Üretim paketinde YÖK'e biçilen görev

Öyle günlerden geçiyoruz ki; adalet, hukuk, yasa gibi sözcüklerin hiçbir değeri kalmadı. Böyle bir ortamda yazmak zor. Ancak ülkenin parababaları adına nasıl soyulduğunun sergilenmesi önemli. Çünkü baskı ve şiddet yağmayı kesintiye uğramaması için yapılıyor.

Umutsuzluk, peşinen yenilmeyi kabul etmek anlamı taşıyor. Bizler yenilemeyiz.

Meclis, sermaye dostu yasa tasarılarından geçilmiyor. Bu aralar trafik iyice hızlandı; biri yasalaşmadan yenisi geliyor. 18 Mayıs günü mali af özelliği taşıyan, kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir yasa kabul edildi. Bir gün önce de, kamuoyunda “üretim paketi” olarak bilinen, sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi adlı bir yasa tasarısı sunulmuştu. Yarın komisyonlarda görüşülmeye başlıyor. Kısa sürede yasalaşır; çünkü kıdem tazminatı tasarısının da hazır olduğunu söylüyorlar.

Tasarının genel gerekçesinde, üreticilerin yatırımlarını, (tasarıda üretici sözcüğü kullanılıyor) bürokratik süreçlere takılmadan hızla hayata geçirmelerinin sağlanacağı; kullandıkları enerji maliyetinin düşürüleceği; Tapu Kadastro harcı, emlak ve damga vergisi gibi yüklerden kurtarılacakları; işçi maliyetinin azaltılması amacıyla hafta sonu tatilinin kaldırılacağı; kalıcı olarak bedelsiz arsa tahsis edilebilmesi için yeni düzenlemeler getirileceği, belirtiliyor. Tasarı bu biçimiyle yasalaşırsa AKP, yedinci denemesinde, zeytinlikleri yok etme hedefine de ulaşmış olacak.

Yükseköğretim kurumları, öğretim elemanıyla, öğrencisiyle, fiziki donanımıyla; beyin, emek ve ileri teknoloji deposu olmak özelliği taşıyor. Bu nedenle iş dünyasının ilgisini çekiyor. Bilimsel araştırma projeleri, Teknopark’lar, KOSGEB ile işbirliği içinde yürütülen teknoloji geliştirme merkezleri ve döner sermayeli işletmeler, üniversitelerin taşınmaz ve donanımlarını, öğretim üyeleri ile öğrencilerini, piyasayla buluşturuyor.

Tasarıyla, piyasayla ilişkilerin daha derinleştirilmesi ve daha kurumsallaştırılması amaçlanıyor. Maddelere baktığımızda üniversitelerin, sanayinin geliştirilmesi adına piyasaya nasıl teslim edildiğini görüyoruz.

Yükseköğretim kurumlarında uzmanlaşma

2547 sayılı Yasanın, Yükseköğretim Kurulu’nun görevlerinin sıralandığı 7. Maddesine şöyle bir fıkra eklenmesi öngörülüyor; “Yükseköğretim kurumlarının ihtisaslaşmasına yönelik çalışmalar yapmak ve bu konuda karar vermek”

Çok masum gibi görünüyor ama bu bir cümlelik ek, belki de en tehlikeli olanı.

Yükseköğretim kurumu denilince; üniversite, fakülte, enstitüden, meslek yüksekokuluna değin değişik düzeylerde öğretim kurumu anlaşılır. Bu fıkrayla YÖK’e, her bir yükseköğretim kurumu için uzmanlık alanları belirleyip uygulama yetkisi tanınıyor.

Yandaş işadamlarının gereksinme duyduğu bir konuda, üniversite ya da yüksekokullardan birini o konuda ihtisaslaştırırsanız, yandaşınıza üniversitenin bütün olanaklarını sunabilirsiniz.

İdareye, ilkesi; ölçütü; sınırları belirsiz, ucu açık, yetki verirseniz, karar verirken kendisini hiçbir kurala uymakla yükümlü saymaz; kural olmadığı için hesap da sorulamaz.

Üniversitelerde sermaye şirketleri

YÖK Yasasına eklenmesi öngörülen Ek 32.maddede, yükseköğretim kurumlarında; “Ar-Ge ve yenilikçilikle ilgili olarak kamu ve özel sektör ile işbirliği yapmak, üretilen bilgi ve yapılan buluşları fikri mülkiyet kapsamında koruma altına almak ve uygulamaya aktarmak üzere….” Sermaye şirketi statüsünde Teknoloji Transfer Ofisi kurulabilir deniyor.

Maddenin devamında kullanılan sözcükler insanı kuşkulandırıyor; “Kuruluş sermayesi bilimsel araştırma proje kaynaklarından ve döner sermaye işletmesi gelirlerinden karşılanabilir” deniliyor. Karşılanır yazsaydı sorun olmayabilirdi. “karşılanabilir” sözcüğü kullandıklarına göre, bugünden açıklamak istemedikleri başka kaynakları gizlice yasaya yerleştirmeye çalışıyor olabilirler. Sözgelişi özel bir şirket ortak olmak istese, kabul etmenizin önünde yasal engel olmadığı gibi, birileri üniversite-sanayi işbirliğine yapılacak katkılara neden karşı çıktığımızı sorgulamaya kalkışıp üste bile çıkabilir. Sermaye tutarının yasada öngörülmeyişi de bu kuşkuyu pekiştiriyor. Çünkü sermayenin artırılabilmesi için yasa çıkarılmasına gerek duyulmayacak.

Tasarıyla kurgulanan sisteme göre Ofis adı verilen Şirket, işçi, yabancı personel, tam ya da yarı zamanlı öğretim elemanı çalıştırılabiliyor. Tam zamanlı çalışabilmek için yükseköğretim kurumundan aylıksız izin alınması gerekiyor. Demek ki, öğretim üyeleri aylık; ödenek; katkı payı gibi ödemelerinden vazgeçmeye değecek kadar çok kazanç vaad ediliyor. Yarı zamanlı öğretim elemanları ise, hizmetleri karşılığında elde edecekleri kazançlarını döner sermaye işletmesine yatırmak zorunda değiller. Ancak, kazançtan ne anlaşılması gerektiği belirtilmiyor. Ücret mi, gelirin bir yüzdesi mi, yoksa kârdan pay mı? Bu soruların yanıtı yasada yok.

Tasarıda, Ofislerin mal ve hizmet satışlarında, 2886 sayılı Devlet İhale Yasası kurallarından bağışık tutulması öngörülüyor. Neden yalnızca 2886 sayılı Yasa deniliyor; kamu alımlarının düzenlendiği 4734 sayılı Yasadan söz edilmiyor? Bu soruların yanıtı da yok.

Bütün bu soruların yanıtının Yönetmelikle verilmesi öngörülüyor; “Ofisin teşkili, görevleri, yönetimi, yükseköğretim kurumuyla ilişkisi ile çalışma usul ve esasları ve tasfiyesine ilişkin hususlar Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”

İdare Hukukunun ilkelerine göre bunların hepsinin yasayla düzenlenmesi gerekiyor.Yönetmeliğe bırakılması yasama yetkisinin devri anlamı taşıyor. ancak yargıyı teslim aldıkları için böyle şeyleri pek umursamıyorlar.

Öğretim Elemanlarına bir yıl ücretli izin

Ek Madde 33 ile yükseköğretim kurumunda 6 yıl çalışmış olan öğretim elemanlarına yurtiçi ya da dışında alanıyla ilgili Ar-Ge niteliğinde çalışmak üzere bir yıl süreyle ücretli izin verilmesi öngörülüyor. Bu madde, her ne kadar öğretim elemanlarına daha yetkinleşmeleri için fırsatlar sunuyorsa da; sakıncaları unutulmamalı. Öğretim elemanları, bu olanaktan yoksun kalmamak için, zaten epeyce törpülenmiş olan direnme güçlerini, bütünüyle yitirirler.

Bu önemli bir sakınca, ancak üreticilere olumlu yansıyacak bir özelliği de unutulmamalı: öğretim elemanı üniversitedeki aylığı kesilmediği için daha ucuz çalıştırılabilir.

Doktora sonrası araştırmacı çalıştırılması

Ek Madde 34 ile sözleşmeli statüde “Doktora sonrası araştırmacı” istihdamı öngörülüyor. Bunların, eğitim verme yetkisi yok. Yalnızca Ar-Ge projelerinde çalıştırılabiliyorlar. Ücretlerini YÖK belirliyor ve döner sermaye gelirlerinden bilimsel araştırma projeleri için ayrılan kaynaktan karşılanması öngörülüyor.

Üniversitelerde, eğitim yetkisi olmayan, yalnızca projede çalıştırmak üzere doktoralı personel istihdam edilmesinin “üreticilere” daha çok zaman ayrılmaya çalışılmasından başka bir nedeni olamaz.

Yükseköğretim Kurumlarında kalite kontrol güvence sistemi

Yükseköğretim kurumlarında kaliteyi hedefleyen 2002-205 ve 2015 yıllarında üç ayrı yönetmelik çıkarıldı.

23.7.2015 günü çıkarılan kalite güvencesi yönetmeliğindeki kurallara baktığınızda, üniversitelerde neredeyse bağımsız bir birim kurulmuş olduğu izlenimi ediniyordunuz üstelik TOBB temsilcisi de kurul üyesi sıfatıyla kamu yetkisi kullanıyordu.

Yasayla kurulması gereken birimlerin Yönetmelikle kurulması, üstelik harcama yapma yetkisi tanınması yasama yetkisinin devredilmesi anlamını taşıdığı için İdare Hukuku İlkeleriyle bağdaşmıyordu.

Üretim paketi çıkarılırken, yönetmeliğin kurallarını küçük değişikliklerle, yasa maddesine dönüştürerek aykırılık sorunu çözdüklerini sandılar.

Tasarıyla Yükseköğretim Kalite Kurulu; “özel bütçeli, idari ve mali özerkliğe sahip, kamu tüzel kişiliğini haiz ve özel bütçeli” bir yapı olarak biçimlendirildi. Komisyon üyeleri arasında yine TOBB temsilcisi yer alıyor.

Başkanı ve Yardımcısı ücretsiz izinli sayılacak ve sürekli görev yapacaklar. Başkanı, YÖK Başkanvekiline; yardımcısı, ise YÖK Yürütme Kurulu üyelerine ödenen tutarlarda ücret; üyelerine ise, YÖK üyelerine ödenen tutarda huzur hakkı ödenmesi öngörülüyor.

Kurul, daha öceki görevlerinin yanısıra bağımsız dış denetim kurumlarını yetkilendirmekle de görevlendirildi.

Tasarıda gelirleri arasında “faaliyet gelirleri” de sayılıyor. Demek ki para kazanacağı bir görevi de olacak.

“Üreticilere” bedava mühendislik son sınıf öğrencisi çalıştırma olanağı

Tasarıyla, 2547 sayılı Yasaya bir de geçici madde eklenmesi öngörülüyor.

Maddede 2023 yılına kadar, fen ve mühendislik son sınıf öğrencilerinin son yarıyıllarını özel sektör işletmeleri ile teknopark, araştırma altyapısı vb kuruluşlarda çalışarak geçirebilmeleri için düzenlemeler yapılıyor. Madde ile öğrencilere asgari ücretin %35’i tutarında ücret ödenmesi ve sigorta primlerinin karşılanması öngörülüyor. Böylelikle üreticilere bedava, bir öğretim yarıyılı boyunca yetişkin personel çalıştırma olanağı tanınmış oluyor.

İşin daha ilginç olanı şu: Sigorta primini üniversite karşılıyor. Öğrenciye ödenen ücret ise işsizlik fonundan ödeniyor.