Kükremiş sel oluruz…

Tayyip Erdoğan, savaş uçağının düşürülmesi sonrasında kurtuluş savaşı yıllarını anımsatan bir söylemle tepki verdi: Kükremiş sel olur, bendimizi yıkar aşarız dedi. Bu söylemin AKP liderinin ağzına yakışmadığı kuşkusuzdur.

Kurtuluş savaşı, bağımsız bir ulus devlet kurmak için Osmanlı Devletine ve o dönemdeki adlandırmayla “yedi düvele” karşı yapılmıştır. Bugün ise ne 1920’lerdeki biçimiyle yedi düvel vardır ne de Osmanlı devleti yaşamaktadır.

Çıkarları uluslararası sermaye ile bütünleşmekten geçen sermaye sınıfının yaşam güdüleri arasında bağımsızlık ilkesi yoktur. Nitekim çağımızın gerçeğinin bağımsızlık değil, karşılıklı bağımlılık olduğuna vurgu yapılmaktadır ve ülkenin yalnızca stratejik alanları değil, halkın gündelik tüketim malları gereksinmesinin karşılanması bile yabancı sermaye ortaklıklarının kararıyla biçimlendirilmektedir.

Osmanlı Devleti ise ABD emperyalizminin taşeronluğunun üstlenilebilmesine elverişli bir sosyal ve kültürel ortam hazırlanabilmesi amacıyla yeniden yeşertilmeye çalışılmaktadır.

Sermaye sınıfının özlemleri 10 yıldır AKP eliyle yerine getirilmektedir. Böylesine bir ortamda Tayyip Erdoğan’ın kurtuluş savaşının simgelerine sarılması, aldatmacadan öte bir anlam taşımamaktadır.

Neden kükremiş sel olunacak ve bentler yıkılıp aşılacaktır? Türkiye böyle bir eylemi gerçekleştirebilecek gücü nereden alacaktır ve ne tür bir kazanç beklenmektedir?

Bu soruların yanıtını ararsak gerçek amacı gizleyen örtüyü kaldırabiliriz.

Uluslararası arenada Suriye’ye demokrasi getirilmesi ve iç savaşın önlenmesi söylemiyle iç savaş ortamı hazırlanmaya çalışılmaktadır. ABD, Almanya, Fransa gibi ülkeler, "Suriye halkının dostları" adını verdikleri bir oluşum içinde bir araya gelmişlerdir. Bu oluşum, Özgür Suriye Ordusu payesiyle meşruiyet kazandırdıkları çetelere para, silah ve eğitim vermektedir. Harcamaların karşılanabilmesi için bir fon kurulmuştur ve Suudi Arabistan Krallığı bu fona büyük destek vermektedir. Yapılanların meşruluğuna insanlar o denli şartlandırılmıştır ki Suudi Krallığının birdenbire neden demokrasi aşkına düşmüş olabileceğini bile sorgulayabilme yetileri kalmamıştır.

Açıkça ilan edilmemiştir ama Suriye halkına ve meşru yönetimine karşı bir savaş açılmıştır. Türkiye’den daha aktif ve etkili katkı beklenmektedir. Bu nedenle AKP iktidarı bu sürecin her evresinde yer almakla yetinmemekte, çetelere topraklarını da kullandırtmaktadır.

Suriye muhalefeti olarak adlandırılan oluşuma Türkiye, bugüne değin akla gelmeyen başka katkılar da sunabilecek durumdadır. Sözgelişi, güneydoğuda Lozan Andlaşması ile Suriye vatandaşlarının mülkiyetinde olduğu kabul edilen ama kullanamadıkları topraklar vardır. Meşru yönetim devrildiğinde bu toprakların sahiplerine verileceği beklentisi yaratılmasının, çetelerin toplumsal desteğinin artırılmasındaki etkisi küçümsenmemelidir.

Bugün için muhalefet denilen çeteler yeterince hazırlanamamış birleştirilememiş Esad’ın toplumsal desteği kırılamamış Rusya ve Çin’in çıkarları ile ABD çıkarları arasında uyum sorunları henüz giderilememiştir. Bu evreler başarıyla tamamlandığında Suriye’nin meşru yönetimi yıkılmış olacağı için Türkiye’nin sel olmasına belki gerek de kalmayacaktır.

Peki, böyle bir durum varken AKP neden Türkiye topraklarının tehdit altında olduğu görüntüsü vererek savaş tamtamları çalmaktadır?
Türkiye’de “Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyulduğu şu günlerde….” gibi söylemler, her dönemde iç politika malzemesi olarak İktidarlara önemli kazançlar sağlamıştır. Topraklarının tehdit altında olduğu algısı oluşturulmasıyla bu söylemin gücü daha da artacak, AKP’nin eli rahatlayacaktır. Çünkü “gün artık birlik ve beraberlik günü” olduğu için yoksulluk, adaletsizlik, hak alma mücadeleleri ve direnişlerin son bulması zorunluluğu, toplumsal bir kabul görecektir.

Suriye hava sahasına giren Türk uçağının düşürülmesi üzerinde atılan nutuklar, bu oyunun bir parçasıdır. AKP, aynı dereden su içen kurtla kuzu masalındaki kurt rolünü üslenmiştir ve Suriye’ye suyumu kirletiyorsun demektedir. Topraklarının tehdit altında olduğu algısı oluşturmaya çalışmaktadır. Ana akım medya ise tehdit algısının güçlendirilmesinde önemli bir işlev görmektedir. Suriye konusundaki bütün haberler “Uçağımızı düşüren Suriye…” sözcükleriyle başlamakta, Türkiye’nin güçlü, mazlum ama aynı zamanda sağduyulu davrandığını belleklere kazıyan bir yorumla sürmektedir.

AKP’nin bu tür cambazlıklara gerek duymayacak kadar güçlü olduğu düşünülebilir. Ancak, DP, ANAP, Doğru Yol, SHP, DSP, Milli Selamet Partisi ve ardıllarının başına gelenler, Türkiye’de gücün sürekli kılınmasının olanaksızlığını gösterdiği, dikkatlerden kaçmamalıdır.

AKP İktidarı bugün için güçlü görünmektedir. Ancak kapitalizmin küresel krizinin de etkisiyle gücünün sınırları zorlanmaya başlamıştır. İşsizlik, yoksulluk ve memnuniyetsizlik artmakta, HES, nükleer santral, ABD üslerine karşı direnişler örgütlenmekte ve halkı yönetmek giderek zorlaşmaktadır. Ayrıca AKP, Türkiye ölçülerine göre çok uzun sayılabilecek bir süredir Ülkeyi yönetmektedir. Yüzler eskimiştir. Çıkardığı yasa ve KHK’ların, halk üzerindeki olumsuz etkileri henüz bütün belirtileriyle ortaya çıkmamakla birlikte süre kısalmıştır. Gerek ülke içinde gerekse uluslararası arenada adaletsiz uygulamalar sıkça dile getirilmeye başlanmıştır. Ayrıca cari açık ve dış borçlar tehlikeli biçimde artmakta, kayıt dışı döviz girişleriyle ayakta tutulan AKP iktidarının uluslararası tekellere maliyeti yükselmektedir. Bütün bunların yanısıra, bugünlerde pek sözü edilmese de, lideri sağlık sorunları yaşamaktadır. Yukarıda sıralananlar, Tayyip Erdoğan adı altında simgeleşen iktidar blokunun yeni bir yüzle değiştirilmesi zamanının yaklaştığını göstermektedir.

Nitekim iktidar blokuna yeni bir görünüm verilmesi için ABD yetkililerinin şimdilik düşük profilli olsa da etkili girişimleri dikkatlerden kaçmamaktadır. Savaş uçağının düşürülmesi sonrasında, Pentagon’un AKP İktidarını güç durumda bırakacak açıklamalar yapması, ABD çıkarlarının temsilcisi olan Fethullah Gülen’in AKP iktidarına karşı geliştirdiği söylem, bu girişimlerin güçlü işaretleridir.

Türkiye gibi bir ülkede, küçük bir operasyon yapılarak İktidarın çökertilmesi ve halkın yeni bir cazibenin peşine düşürülmesi hiç de zor değildir. Ama biraz zaman gerekmektedir. II. Cumhuriyetin bürokratik bir kurumuna dönüştürülen Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanının süresine ilişkin kararıyla yeni bir oluşumun hazırlanması için iki yıl ek süre olanağı sağlamıştır. Başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın bu kararı yorumlarken söylediği: “Eğer 5 yılda bir deselerdi, Türkiye’yi zora sokacaktı… Zaten Anayasa Mahkemeleri salt hukuk kararı vermez. Yani ülkenin diğer siyasi toplumsal şartlarını da gözetirler…” sözleri bu çerçeve içinde değerlendirilmelidir.

İktidar blokunun etkin görevlerdeki kadroları, güçlerini yitirmemek telaşına düşmüşlerdir. Bir bölümü çareyi yeni oluşumda yer edinmeye çalışmakta, bir bölümü ise yıpranmışların tasfiye edilerek Partinin yeni yüzlerle güçlendirilmesinde aramaktadır.

Hangi seçeneğin yaşama geçirileceği, sosyalistler açısından çok önemli değildir. Gelecekteki iktidarların yapacakları şimdiden aşağı yukarı bellidir. Her iki koşulda da AKP’nin haksızlık olarak algılanan eylemlerinin sorumluluğu, dışlanacakların üzerine yıkılacak, böylelikle aynı politikaların temiz görünümlü ve yıpranmamış bir kadro eliyle yürütülmesi sağlanacaktır.

Peki, sel olunup bentler yıkılmayacak mıdır?

Gerek duyulursa ve talimat gelirse neden olmasın.