazlasını istiyorlar: Bir platform oluşturup başbakan ve bakanlara raporlar verdiler. Bankalara 8,5 milyar lira borçlu olduklarını söyleyip yardım diliyorlar. Devletin bu isteği nasıl karşılayacağını hep birlikte izleriz artık.

696 sayılı OHAL-KHK’si, uyulması zorunlu bir belge mi?

696 sayılı KHK’de, Cumhurbaşkanlığının başkanlığında 20 Kasım günü toplanan Bakanlar Kurulunca çıkarıldığı yazılı. Oysa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının 24 Aralık günü Anadolu Ajansına yaptığı ve Bakanlığın internet sitesinde de yer verilen bir açıklaması var: Bakan, 23 Aralık günü geceyarısı bile çalışmalarını sürdürdüklerini söylüyor.

Bakanın bu itirafından; 696 sayılı KHK’nin 20 Kasım günü çıkarılmadığı, sonradan yazıldığı anlaşılıyor. Bu durumda 696 sayılı KHK adı verilerek yayımlanan belgenin, OHAL-KHK’si olmayışı bir yana uyulması zorunlu bir metin olduğu bile kuşkuludur. Buna dayanarak yapılan idari işlemlerin, Anayasanın ve yasaların koruması altında olduğundan söz edilemez.

Bu yargıdan bir şey çıkmaz deyip dava açmaktan kaçınırsak, gelecekte üzülebiliriz. AİHM gibi yolları yeniden deneyebilmek için de bu yolların tüketilmesi önemlidir.

ARABULUCU DAYATMASINI BOŞA ÇIKARMALIYIZ

İş Mahkemeleri Yasasıyla arabulucuya başvurmuş olmak dava şartı olarak öngörüldü.

Hak aramanın ucuz ve hızlı yöntemi olduğunu öne sürüyorlar.

Ucuz, çünkü mahkeme giderlerine göre çok daha az para ödenecek. Hızlı, çünkü uzlaşırsanız parayı elinize hemen sayıyorlar.

Bir de olaya şöyle bakalım:

Hakkınızın üçte birine razı olmuşsunuz, mahkemede binlerce lira harcamak yerine arabulucuya 120 lira ödediğiniz için, ucuza; parayı elinize hemen saydıkları için de hızlı çözdüğünüzü düşünüyorsunuz.

Böyle düşünenlere pek iyi gözle bakılmaz!

Bu yasayla patronlara, daha pervasız olabilme fırsatı veriliyor. Hakkımızı yargı yollarına başvurarak almaya çalışmak yerine, uzlaşmayı seçersek, yenilgiyi baştan kabul etmiş oluruz.

Yasaların nasıl çıkarıldığını, yargının ne durumda olduğunu biliyoruz elbette ama elimizden gidenleri yeniden kazanabilmek için uzlaşmamalıyız ve bunu sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görmeliyiz.

OTOMATİK BES’DEN ÇIKMAK İÇİN DİLEKÇELERİMİZİ HAZIR ETMELİYİZ

Bireysel emeklilik sisteminde 80 milyar lira toplandı. Bunun 12 milyar 400 milyonu devlet bütçesinden aktarıldı. Hedefleri on yıl içinde 100 milyara ulaşmak.

İşyerleri, çalışan sayısına göre kademeli olarak kapsama giriyor. Bu yıl 4,5 milyon kişi katılacak.

İşçiye sormadan bordrolardan %3 kesip sigorta şirketlerine veriyorlar. İstemeyenler, iki ay içinde başvurup parasını isteyebiliyor.

Hiç insafları yok: işçilere ödedikleri yoksulluk ücretinin altındaki asgari ücrete bile göz diktiler. “Emeklilikte ek gelir alırsınız”, “refahınızı emeklilikte de sürdürürsünüz” gibi sözler edip her ay en az 60 liralarına el koyuyorlar. İnsanlar bugünlerini kurtaramıyor, geleceği düşünecek halleri mi var? Üstelik dedikleri hiç inandırıcı değil.

Çoğu kişi de inanmıyor zaten: Geçtiğimiz yıl 3,5 milyon kişi cayma hakkını kullanmıştı. Bu yıl işi daha ciddi tutup eskileri de kazanmaya çalışacaklarını söylüyorlar. Biz de işi ciddi tutup onların çabalarını boşa çıkarmalıyız.

Sigorta şirketlerine kaptıracak bir kuruşumuz yok.