Özerklik tartışmalarına küçük bir katkı

Demokratik Toplum Kongresinin 27 Aralık günlü sonuç bildirgesinde alınan ve Kürt siyasetinin “demokratik özerklik”, “özyönetim” kavramlarıyla tanımladığı taleplerin, barut ve kan kokularıyla birlikte, uzun bir süre ülke gündemini bütünüyle dolduracağı anlaşılıyor.

AKP kurmayları, DTK’da alınan kararlara karşı çok sert tepki verdi. Kimileri “fantezi”, kimileri “ihanet” dedi. Onların bu sözlerine boş verelim; çünkü hiçbiri samimiyet testinden geçemez.

İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın DTK Kararları hakkındaki görüşünü açıklarken söylediği şu sözleri ise hiç unutmayalım; “büyükşehir yasası ile ilgili bir çalışma yürütülüyor, ama yasanın çıkması için iklimin hazır olması gerekiyor.”

Tanklarla, toplarla ve binlerce askerle acaba uygun iklim mi hazırlıyorlar?

AKP’nin yerel yönetimlerin özerkliği konusundaki gerçek görüşlerini öğrenmek için, Haziran ve Temmuz 2004 aylarında Mecliste kabul edilen, 5197 sayılı İl Özel İdaresi; 5215 sayılı Belediyeler; 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması adlarını taşıyan üç yasaya kısaca göz atmakta yarar var.

Yasaların numaralarını özellikle yazdım. Çünkü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bunları Anayasayla öngörülen tekil devlet ilkesine aykırı gördü ve bir kez daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderdi. Yürürlüğe girmediği için ne Başbakanlık internet sitesinin mevzuat sayfasında, ne de resmi gazete arşivlerinde bulabilirsiniz. Araştırma yapmak isteyenler TBMM sitesinden bu numaralarla ulaşabilir.

Meclise gönderilen yasaların ilk ikisi, daha sonra Cumhurbaşkanının önerileri doğrultusunda değiştirilerek kabul edildi, Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasına ilişkin olanı ise bir daha Meclisin gündemine alınmadı ama bu yasayla öngörülen düzenlemelerin bir bölümü, zaman içinde başka yasalara konularak yürürlüğe girmesi sağlandı.

İl Özel İdare Yasasında, il özel idarelerine mali özerklik tanınıyor ve merkezi yönetimin onayına bağlı olmaksızın, izin ve ruhsat vermek; yasak koymak ve uygulamak; iç ve dış borç almak, özelleştirme yapmak gibi yetkiler tanınıyordu. Yasada, merkezi yönetimce yürütülecek görevler tek tek sayılarak sınırlandırılmış ve bunun dışında kalan bütün görev ve yetkiler yerel yönetimlere bırakılmıştı. Ayrıca merkezin temsilcisi olan valilerin, il yönetim organları içindeki yeri önemsizleştirilmişti.

Yaklaşık 11 yıl önce yapılan bu düzenlemelerle, merkezin, yerel yönetimler üzerindeki idari vesayet yetkisi ortadan kaldırılıyordu.

Belediyeler Yasasıyla da benzer kurallar öngörülmüştü. Başka yasalarda “münhasıran” yani özel olarak ve açıkça tanımlanmayan mahalli ve müşterek nitelikteki hizmetlere ilişkin bütün yetki ve görevler, belediyelere bırakılmıştı.

Kamuoyundaki tepkiler nedeniyle Mecliste bir daha görüşülmediği için yürürlüğe giremeyen Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Yasa ile getirilen kurallar ise, yerel yönetimlerin özerkliklerini daha da pekiştiriyordu.

Öylesine ki, o dönemdeki adlarıyla; Çevre ve Orman, Sağlık, Bayındırlık, Tarım ve Köy İşleri, Ulaştırma, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm ve Dışişleri Bakanlıklarının taşra teşkilatları kaldırılıyor, taşınır ve taşınmazları ile bütün personeli, İl Özel idarelerine devrediliyordu.

Cumhurbaşkanının yeniden görüşülmek üzere gönderdiği bu yasa, Meclisin önüne getirilmedi ama kimi düzenlemeleri başka yasalara konularak yürürlüğe girmesi sağlandı. Söz gelişi Köy Hizmetleri, taşınır ve taşınmaz malları ile bütün personeli İl özel idarelerine devredilerek tasfiye edildi.

AKP bu yasada ısrar etmediği için Bakanlıkların yurt içi (taşra) örgütlenmeleri kaldırılmadı ama İşsiz kaldılar. Hepsi de sekreterlik göreviyle yetinmek zorunda. Çünkü hizmetler artık kamu eliyle görülmüyor. Kurumların çoğu ya özelleştirildi ya şirketleştirildi.

Sağlık hizmetleri, kar esasına göre çalışan kamu hastane kurumlarına dönüştürüldü; Bayındırlık ile Çevre ve Şehircilik gibi hizmetler, TOKİ ve onun münasip gördüğü parababalarına peşkeş çekiliyor; gaz ve elektrik özelleştirilip, dağıtım şirketlerine bırakıldı.

Kısacası: yerinden yönetim, özerklik gibi kavramlar tek başına, halkın kendini yönettiği bir sistemi anlatmıyor.

Biraz da Anayasa değişikliği dayatmalarına değinelim:

Yukarıda sıralanan üç yasanın birçok düzenlemesi, Cumhurbaşkanınca gönderilmeseydi bile Anayasaya aykırı olduğu için büyük bir olasılıkla iptal edilecekti. Tam da bu nedenle “Cunta Anayasasını” değiştireceğiz deyip duruyorlar. Anayasayı değiştirip şöyle bir kural getirmezlerse demokrasinin olmazsa olmaz koşulu özyönetimi getiremezler: “merkezden yönetim istisna, yerinden yönetim esastır.”