Öncelikli dönüşüm programları

Başbakan Davutoğlu 6 Kasım 2014 günü, Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) Öncelikli Dönüşüm Programlarının birinci paketini açıkladı. Reel sektör alanlarını kapsadığını söylediği bu pakette, ithalatta bağımlılığın azaltılması; enerji verimliliğinin geliştirilmesi; tarımda su kullanımının etkinleştirilmesi; sağlık endüstrilerinde yapısal dönüşümler gibi adlarla anılan 9 eylem planı yer alıyor. Davutoğlu programın bütününün 25 eylem planından oluştuğunu belirterek ikinci paketin makro ekonomik dengelerle; üçüncü paketin ise “insan odaklı insani kalkınma ve sosyal boyutlu alanlarla” ilgili olduğunu söyledi. Görünüşe göre bunları tanıtmak için kamuoyu önünde iki kez daha sahne alacak.

İlk kez bu yıl duyduğumuz için çoğumuz öncelikli dönüşüm programları terimine yabancı. Kısaca açıklamakta yarar var: 2 Temmuz 2013 günü TBMM’nde kabul edilen Onuncu Kalkınma Planında, 25 “kritik reform alanı” belirleneceği ve ilgili bakanlıkların ortaklaşa hazırlayacakları “Öncelikli Dönüşüm Program”  taslaklarının Yüksek Planlama Kurulunca kabul edilerek kesinleşmesinden sonra eşgüdüm içinde uygulanacağı öngörülüyordu. Planda ayrıca Yüksek Planlama Kurulu’nun, isterse bu programları revize edebileceği de belirtiliyordu.

Öngörülen bu yöntemle planın daha etkin yürütülebileceği söyleniyor. Orasını bilemem ancak, Başbakanı daha güçlü bir konuma getirilmesine yaradığında hiç kuşku yok. Çünkü Yüksek Planlama Kurulu Başbakanın belirleyeceği bakanlardan oluşuyor.

Başbakan Programı tanıtırken; “Güçlü ve Dengeli Büyüme için Yapısal Dönüşüm” olarak adlandırdı. Kemal Derviş özentisidir deyip geçelim. Biliyorsunuz Onun da “Güçlü Ekonomiye Geçiş” adlı bir programı vardı. Gerçekleştirilebilmesi için Parlamento gece gündüz dememiş çalışmıştı.

Programı açıkladığı sırada Davutoğlu’ndan, çok iddialı sözler işittik. Şu sözleri özellikle “ulu hakan Abdülhamit’in” kemiklerini sızlatmış olmalı; “AK Parti iktidarları dönemi, mübalağasız son 200 yıllık dönemde modernleşme tarihinin ve iktisat, ekonomik yapı anlamındaki reform çabalarının altın 12 yılı olarak değerlendirilecektir.” Şu sözleriyle ise Cumhuriyetin bütün kazanımlarını bir kalemde sildi; “sanayileşmede kaybettiğimiz 100 yılı, yeni üretim teknolojileri bağlamında kaybetmemek durumundayız."

Programda aslında pek yeni bir şey yok. Kendilerini yineleyip duruyorlar. Şimdilik yeni olan, kentlere araçların parayla girmesi ile kamu personeli ve öğrenci servislerinin kaldırılması. Her ikisinin de insan odaklı olduğuna inanmamızı istiyorlar. Büyük kentlerin merkezleri kendi yaptıkları imar planlarıyla öylesine yoğunlaştırıldı ki araçlar neredeyse giremez oldu ve başka çözüm üretemiyorlar. Etkili bir toplu ulaşım yöntemi geliştirebilmelerine olanak yok. Tek yapabildikleri, kent merkezlerini otoyollarla donatmak oldu. Günlük çalışma saatlerinin 8 saat olduğunu biliyoruz ama işe geliş gidişler birçok kentte üç saati aşıyor. Bu süreye ulaşımı da ekleyin 11 saat ediyor. Günün yarısı demek.

Öğrenci servislerinin kaldırılmasını ise nasıl düşünebildiklerine şaşırmamak elde değil. Mahallelerde okul mu bıraktılar? Öğrenciler okullarına ulaşabilmek için onlarca kilometre uzaklara gitmek zorunda kalıyorlar.

Ali Babacan, öğrenci servislerinden taviz vermeyeceklerini ancak metro hattının olduğu güzergahlarda kamu servislerini gözden geçireceklerini söyledi. Oysa programda öyle denilmiyor. Aynen şu sözler yer alıyor; “Öncelikle mevcut raylı sistem hatları üzerindeki işyerleri, üniversite ve okullarda semt servisi uygulaması kaldırılarak, yolcuların yüksek kapasiteli toplu taşıma sistemlerine yönlendirilmesine yönelik tedbirler alınacaktır.” Babacan ya programı okumamış ya da tepkilerin dozunu düşürmek amacıyla böyle konuşuyor.

Raylı sistem, birçok sorunu çözemiyor. Çoğu semtlerde metroya gidiş-geliş için olmak üzere üç kez toplu ulaşım aracı değiştirilmesi gerekiyor. Ring seferleri ise düzenli değil. Bırakın işçiyi, memuru, üniversite öğrencisini, ilkokul öğrencisi çocuğunuzu hangi toplu taşım aracına emanet edebilirsiniz?

Bu tür çözümler üretmeyi becerebilen insanlar nerden geldiler, nerelerde yaşıyorlar?

Bizler sesimizi yeterince yükseltemedikçe böyle insan odaklı projeler üretmeyi sürdürecekler.