Ne seçim ne koalisyon AKP'yle devam

Siyaset tartışmaları, seçimlerin yenilenmesi; erken seçim ve koalisyon pazarlıkları gibi konular üzerinden sürdürülüyor. Oysa bir olasılık daha var: Uzun bir süre Davutoğlu hükümetiyle devam etmek. Bu yolu denemelerinin önünde Anayasal hiçbir engel yok ve ülkenin kargaşaya itilmesine bakılırsa iş oraya doğru gidiyor.

Anayasanın 116. maddesinde, hükümet 45 gün içinde kurulamazsa Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebilir deniliyor ama, bu yetkisini kullanmazsa yapacak bir şey yok.

Son bir hafta içinde sanki bir düğmeye basılmış gibi ülke birdenbire kaynamaya başladı. Suruç kıyımı; IŞID bahanesiyle Kuzey Irak ve Suriye’nin bombalanması; asker ve polislerin öldürülmeleri; bomba ihbarları; gözaltına almalar; barış için yapılan toplantılara, cenaze törenlerine polisin abartılı biçimde saldırması… Ülke hızla gerdiriliyor. Davutoğlu’nun dediği gibi, Türkiye bir haftada çok değişti.

Tayyip Erdoğan çıkıp; “böyle bir ortamda seçim yapılamaz, aranızda anlaşın” derse kaç kişi haksız olduğunu düşünür?

Davutoğlu’na böyle bir güvence verilmişse eğer, eli çok güçlendirilmiş demektir. İstediği koşulları dayatır ve kabul eden olursa koalisyon kurar. Biz de AKP’den kurtulduk diye seviniriz.  Olmazsa bir süre koalisyon görüşmeleri diye oyalanır, zorda kaldığında bir azınlık hükümeti kurar, güvenoyu almasa bile süreç yeniden başlar ve böylelikle epeyce zaman kazanılır. Seçimlere de bu hükümetle gidilir.

Davutoğlu hükümeti zaten hiçbir zaman gidiciymiş gibi davranmadı. Atamalar, acele kamulaştırmalar, kentsel dönüşümler, özelleştirmeler, öncesini aratan bir hızda sürüyor.

Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesi yetkisini kullanmıyorsa, Meclis ne güne duruyor denilebilir. Meclis kararıyla ya da yasa çıkarılarak erken seçime gidilmesi olanağı elbette var ama bu yol çok zaman gerektirebilir. Meclis İç Tüzüğünün 73 ve 74. Maddelerinde yasa tasarı ve tekliflerinin; 95. Maddesinde ise seçimlerin yenilenmesine ilişkin önergelerin, önce Anayasa komisyonunda görüşülmesi öngörülüyor. Komisyon kurulması için çalışmalara ancak meclisin açılacağı 1 Ekim günü başlanabilecek.

Ayrıca, AKP istemediği sürece bu Meclisten erken seçim kararı çıkarılması da zor görünüyor. AKP, çoğunluğunu yitirdi ama yalnızca 18 eksiği var. MHP genel kurula katılmazsa, erken seçim kararı alınabilmesine olanak yok. MHP bugüne değin, kiritik konularda “şanlı geçmişi ve deneyimli personeli ile” AKP’ye hizmet sunmaktan hiç kaçınmadı. HDP’ye çok kızdığını söyleyip katılmazsa kimse şaşırmaz.

Sorun, yalnızca seçimlerin yapılması ya da koalisyon kurulmasından ibaret olsa gene iyi. Olağanüstü hal ilan etmeyi bile düşünebilirler. Son bir hafta içindeki gelişmeler bu olasılığı akla getiriyor. Böylelikle bir süreliğine de olsa çok daha yırtıcı bir AKP İktidarı dönemine gireriz.

Anayasanın 119-121 nci maddeleri ile Olağanüstü Hal Yasasına göre Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü hal ilan edebiliyor ve Meclisin yetkilerinin çoğu bu süre içinde önemli ölçüde Bakanlar Kuruluna devrediliyor. Sözgelişi Bakanlar Kuruluna, üstelik temel hakların; siyasal haklar ile kişi hakları ve ödevlerinin, KHK’larla düzenlenmesinin yasaklandığı Anayasanın 91. Maddesine bağlı kalmaksızın KHK çıkarma yetkisi tanınıyor. Ayrıca yargıya da müdahale var. Olağanüstü Hal Yasasında, Bakan ve Valilerin yetkilerinin kullanılması ile ilgili idari işlemlere karşı açılacak davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceği öngörülüyor.

Bir süreliğine de olsa Meclisin devre dışı kalmasına yol açacak Olağanüstü hal yönteminin taşları örülüyor.

Akıllara; “Tayyip Erdoğan bir dönem ‘milli irade’ sözcüğünü dilinden düşürmüyordu şimdi neler oldu da bundan vazgeçti” diye bir soru gelebilir. Milli iradeyi şimdi kendisi temsil ediyor. Bir ülkede iki ayrı milli irade olamaz.

Hitler’i de halk seçmişti. Bir seçildi, pir seçildi. Sonrasında bir daha ne seçim yaptı ne de Parlamentoyla işi oldu.