Kamu bankaları sigorta sektöründen neden çekiliyor?

Sigorta sektörünün geliştirilmesi, çeşitlendirilip derinleştirilmesi uluslararası piyasaların özlemi. AKP yıllardır buna çaba harcıyor.

Sigortacılık patronlara çok yarayışlı olanaklar sunan bir alan.

İşsizlik Sigortası fonundan biliyoruz, öyle çok işe yarıyor ki, toplanan paraların az bir bölümü işsizlere verildikten sonra kalanı patronlara yağmalatılıyor; devlete ucuz borç bulunuyor; bütçeye yama yapılıyor; kamu kesimi borçlanma gereği (KKBG) düşük gösteriliyor; gizli kapaklı da olsa bankalara milyarlarca lira para aktarılıyor. 301 madencinin ölümünden sorumlu Soma A.Ş.’nin ocakların kapalı kaldığı sürede işçilerine ücret ödeme yükümlülükleri bile Fon bütçesinden karşılandı. Şirket, 53 milyon lira borcunu 2014 yılından beri ödemiyor.

BES’in bu tür yararları yok ama, sigortacılığın her branşında olduğu gibi, özellikle konut sektöründe uzun erimli borç gereksinmesinin karşılanmasındaki rolü çok önemli. Sektör temsilcileri yıllardır kısa vadeli mevduatlarla konut finansmanının gerçekçi olmadığını vurgulayıp duruyor. AKP’den uzun vadeli kaynak bulmasını istiyor.

AKP ne yapsın emir kulu; dayatmalarla, devlet katkılarıyla, reklamlarla katılımcı sayısını artırmaya çalışıyor. Üstelik “muhalefetten” ses gelmeyince cesaret buluyor ve giderek radikalleşiyor.

Ve başarıyor da. CB 2020 Programından öğrendiğimize göre sektöre 2018 yılında 96 milyar lira girmiş; 2019 yılında 119,1 milyar tahmin ediyorlar. 20 milyar liradan fazla artış olmuş. 2020 yılı Program hedefine 30 milyar lira artış konulmuş; 147,8 milyar lira bekliyorlar.

Ellerinden geleni esirgemeyecekleri görülüyor. 11’nci Beş Yıllık Kalkınma Planının 223.2 sayılı Tedbirinde şunlar yazıyor; “BES katılımcılarının kısa vadeli nakit ihtiyaçları nedeniyle sistemden çıkışlarının önlenmesi amacıyla sağlık, evlilik, eğitim, mülk sahibi olma gibi ihtiyaçlar nedeniyle bireylere sistemden çıkmadan birikimlerinin bir kısmını çekme olanağı tanınacaktır.” Planın 247 sayılı Tedbirinde de benzeri sözleri görürsünüz.

Kıdem Tazminatı Fonuna gelelim. O da bir tür sigorta. Üstelik en kaymaklı olanı; yaklaşık 15 milyon çalışanın bordrosundan her ay prim kesilecek. Düşünebiliyor musunuz? Bir anda yüzlerce milyar lira yağacak. Patronlar ek prim yükümlülüklerine katlanmayı kabul etseler şimdiye çoktan çıkmıştı. AKP yükü işçilere yıkacak yöntemler geliştirilebilirse eğer patronların 1975 yılından bu yana gördükleri düşü gerçekleştirme onuruna sahip olacak.

Plan, program metinlerine baktığımızda o günlerin yaklaştığı anlaşılıyor.

11’nci Beş Yıllık Kalkınma Planında şu Tedbirleri birlikte okuyalım. Devletin sosyal güvenlik alanından çekileceğini bakın nasıl anlatmışlar:

(223.) Uzun vadeli tasarruf yapma eğiliminin güçlendirilmesi ve bireylerin emeklilik gelirlerinin artırılması saiki doğrultusunda kamu emeklilik sistemi dışındaki sistemlere katılım teşvik edilecek; bireysel emeklilik sistemi (BES) katılımcı sayısı, sistemde kalış süresi ve fon tutarını artıracak şekilde geliştirilecektir.

(223.3) Bireysel emeklilikteki otomatik katılım sistemi sistemde kalış süresi ve fon tutarını artıracak şekilde yeniden düzenlenecek ve bireysel hesaplara dayalı kurulacak kıdem tazminatı fonu ile entegre edilecektir.

Giderek önemsizleşen 2020 yılı bütçe görüşmelerinden de dehşet bir söz aktaralım, hakkı kalmasın. Hazine ve Maliye Bakanı, sürdürülebilir bir emeklilik sistemini öngördüklerini ve cari açığı kapatmak için sistemin değiştirileceğini söyledi.

Varlık Fonu neden sigorta satın alır?

Önce şunu vurgulayalım: Varlık Fonu Genel Müdürü, işlemi; “adil piyasa değerinden satın almak” diye tanımlamış ama bu sözler yapılan işe pek uygun düşmüyor.

Ziraat ve Halkbank birer kamu bankası. Bunlar 2017 yılında Varlık Fonuna devredildiler. Vakıfbank hisseleri de geçtiğimiz günlerde Hazineye devredilmiş ve Osmanlı Vakıflarının parasıyla kurulduğu varsayılan banka, kamunun olmuştu.

Satın alınacağı söylenen Ziraat Sigorta ile Ziraat Hayat ve Emeklilik Şirketlerinin %90,97 payı Ziraat Bankasının; Halk Sigorta’nın %89,18 payı Halkbank’ın; Güneş Sigorta’nın %70 payı ise Vakıfbank’ın.

Satın almak için kim kiminle pazarlık yapacak? Fiyatın adil olup olmadığı nereden anlaşılacak?

Neyse bunları geçelim. Genel Müdür satınalma gerekçelerini özetle şöyle sıralıyor:

Finansal sektörde banka bazlı dominant bir yapı var. Yatırım stratejileri para piyasaları üzerinden gerçekleşiyor. Sigorta sektörünün pazar payı artırılırsa, altın, taşınmaz gibi tasarruflar yerine nakit bazlı tasarruflar artar, böylelikle hem stratejik yatırımlara sermaye sağlanır hem kefalet; alacak ve bina tamamlama sigortaları gibi yeni ürünler, daha hızlı ve kolay sunulabilir.

Genel Müdüre göre, birleşme işi bitirildiğinde Devletin elindeki prim büyüklüğü %15,8 oranına ulaşacak ve yeni şirket açık ara liderliğe yükselecek.

AKP, sigorta sektöründe engelsiz at oynatabileceği bir ortam hazırladı. Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Türk Reasürans A.Ş.'yi kurdular. Kendileri düzenleyip denetleyecekler, batan olursa da kurdukları Reasürans şirketi devreye girecek. Ne güzel!...

Sigortacılığa sarılmalarının önemli bir başka nedeni daha var onu unutmayalım: Bankadaki mevduatınızı canınız istediğinde çekip, başka yatırım araçlarına yönlendirebilirsiniz. Sigortaya yatıranlar için böyle bir olanak yok. bu yüzden de sermaye açısından çok güvenilir bir kaynak…