Uluslararası antlaşmalar ve Meclis'in yükselen performansı!

Şu günlerde resmi gazeteler, uluslararası antlaşmaların onaylanmasının uygun bulunduğu yasalarla dolu. Birer maddeden oluşan bu yasalar, ne için çıkarılıyor? Sonuçları neler? Çıkarılmasa ne olur? Bu konuya biraz yakından bakmakta yarar var.

AKP, her alanda olduğu gibi uluslararası antlaşmalar konusunda da dökülüyor.

Anayasanın 90. maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ya da kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Meclisin bir yasayla uygun bulmasına bağlıdır. Bu madde, uluslararası antlaşmaların, yürürlüğe girmesini yasa çıkarılması koşuluna bağlamaktadır.

AKP iktidarları, bolca uluslararası antlaşma imzalıyor. Ancak, yasa çıkarma zorunluluğuna gerekli özeni göstermediği için bir çoğu yıllarca sonra yürürlüğe girebiliyor. İçlerinde, süresi bittikten sonra yasa çıktığı için hiç giremeyenler de var, yasa çıkarılmadığı için hiç giremeyenleri de.

Antlaşmalar, sağlık; eğitim; yatırımların karşılıklı teşviki; inşaat; tarım; ticaret; turizm; orman ve su; bilimsel, teknolojik işbirliği gibi konularda yoğunlaşıyor ve başta iş adamları olmak üzere çoğu kişinin beklentileri var. Sesleri pek çıkmıyor olsa da, içten içe yakınıyorlardır. Sözleşmenin tarafı olan ülkeler nezdinde de itibar zafiyeti yaşanıyordur.

Yürürlüğe yıllarca giremeyen uluslararası antlaşmaların kesin sayısını bulabilmek çok uğraş gerektirir. Ancak asgari sayısını, az bir yanılma payıyla, Meclis iç tüzüğünden yararlanarak hesaplayabiliriz.

Meclis iç tüzüğünün 77. maddesinden göre; önceki yasama döneminde hazırlanıp başkanlığa sunulan tasarılar, dönemin bitmesiyle “hükümsüz” sayılmakta ancak, Bakanlar Kurulu'nun bu tasarıların içinde seçeceklerini “yenileme” yetkisi bulunmaktadır.

Bakanlar Kurulu, bu yetkisini uluslararası antlaşmalarla ilgili olarak; 2 Ekim 2007’de 75; 22 Eylül2011’de 166; 2 Aralık 2015’de 250; 23 Aralık 2015’de 74 olmak üzere toplam 565 tasarıyı yeniledi.

Bu bilgiye dayanarak, en az 565 uluslararası antlaşmanın yürürlüğe giremediğini söyleyebiliriz. Ancak bu sayının içinde hükümsüz sayılan ve daha sonra bakanlar kurulunca yenilenmeyen antlaşmaların olmadığını unutmamalıyız. O nedenle de “en az” sözcüğünü kullandım.

Meclis, referanduma günler kala, bu eksiğini giderebilmek amacıyla seri üretime geçti. 14 Şubat-14 Mart arasındaki 11 oturumda, 243 adet yasa çıkardı. Bu ara resmi gazeteler de uluslararası antlaşmaların uygun görüldüğü yasalar konusunda oldukça zengin çıkıyor: 8 Mart-5 Nisan arasında 11 Resmi Gazetede 250 yasa yayımlandı. Rekor 3 Nisan günlü resmi gazetede; tam 54 Yasa. Onu 47 Yasayla 25 Mart tarihli resmi gazete izliyor; ardından 25-30-15 onay yasalarının yayımlandığı gazeteler geliyor.

Onay yasalarının çıkarılmasıyla geçmişin olumsuz izleri silinmiyor: Kabul edilen 250 yasanın yalnızca 33’ü makul bir süre içinde onaylanmış. Kalanları tam bir felaket: içlerinde 2007-2008 yıllarından beridir bekleyen antlaşmalar bile var. 2013-2015 arasında 140; 2007-2012 arasında ise 72 antlaşma 2017 yılında onaylanarak yürürlüğe girebildi.

Bunların bir bölümünün yasası, öngörülmüş olan uygulama süresi bittikten sonra, daha açık söylersek; boş yere çıkarıldı. Sözgelişi, Sağlık Bakanlığı-Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi arasında iki 2010/2011 yıllarını kapsayan antlaşma, 14 Mart günü kabul edilen 7010 sayılı yasa ile onaylandı.

AKP, özellikle güzel sözler içeren antlaşmalara dayanamıyor, basıyor imzayı. Ama gereğini bir türlü yerine getirmiyor. “Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi” 2005 yılında imzaya açıldı ve 1 Şubat 2008’de yürürlüğe girdi. Türkiye, 19 Mart 2009’da imzaladı ama 7 yıllık bir gecikmeyle 30.1.2016 günlü 6667 sayılı yasayla onayladı.

Bir örnek daha vereyim: “Bazı tehlikeli kimyasalların ve pestisitlerin uluslararası ticaretine kısıtlamalar getiren Rotterdam sözleşmesi 1998 yılında imzalandı. 31 Aralık 2008 günlü RG’de yayımlanan; “AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programında, sözleşmenin onaylanması için Yasanın 2011 yılında çıkarılması öngörülmüştü; 9 Mart 2017’de sıra geldi.

AKP’nin ne içte ne de dışta itibarı kalmadı. Hükmünü sürdürebilmesi için, özellikle uluslararası tekellerin gereksinmelerine doğru yanıtlar verebilme yeteneğini yitirmediğini kanıtlamak zorunda. Ancak bu işi başarabilecek durumda olmadığı görülüyor.

Referandum tartışmalarında da bunu gözlüyoruz. Savunamıyorlar ve şiddetten medet umuyorlar. Halkoyuna sunabildikleri metin tam bir felaket, Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şeye yasa statüsü verilemez, ama “ferman” diyenler çok olur.