Şeker Yasası da değiştiriliyor

Kadir Sev'in “Şeker Yasası da değiştiriliyor” başlıklı yazısı 12 Nisan Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Son bir iki ay içinde Meclis’te Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma, TCDD ve PTT’nin özelleştirilmesi gibi ülkenin kaynaklarını tekellere sunan bir dizi yasa görüşüldü. Bunlar medyada ancak küçük birer haber olabildi. Oysa en az Anayasa, Suriye, barış süreci, akiller, ergenekon vb kadar önemsenmeliydi.

AKP son olarak 8 Nisan 2013 günü, Şeker Yasası’nı değiştiren bir tasarı sundu. Değiştirilmesi öngörülen Yasa (4634) Kemal Derviş’in ünlü 15 yasasının ilkiydi ve 2001 yılında yürürlüğe girmişti. Yasanın gerekçesinde “sektörü devlet müdahalesinden arındırarak üretimde istikrarı sağlayacak planlamalara imkan vermektir” deniliyordu. Bunun gereği olarak sektörden devlet desteği kaldırılmış ve fiyatlar serbestleştirilmişti.

AKP’ye artık Kemal Derviş Yasaları yetmiyor.

Yasanın ABD mısır üreticilerinin elinde şişen GDO’lu mısır stoklarının tüketilmesi amacıyla çıkarıldığı iddiaları o dönemde basında geniş yer bulmuştu. Çünkü Yasa’da nişasta bazlı şeker kotası yüzde 10 olarak belirlenmişti ve zorunlu durumlarda Bakanlar Kurulu’na bu kotayı yüzde 50’ye kadar artırabilme yetkisi verilmişti. Bakanlar Kurulu bu yetkisini zorunluluk koşuluna uymaksızın hep kullanmış, Şeker-İş Sendikası ise bu kararların hepsini yargıya taşımıştı. Danıştay her ne kadar “gereksinmenin pancarla üretilen şekerle karşılanıp karşılanamayacağı araştırılmaksızın ve şeker stoklarına yapacağı olumsuz etki dikkate alınmaksızın her yıl düzenli olarak kota artışı yapılmasını” yasaya, kamu yararı ilkesine ve hizmet gereklerine aykırı bularak iptal etmişse de, iş işten geçtiği için bu iptallerin uygulamada bir anlamı kalmıyordu.
AB ülkeleri ile ABD’de kota en çok yüzde 2 olarak uygulanıyor. Üstelik Fransa, İngiltere ve Hollanda, nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretimini bütünüyle yasakladı. Geçtiğimiz günlerde Rusya GDO’lu mısır dışalımı ve kullanımını askıya aldığını açıkladı. Avrupa’da kişi başına 1,5 kilogram NBŞ tüketiliyor. Bu sayı Türkiye’de yaklaşık 6 kilogram.

Aslında bu sayılar da kuşkuyla karşılanmalı. Çünkü Türkiye’de nişasta bazlı şeker üreten altı fabrikanın yıllık üretim kapasitesi 990 bin ton. 2009/2010 üretim yılında, yüzde 50 kota artışıyla birlikte 406 bin ton nişasta bazlı şeker piyasaya sürüldü. Bu fabrikaların yaklaşık yüzde 40 kapasiteyle çalışarak ayakta kalabilmeleri pek inandırıcı değil. Nitekim Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı, kaçak, merdiven altı üretimle gerçekte kota kullanım oranının yüzde 40’lara ulaştığını belirtiyor. Ve daha da önemlisi, nişasta bazlı şeker üreten adını yakından tanıdığımız Cargill Gıda, 2008 yılında Suudilerle bir ortaklık kurdu ve Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı, böylelikle Türkiye’nin yanı sıra Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin yatırım ve üretim üssü haline geldiklerini söyledi. Cargill’in “arz” ına talep yaratılması görevi AKP’ye düşüyor.
Tasarı yasalaşırsa kota yüzde 15’e çıkarılacağı gibi, yeni oluşturulan ve olağanüstü yetkilerle donatılan Şeker Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurulu, arz yetersizliğini gerekçe göstererek kotayı dilediği kadar artırabilecek.

Nisan ayında Meclis’e sunulan tasarının birinci maddesinde “yurt içi şeker talebinin yurt içi ham maddeler kullanılarak” üretilmesinin amaçlandığı belirtiliyor. Tasarıyı hazırlayanlar bilmiyor olmalı: ABD mısır üretimini, ekiminden satışına değin her aşamasında destekliyor. Tarımsal desteklerden vazgeçmiş bir Türkiye’nin, fiyat ve kalite konusunda ABD ile yarışabilmesine olanak yok.

Pancarla yapılan üretimin pahalı olduğu gerekçesi öne sürülüyor ve Türkiye’nin şeker piyasasından bütünüyle çekilmesi isteniyor. AKP iktidarı üretimden vazgeçilmesi için gereken her şeyi yapıyor. Bunun sonucu olarak da 2002 yılında 492 bin çiftçi pancar ekiyorken, 2012 yılında bu sayı 140 bine düştü.

Pancardan üretilen şekerin pahalı olduğu savı Avrupa’nın zengin ülkelerine vız geliyor. Avrupa’nın en büyük şeker üreticisi olan Fransa da şekeri pancardan üretiyor. Çünkü pancar ekilen toprak zenginleşiyor, atıkları gübre ve hayvan yemi olarak kullanılıyor ve en önemlisi çiftçi aç kalmadığı için kentlere göç etmek zorunda kalmıyor. Bütün bunlar dikkate alındığında pancar üretiminin hem ekonomik hem de sosyal yararlarının önemi ortaya çıkıyor. Ama mikro iktisat disiplini, daha açık deyişle tek tek işletmelerin çıkarları, toplumsal ya da uzun erimli yararlara karşı duyarsız. İktisatta, mikro iktisat yaklaşımı şöyle açıklanıyor “Bir insan hırsızlık yaparak zengin olabilir ama herkesin hırsızlık yaparak zengin olabilmesi olanaksızdır.”

2001 yılında çıkarılan Yasa, şeker piyasasının serbestleştirilmesi ve giderek özelleştirilmesini öngörüyordu ve bu nedenle Özelleştirme İdaresi’ne devredilmişti. Ancak beklenmedik bir gelişme yaşandı ve 2010 yılında yapılan 10 şeker fabrikasının satış ihaleleri Başbakan’ın direktifi ile iptal edildi. İhalelerin “siyasi nedenle” iptal edilmiş olması şeker üreticilerini sevindirdi: özelleştirmelerden vazgeçildiğini sandılar.
Tasarının gerekçesinde özelleştirmeden vazgeçilmediği açıkça belirtiliyor. Üstelik kota kullanım zorunlulukları esnetildiği için potansiyel alıcılara ek fırsatlar da sunuluyor. Sözgelişi fabrikalar arasındaki kota aktarmaları kolaylaştırıldığı için bir fabrikada üretim sürdürülerek, yasa dolanılmadan birkaç fabrikanın kota kullanım zorunluluğu yerine getirilmiş olabilecek ve birçoğu kent merkezlerinde kalmış olan fabrika taşınmazları başka amaçlarla kullanılabilecek.