SGK'nın zararına üzülelim mi?

Sosyal Güvenlik Kurumu’na merkezi bütçeden her yıl milyarlarca lira tutarında para aktarılıyor. Aktarılmazsa ne yaşlılık aylığı ne sağlık giderleri ödenebilecek.

Bu sorun nedense önceki yıllara göre biraz daha yüksek seslendirildi. “Karadelik” diyenler bile oldu.

Gerçekten de çok para aktarılıyor. 2015 yılında 80 milyar lira aktarılmış, her yıl 20 milyar artarak 2018 yılında 150 milyar liraya ulaşmıştı. Bu yılın ilk 6 ayında 100 milyarı aştığına bakılırsa, 2019’un sonunda 200 milyarı zorlayacağı anlaşılıyor.

Bütçeden aktarılan para bundan ibaret değil. 2008 yılında SGK Yasasının 81’inci maddesini değiştirdiler. O yıldan bu yana işverenlerin ödemesi gereken %11 işveren payının %5’ini devlet karşılıyor. Devlet katkısının 2015-2019 Ocak/Haziran arasındaki tutarı yaklaşık 227 milyar lira.

Dahası var: işveren sigorta primlerini, yatırımların teşviki, ilave istihdam teşviki, asgari ücret desteği gibi bahanelerle devlet karşılıyor. İşsizlik Fonuna ödetilen işçi ve işveren primleri de hiç az değil. Hesaplayabilsek milyarlarca lira olduğunu görürüz.

SGK’nın taşınmazlarını satıp bütçeye yama yaptığını da unutmayalım.

Sorumlusu kim?

Sistem kendini taşıyamıyor ve bütçe kaynaklarına başvuruluyor. Peki bunun sorumlusu kim? Kime fatura edeceğiz?

Sorumluluğu, iki çalışanın (aktif sigortalı) bir emekliye (pasif sigortalı) bakmak zorunda olması gerçeğine yıkmaya çalışıyorlar. Gerçekte iki çalışan bile değil; 2015 yılından bu yana 1,84-1,94 arasında salınıp durmuş. En az 4 olmalı gibi sözler ediliyor. Başka bileşenleri bir yana bırakıp sadece oranlarda yoğunlaşanlar, bu sözlerde doğruluk payı bulabilirler. O bizim işimiz değil.

İşsizleri mi yoksa düşük ücret alan çalışanları mı suçlayalım?

Geniş tanımlı işsiz sayısı 7 milyonu aşıyor. İş bulsalar oranlar değişir, sistem kendini taşıyabilir duruma gelir diyenler çıkabilir ve emin olun, çok sayıda kişi buna inanır. 

Suçu düşük ücretlilere yıkmaya çalışanlar da çıkabilir. Şu sözleri devleti yönetenlerden biri söylese şaşırmayız: “Çalışanların çok büyük bir bölümü, gerçekte daha yüksek ücret alıyorlar ama primleri asgari ücretten ödeniyor. Prim gelirleri düşük olduğu için de açık kapatılamıyor.”

Çizelgede görüleceği üzere prim gelirleri, bırakın sağlık giderlerini, emeklilere ödenen aylıkları bile çoğu yıllar karşılamaya yetmiyor.

Neyse bu fantezileri bir yana bırakalım. İşsizliğin de düşük ücretlerle çalıştırmanın da sorumlusunun patron dostu siyasal iktidarlar olduğunu işaret edip geçelim.

Af yasaları çıkarılarak SGK’nın prim alacakları silindi:

Patronlar, SGK primlerini ödemek konusunda çok isteksiz davranıyor. Ve yeniden yapılandırma gibi adlar verilerek çıkarılan yasalarla borçları siliniyor. Aşağıdaki çizelgede patronların 174,5 milyar lira borcunun 5 yasa çıkarılarak ne hale getirildiğinin ayrıntılarını göreceksiniz: Devlet, 37,5 milyar lirasını tahsil edebilmiş.

Patronların prim ödemedikleri ortaya çıkmasın diye yasa bile değiştirdiler:

İşsizlik Sigortası Yasasının 50’nci maddesinde şöyle bir kural yer alıyordu: “…hak kazanabilmek için hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün prim ödeyerek sürekli çalışmış olmak…”

İşsizlik sigortasından yararlanmak için başvuranların bir kesimi primlerinin yatırılmadığını öğreniyorlar, sorun çıkıyordu. Patronların bu sahteciliği ortaya çıkmasın diye bu kuralı 17 Ocak 2019 tarihinde değiştirdiler. Yeni düzenlemede, “hizmet akdine bağlı olarak çalışmış olmak” yetiyor.

SGK, prim alacaklarını özenli izlemiyor:

Sayıştay raporlarına bakılırsa SGK, prim alacağını özenle izlemiyor. İzliyorsa bile güvenilir biçimde muhasebeleştirmiyor. Bu sorun İşsizlik Fonunu da ilgilendiriyor. Çünkü Sayıştay’ın ve Fon Yönetiminin bütün ısrarlarına karşın prim tahsilatının gösterildiği ayrıntılı cetvelleri yıllardır vermemekte direniyor.

SGK’nın zararına üzülecek miyiz?

Kamu sosyal güvenlik kuruluşlarının amacı elbette kâr etmek değildir. SGK’dan kimse böyle bir şey de beklememelidir. 

Sosyal Güvenlik Sisteminin yeniden biçimlendirilmesinin gündemde olduğu şu günlerde Merkezi Bütçeden SGK’ya aktarılan paraların, zararın büyüklüğüne dikkat çekecek bir söylemle kamuya servis edilmesini ihtiyatla karşılamalıyız. Tuzaklarla dolu bir sürece giriyor olabiliriz.

SGK’nın bu duruma düşürülmesinde patronların sorumluluğunun ne denli büyük olduğuna dikkat çekecek söylem geliştirmeliyiz. Temel sorun zarar etmesi değil çünkü. Sistemin sürdürülebilirliği gerekçe gösterilerek BES ve kıdem tazminatı fonu dayatılacağı günler yaklaşıyor gibi...