Politika yapmanın zamanı değil

Seçim süreci aylar aldı. Ufak tefek ayrılıkları bir yana bırakıp millet ittifakını desteklememiz gerekiyordu. Tuttuğumuz partilerin gündelik çıkarlarının peşinden koşmayı şimdilik bir kenara koymalıydık. Başka türlü AKP’den kurtulamazdık.

Politika yapmayı erteledik mecburen…

Şimdi de galiba savaştayız. Birlik ve beraberliğimizi bozacak söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. “Galiba” diyorum çünkü o konuda bir belirsizlik var: AKP Genel Başkan Yardımcısı “savaştayız” diyor, İçişleri Bakanı böyle söyleyenlere kızıyor.

Neyse! Adı çok da önemli değil. Olağanüstü dönemlerden geçtiğimiz açık. Bu yüzden de her zamandan çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var; zarar vermemeliyiz.

Politika yapmaya kalkışırsak ne birlik kalır ne beraberlik.

Aslına bakarsanız yeni sistemde politika yapmamız hiç yasal değil. Olağanüstü ya da olağan olması fark etmiyor. Yeni kurulan sistemde “Ne yapılırsa ülke çıkarına olur? Buna kim karar verir?” gibi soruların yanıtını milli irade yetkilisi sıfatıyla Cumhurbaşkanı veriyor; çözümler üretiyor ve uygulatıyor.

Cumhurbaşkanının aldığı kararları ve nedenlerini Meclis soramıyor. Bizim ne haddimize.

Bırakın sormayı, kimsenin haberi bile olmuyor. Karar numaralarına bakılırsa bugüne değin 1600’ün üzerinde Cumhurbaşkanlığı Kararı çıkarılmış. Resmi Gazete'de ancak yarısını bulabiliyorsunuz. Yayımlanmayanlar arasında Tank Palet Fabrikasının Katarlılara satılmasına ilişkin Karar da var; gizliyorlar. İçinde neler yazdığına kimse ulaşamadı. Bu konu soL Portal'da 20 Eylül’de “Devleti satsalar haberimiz olmayacak” başlığıyla haber yapılmıştı.

Konusu suç olan bir eylemiyle karşılaşıldığında deveye hendek atlatılabilirse yüce divana gönderilebiliyor. Yol kapatılmamış ama bu işlerde ceza yasalarında tanımlanmış suç aramak boşuna.

Sistem, bugünümüzün de geleceğimizin de Cumhurbaşkanının kararlarıyla biçimlendirilmesi üzerine kuruldu.

Hedefler, ilkeler, amaçlar belirliyor. Memurları, belirlediği ilkeler doğrultusunda beş yıllık kalkınma planlarını; Hazine ve Maliye Bakanının YEP dediği orta vadeli programları; mali planları; yıllık programları hazırlıyor. Nerelere ve kimler eliyle yatırım yapılacağı belirleniyor. Ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle yürürlüğe giriyor. Kamu örgütüne uygulamak düşüyor.

Kimi kez “…bakanlığının, …genel müdürlüğünün görüşü alınır” gibi düzenlemelere rastlanmıyor değil. Ancak bunun pek bir önemi yok. Çünkü Cumhurbaşkanı yardımcısından bakanına, genel müdürüne değin kamuda çalışan herkes Cumhurbaşkanının memuru sıfatıyla görev yapıyor. Dilediğini, dilediği göreve atama; görevden alma yetkileri var. Kimin kaç lira maaş alacağına bile Cumhurbaşkanı karar veriyor.

Kamu örgütünü biçimlendirebilme yetkisi de var biliyorsunuz.

Bir sabah kalktığınızda çalıştığınız kurumun kapatıldığını, kadronuza uygun bir görev verilebilmesi için havuzda beklemeye alındığınızı öğreniyorsunuz. Artık kısmet nereyse…

Her şey yasal. Anayasanın 106’ncı maddesinde; “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir” yazıyor.

Anayasa ve yasalarla Cumhurbaşkanına, devlet yönetmenin gerektirdiği bütün yetkileri, hiçbir kısıtlama ve denetim öngörülmeksizin dilediğince kullanabilme yetkisi verildi.

Say say bitmiyor. Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kurmak, bölmek, hukuki statülerini değiştirmek, özelleştirmeye hazırlamak amacıyla ne gerekiyorsa yapmak, ortak olmak görüntüsü altında özel sektöre para aktarmak... Ve daha niceleri.

Türkiye Varlık Fonunu unutmayalım. En az 200 milyar lira tutarındaki varlığı ne kamu kuruluşlarının ne özel hukuk kişilerinin uymakla yükümlü tutulduğu kurallardan bağışık bir ortamda yönetebilmesi için gereken yasal ortam hazırlandı. Zaman zaman basına bir şeyler düşüyor ama orada neler olduğunu bilemiyoruz. Öylesine şeffaf ki, görünmüyor.

Politika yapmak yetkisini, sağ olsun, düzen muhalefetinin de katkısıyla, Cumhurbaşkanına devrettik, bize alan kalmadı.

Bir şeyleri değiştiremezsek bu böyle sürüp gidecek.