Toplu sözleşmede gericilik gölgesi

1 Ağustos günü, toplu sözleşme sürecine girildi. Yaklaşık 3 milyon 200 bin memur ile 1 milyon 900 bin memur emeklisine, 2018-2019 yıllarında verilecek zam oranları belirlenecek.

Memur Sen, 11 işkolunda yetkili. Kamuda yaklaşık 1 milyon 694 bin sendika üyesi var ve 900 bini bu federasyona bağlı sendikaların üyesi; %60 ediyor. Görüşmelerde yalnızca Memur Sen’in sözü geçecek. İmza yetkisi onda.

900 bin, çok ciddi bir sayı. Kararlı bir sendika yönetimi, bu gücüne dayanarak, kamu çalışanlarına enflasyonun çok üzerinde ücret artışı sağlayabileceği gibi, güvencesiz-esnek-kuralsız çalıştırılmayı önleyecek düzenlemeleri de dayatabilir. Böyle duruş sergileyebilen bir sendikanın karşısında hiçbir iktidar; performans, esnek çalıştırma vb. yöntemler önermeye cesaret edemez.

Üstelik bu kazanımların, özel sektörde çalışan işçilere de olumlu yansımaları olur.

Memur Sen’in önünde üç yol var. Ya üyelerinin çıkarını kollamak için mücadele edecek; ya kolluyormuş gibi biraz itiraz edip, küçük ödünlerle yetinip imzalayacak; ya da görüşmeler uzlaşmazlıkla sonuçlanacak. 15 gün içinde uzlaşılamamışsa bir tutanak düzenlenip hakeme havale edilecek. Son söz hakemin.

İşin toplu sözleşme yanı bundan ibaret. Şimdi gericilik yanına gelelim:

Memur Sen’den kararlı bir mücadele sergilemesi beklenemez; çünkü düzene hizmet amacıyla kurduruldu ve tek başına toplu sözleşme yapma gücüne erişmesi için çok çaba gösterildi. Uysal, iktidarın politikalarının destekçisi bir federasyon. Çalışanların çıkarına denebilecek bir etkinliği hiç olmadı ve bunu gizleyebilmek amacıyla çok fazla dinsel referanslara başvuruyor. Başkanının, 23 Temmuz günü Genişletilmiş Başkanlar Konseyi adını verdikleri bir toplantıdaki şu sözler durumu güzel özetliyor;

“ …salt ücret sendikacılığı değil, medeniyet kodlarımızın yönlendirmesiyle; haksızlığın, zulmün, çarpıklığın ve yoksulluğun küreselleştiği bir dünyada sosyal ve insani sendikacılık yapıyoruz. Memur Sen, zalimlere karşı direnişin merkezi; mazlumlar ve mahzunlar için diriliş nefesidir.”

Eğer bir sendikaya, “haksızlıklara, zalimlere direnmek, mahzunlar için diriliş nefesi olmak” için üye olanlar varsa şimdiden söyleyelim: yanlış adresteler.

Federasyonun internet sitesinde, toplu sözleşme sürecine nasıl hazırlandıklarına ilişkin haberlere yer vermişler. Bir örnek, Başkan; “toplu sözleşmeyi hem süreç hem de sonuç bakımından adalet ve hakkaniyet üzerine temellendirdik” diye bir söz etmiş. Nedense cilalı sözlere pek meraklılar, bari anlamını bilseler. Asıl amaçlarını bir sonraki paragrafta şöyle açıklıyorlar; “helal gıda, hac izni, kılık kıyafet serbestisi isteyeceğiz.”

Bir sendika yönetiminden, toplu sözleşme günleri yaklaşmışsa, gündemi çalışma yaşamının sorunlarına çekmek için çaba göstermesi beklenir. Oysa dinsel içerikli motifleri kullanarak dikkatleri başka yerlere çekip ilginin dağılmasını sağlıyorlar.

Sözgelişi, 30 Temmuz günü "Büyük Kudüs Mitingi"ne katılmak için üyelerini örgütlediler; “Meclis-i Aksa’da Müslümanların çığlığına sessiz kalamayız” diyorlar. Bu gibi konularda söyleyecek daha çok sözleri olduğu anlaşılıyor. Bir örnek daha vereyim; “Mescid-i Aksa’da kan döken, namaz kılınmasını engelleyen, belli bir yaş aralığındaki Filistinlileri Mescide sokmayan, kirli postallarıyla kirleten, Siyonist rejim mescidi tamamen ibadete kapatmak için kirli planlar yürütüyor. (…) bu gibi faşizan uygulamalara izin vermeyeceğiz.”

Ramazanda Mescid-i Aksa’da iftar verdiklerini de anımsatalım. Memur Sen’in genel başkan yardımcısı, dünyada nerede mağdur ve mazlum varsa onlarla imkanlarını paylaşmaktan çekinmeyeceklerini söylüyor.

Diyanet Sen, Memur Sen’e üye sendikalardan biri. Farklı olmaları beklenemez elbette. İnternet sitelerinde; 2007 yılından beri toplu sözleşme masalarına müftülere de resmi nikah kıyma yetkisi verilmesi önerisini götürdüklerini yazmışlar. Dahası var; toplumsal problemlere çözüm üretmeyi öncelediklerini ve bu amaçla yıllardır hastanelere din psikoloğu, orduya din subayı verilmesi için çaba gösterdiklerini vurgulamışlar: “çözüm odaklı öneriler getirmeyi sendikal bir görev" olarak görüyorlarmış.

Şu yazdıklarını da gözden kaçırmayalım; “Hakka ve hakikate doğru yolcu olmuşsanız eğer yükünüz ağır, işiniz zor demektir. Evet, Memur-Sen’in, Diyanet-Sen’in yükü ağır ve işi zor. Ancak biz bu zorlukları bilerek ve göze alarak bu işe baş koyduk.”

Doğmalarla büyütülen kuşaklar, düzenin çok işine yarıyor. “orduda başörtülü bir general görebilmek” umuduyla mutlu olabilen yoksulların varlığı düzen için vazgeçilmez önem taşıyor. O nedenle de gerici eğitime, bağnazlığa ve sarı bile sayılamayacak sendikalara milyarlarca lira harcanmasına karşı çıkmıyorlar.

Üstelik bu işlere harcanan para, kazandıklarının zekatı kadar bile tutmuyor.