Siyaset bitti

 

Meclis Başkanı haklı!

Siyasetin, oy kullanmak, seçmek, seçilmek gibi geleneksel araçlarıyla arasındaki bağ koptu. Simgesel olmanın ötesinde anlam taşımıyorlar artık. Ritüel de denemez: kutsallık atfeden kimse kalmadı,

Neden istifa etsin?

Anayasanın 94’üncü maddesine göre istifa etmesi gerekirmiş. Anayasa mı kaldı?

Sermaye sınıfı, giderek derinleşen krizini savuşturabilmek için, daha etkili, güçlü ve hızlı karar alabilecek bir devlet aygıtı kurdu. Siyasetin yöntemi, araçları, bileşenleri, mecrası köklü biçimde değiştirildi ve alanı olabildiğince daraltıldı.

Cumhurbaşkanı korumalarının Mecliste milletvekili dövdüğü bir zamanda yaşıyoruz. Seçimlere bu denli önem atfetmesek iyi olur. Hiçbir şey değişmemiş gibi davranmayalım: sınıfımızı yanıltıyoruz.

İstifayı değil değişimin yönünü, niteliğini, özünü tartışalım. Ama sınıf gözlüğünü takmadan olmaz; yoksa yetmez ama evetçilerin durumuna düşeriz.

Önce şu meşhur; “tek adam rejimi” söyleminden vazgeçelim. Doğru değil çünkü. Sermayenin önünü tıkayan yasalar, bürokrasi, yargı, ne varsa temizlendi, engellerden arındırıldı. Siyasi sorumluluk taşıyan Başbakan, bakanlar ve Bakanlar Kurulu kaldırıldı. Yerine sorumluluk taşımayan, üstelik yasama yetkisi de kullanabilen ve tek kişiden oluşan bir yürütme organı kuruldu.

Bütün bu başarıları, her şeye muktedir bir adam ve çevresindekilerin gücüyle açıklayamayız. Bunlar, sermayenin büyük; küçük; laik; dinci her kesiminin iyi kötü uzlaşması ve gizli-açık desteğiyle gerçekleştirildi. Bu işler için zamanında Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası kuruluşlardan parası karşılığında akıllar alındı.

Ülkeyi, sermayenin oluşturduğu koalisyon doğrudan yönetiyor artık. Bize tek adammış gibi görünen şey, aslında sermaye sınıfının bileşimi.

Şimdilik koalisyonlarında sorun çıkacak gibi görünmüyor. Ülkeyi uzlaşı içinde güzel güzel yönetiyorlar. Daha doğru deyişle rahatça yağmalıyorlar.

Batan şirketleri, iflasları, konkordatoları kimse örnek gösterip, başarısızlıklarından dem vurmasın, sermayenin iktidarı bile olamadılar demesin. Kapitalizmde şirketler batmaz diye bir kural yok. Üstelik olağan karşılanır. Patronlar arasında; çürükler batsın diye bir söz vardır ve oldukça yaygın kullanılır.

Kapitalizmin Dünya ölçeğindeki krizinden söz ediyoruz. Benzer şeyler Dünyanın her yerinde yaşanıyor. Dev tekeller batıyor.

Sermaye, siyaset sahnesindekilerin güç, olanak ve sınırlarını görüyor. Cansiperane çabalarının yakın tanığı ve bugüne değin başardıklarından hoşnut. Krizin sorumluluğunun siyasete yıkılamayacağını, herkesten çok onlar biliyor. Ve ona göre davranıyorlar.

Yerel seçimlere gidiyoruz. Sermayenin koalisyonundan kurtulabilecek bir sonuç alabilir miyiz sizce? İsterseniz soruyu biraz değiştirelim; Kimden kurtulmayı umuyoruz?

Kurtulmak istediklerimizle, kurtarmayı vaat edenler aynı bütünün parçaları. Verdiğimiz oylar dönüp dolaşıp aynı havuzda toplanıyor. Biz boşa gitmesin diye ehven-i şer adaylara verdiğimiz oylar, kimin kazanacağından bağımsız olarak boşa gitmiş oluyor.

TKP yerel seçimlere, bu gerçekleri anlatabilmek, düzen dışı seçeneklerin var olduğunu, üstelik başka çözümün olmadığını gösterebilmek amacıyla giriyor.

Seçimlere katılma hakkı kazanan düzen dışı tek parti olması, verilecek oyların değerini artırıyor.

Faşizm, kriz ortamında filizlenir güçlenir. Önlemini almazsak!..