Kapitalizmin adaleti

Adaletin yargıdan sorulması adet olmuş, biz de öyle yapalım ve geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete ’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 17.6.2015 günlü bir kararı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 6.10.2009 günlü 26664/05 sayılı kararından yola çıkarak kapitalizmin adalet kavramına kısaca göz atalım.

Bu kararlarda, belediye malları üzerindeki haciz edilemezlik korumasının sınırları tartışılıyor.

Devlet malları ile özel yasalarda yasak getirilen kamu malları 1930 tarihli İcra İflas Yasasının 82. Maddesine göre haczedilemiyor. Bu kural, liberalleşme dalgasının yükselmesiyle birlikte son yıllarda giderek artan ölçüde eleştirilmeye başlandı. Devlet kurumlarının koruma kalkanını borcunu ödemekten kaçınmak için kötüye kullandıkları öne sürülüyor.

Yürürlükteki yasalarda Devlet malı kavramı tanımlanmıyor. Artık yürürlükte olmayan 1050 sayılı “Muhasebe-i Umumiye” Yasasına göre, vergiler; devlete ait paralar; pay senetleri ile her türlü taşınır ve taşınmazları ile kira ve satış gelirleri devlet malı sayılıyordu. Yerine geçen 2002 tarihli 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol yasasında bunlar artık “kamu kaynakları” olarak adlandırılıyor.

Devlet malı kavramı 1050 sayılı Yasanın yürürlükte olduğu dönemde merkezi idarenin elindeki, bir başka deyişle yalnızca Hazinenin mülkiyetindeki malları kapsayacak biçimde dar bir anlayışla yorumlanıyordu. KİT’ler, bağlı kuruluşları ve Belediyelerin malları özel yasalarla koruma altına alınmıştı.

Özel yasalarla getirilen haciz yasakları, 1994 yılından başlamak üzere esnetildi ve giderek anlamını yitirdi. Devletin piyasalaştırılması sürecinde yapılan dönüşümlerden belediyeler de payını aldı. 1930 tarihli 1580 sayılı Belediye Yasasında belediyelerin tahsil ettiği vergi ve resimler ile kamu hizmetine tahsis ettikleri ve gelir getirmeyen taşınır/taşınmaz mallarına haciz konulamayacağı açıkça belirtilmişken; yerine geçen 5393 sayılı Yasada, koruma kalkanından yararlanabilmeleri, kamu hizmetinde fiilen kullanılma koşuluna bağlandı. Bu kurala göre belediyeler mallarını hacizden kurtarabilmek için, kamu hizmetine tahsis etme nedenlerini; meclislerinde aldıkları kararların tutarlılığını ve fiilen kamu hizmetinde kullanıldığını, icra mahkemelerinde kanıtlamak zorunda bırakılıyorlar.

Bu sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Bir örnek vereyim: Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 20.3.2012 günlü 2012/8629 sayılı kararında; vergi, resim ve harç ve diğer gelirlerini ayrım yapmaksızın aynı hesapta tuttuğu için borçlu belediyenin haciz işlemine yaptığı itirazı reddetti. Basında haciz uygulamalarından belediye başkanlarının makam araçlarının da bolca nasibini aldığını okuyoruz.

Özgürlüklerin güvencesi olarak bize belletilen AİHM’si de yukarıda 2009 yılında aldığı kararla, belediye malları üzerindeki haciz yasaklarını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 numaralı protokolüyle düzenlenmiş bulunan mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna vardı.[i]

Bu karar, toplum yararı kavramının, kapitalist sistemde yeri ve anlamı olmadığına güzel bir örnek oluşturuyor.

Anayasa Mahkemesi de geri kalacak değil ya Haziran/2015’de benzer bir karar verdi.

Belediye Yasasının 15. maddesine Eylül 2014 tarihinde bir fıkra eklenmiş ve şu kural getirilmişti: “İcra dairesince haciz kararı alınmadan önce belediyeden borca yeter miktarda haczedilebilecek mal gösterilmesi istenir ve haciz işlemi sadece gösterilen bu mal üzerine uygulanır. On gün içinde yeterli mal beyan edilmemesi durumunda yapılacak haciz işlemi, alacak miktarını aşacak veya kamu hizmetlerini aksatacak şekilde yapılamaz "

Anayasa Mahkemesi fıkrada yer alan; “haciz işlemi sadece gösterilen bu mal üzerine uygulanır” ile “kamu hizmetlerini aksatacak şekilde yapılamaz” kurallarını iptal etti. Gerekçesinde bu kuralların Anayasayla öngörülen hukuk devleti ilkesine; hak arama özgürlüğüne; mahkemeye erişim; mülk edinme ve miras haklarına aykırı olduğu belirtiliyor.

Belediyeler 5393 sayılı Yasaya göre belde halkının ortak gereksinmelerini karşılamak üzere kurulan kamu tüzel kişileridir. Genel Bütçe gelirlerinden pay aktarılır; ayrıca yasayla öngörülen çeşitli gelirleri vardır; mallarına karşı suç işleyenler devlet malına karşı suç işlemiş sayılır; çalışanları kamu personeli gibidir; Devlet İhale Yasası Belediyelerde de uygulanır; taşınmaz edinebilirler, satabilirler, kiraya verebilirler.

Belediyeler borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüşlerse ya özgülenen kaynakları yetersizdir ya da kaynaklarını savurganca kullanılıyorlardır. Her ne nedenle olursa olsun belediyeleri bu duruma düşüren sorumlulardan hesap sorulmalı; bireysel çıkarların toplum yararına üstün sayan anlayıştan vazgeçilmeli, mallarının haraç mezat satılmasına engel olacak yöntemler geliştirilmelidir.


[i] Protokolde şu kural yer alıyor:“... Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve Uluslararası Hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, bir kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz ...”