Yağmanın baş sorumlusu

15 Aralık 2013 günü yapılan Sol Cephe kuruluş toplantısında Nihat Behram bir anısını anlattı. 1980’li yıllarda vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra malvarlığını bildirmesi istenilmiş. Almış kalemi kağıdı eline, 783 bin kilometrekare toprağım var, göllerim, nehirlerim, derelerim, ormanlarım da cabası diye yazmış göndermiş. Devlet, bu beyanı esas aldı ve hepsine el koydu. O günden bu yana sata sata bitiremediler. Batan geminin malları fiyatına satıldığı için de kapışılıyor. Malına mülküne sahip çıksaydı bunlar başımıza gelmezdi. Mahşerde iki elimin yakasında olacağını bilmeli.

KİT’lerin toplamını üç dört aylık enerji faturası fiyatına sattılar. Kamu hizmeti kavramı yok edildi. Sağlık, eğitim gibi hizmetler artık plazalarda satılıyor. Kentleri yağmacılara peşkeş çekmek için cehenneme çevirdiler, şimdi zenginler için sahte cennetler kuruyorlar.

Kamunun elindeki kent merkezlerinde kalmış ve çoğu yeşil alan olan arsalar, konut ya da ticaret merkezine dönüştürülüp satılıyor. Üniversite yerleşkelerine el konuluyor.

Belediyeler, Hazine’yle yarışa girişti. Binlerce dönüm toprak sattılar. Yaklaşan seçimleri finanse edebilmek için son aylarda daha da hızlandılar. Kentlerde kamu mülkiyetinde neredeyse hiç toprak kalmadı. Yağmalanacak yeni alanlara gereksinme duyuyorlar. Bu amaçla 13 yeni büyükşehir belediyesi kurdular ve belediye sınırlarını il sınırlarıyla eşitlediler. Köyleri kentlerin mahallesi yaptılar. Köylünün topraklarına, meralarına, suyuna göz diktiler. Sloganları “her yer kent, her yer yağma”

Taner Yıldız, Meclis’te bir soruya verdiği yanıtta, Antalya ilinde taş ocağı işletme ve maden arama ruhsatlarının 5 bin 500 kilometrekare alanı kapsadığını, devletin Antalya’da maden ve işletmecilerinden devlet payı olarak 2004 yılında 196 bin lira gelir elde ederken, bu gelirin 2011 yılında 3 milyon 300 bin liraya yükseldiğini övünerek söyledi. 16 Aralık günü, soL portalda bu haber çok doğru bir tanımlamayla “Antalya’ya İstanbul kadar taş düştü” başlığıyla verildi. Antalya’nın yüzölçümünün dörtte birinde taşocağı işletiliyor ya da maden aranıyormuş. Bu alan İstanbul’un yüzölçümünden büyükmüş. Antalya’yı katletmenin yıllık kirası yalnızca 3 milyon lira.

Kente, doğaya, insanlara karşı işlenen bu suçların ne yazık ki cezası yok. Sermayenin çıkarlarını kollamakla yükümlü siyasal irade bunları suç olarak görmüyor. Yapılanlar sermaye birikim sürecinin doğal bir parçası. Salı günü başlatılan operasyonun bir kolu imar yolsuzluklarına yönelmiş gibi görünüyorsa da sınırlı birkaç olayın üzerine gidileceği sır değil. Birkaç örneği ortaya çıkarıp birbirlerine karşı şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar. Fazlasını yaparlarsa kendilerini yakalarlar. Zaten temel amacın kent sağlığı değil, siyasetin yeniden biçimlendirilmesi olduğunu kimse gizlemiyor.

* * *

Toplumcu Mühendisler Mimarlar Meclisi (TMMM), kente karşı işlenen suçları kamuoyunda teşhir etmekte kararlı. Çılgın ve mega projelere, kentlerin zenginlerin çıkarları ve alışkanlıkları doğrultusunda biçimlendirilmesine, vurgunculuğa karşı direnme odakları oluşturmayı hedefliyor. Raporlar hazırlayacak, yayınlar yapacak, günlük tutacak ve her gün bir kent suçunu teşhir edecek. İşi kolay değil. Bunun için her yurttaşın katkı vermesi gerekiyor. Çalışma yöntemi ve hedefleri http://toplumcumeclis.org adresinde ayrıntılarıyla açıklanıyor.