Enerji kimin için?

Ülkede yıllardır adeta bir enerji seferberliği yaşanıyor. Devletin petrol ve elektrik kurumları parçalandı, piyasalaştırıldı, şirketleştirildi ve satılıyor. Elektrik dağıtımında (TEDAŞ) devlet payı kalmadı. Sıra üretime (EÜAŞ) geldi. Özel şirketlerin bütün linyit sahaları üzerine termik santraller yapması, var olanların da özelleştirilmesi için yasalar değiştiriliyor, ihaleler yapılıyor, enerji borsaları kuruluyor. Enerji Bakanı, 5 Mayıs günü yaptığı açıklamada, 1 yıl içinde elektrik üretiminin de bütünüyle özelleşmiş olacağını müjdeledi. Elektriğin iletimi (TEİAŞ) de satıldığında, devlet enerji sektöründen bütünüyle çekilmiş olacak.

Aslında pek de öyle değil. Devlet, kayıp kaçak oranının düşürülmesi konusunda şirketlere gerekli desteği vermeyi sürdürüyor. EPDK, bir yasa tasarısı hazırladı: Kayıp-kaçağın Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu bölgelerde asgari tüketim miktarı belirlenecek ve altında kullananların peşine düşülecek. Dünkü Resmi Gazete’de ise Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği yenilendi ve şirketlerin çıkarına olacak yeni kurallar eklendi.

Bunlarla kalsa gene iyi. Bakanlığın 2012 yılı faaliyet raporunda, nükleer enerji payının en az yüzde 10’a yükseltilmesinin hedeflendiği yazıyor. Ayrıca Avrupa’nın enerji çeşitliliği için petrol ve doğalgaz boru hatları döşeniyor. Şimdilik 8 boru hattı var.

AKP hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Yandaş sermaye gruplarına ihalelerde çıkar sağlayıp, tabanını güçlendirmeye çalışıyor. İşin parasal boyutu az değil. EPDK eski başkanı 7 Ocak 2014 tarihindeki basın toplantısında yalnızca 2013 yılında enerji sektörüne 11 milyar lira tutarında ve 6 bin 985 megavat (MW) kurulu gücünde özel sektör yatırımı yapıldığını, bunun 9,5 Atatürk Barajı eşdeğerinde olduğunu söyledi.

Devletin enerjiden çekilme nedenini, üretimin ve verimliliğin artırılması, dışa bağımlılığın azaltılması ve kaynak çeşitliliği sağlanması olarak açıklıyorlar. Elbette geleneksel gerekçelerini de ihmal etmiyor, piyasada oluşacak rekabet ortamında enerjinin ucuzlayacağını söylüyorlar.

Kapitalist dünyada refah ve gelişmişlik düzeyi, tüketilen enerjinin çokluğu ve verimliliği ile ölçülüyor. Tükettiğiniz kadar gelişmiş sayılıyorsunuz. Verimlilik ise 1 ton petrol eşdeğeri enerjiyle üretilen katma değere bakarak hesaplanıyor. Buna enerji yoğunluğu adı veriyorlar. Düşük katma değer üretmişseniz katsayınız yüksek çıkıyor.

Türkiye, enerji tüketiminde Avrupa’nın hayli gerisinde. Verimliliği de düşük. GSMH’sında 1000 avro değerinde artış sağlamak için 233 kilogram eşdeğeri petrol harcıyor. Aynı ekonomik büyümeyi Yunanistan 147, Almanya 141 kilogram eşdeğeri petrol ile gerçekleştirebiliyormuş. Elektrik üretimindeki dışa bağımlılık oranı da yüzde 72. Açıkçası hangi ölçeği alırsanız alın, durum pek parlak değil.

Ancak Avrupa ülkeleri de Rus doğalgazına bağımlı. Toplamda doğalgazın yüzde 40’ını, petrolün ise yüzde 20’sini Rusya’dan alıyorlar. Türkiye’den yalnızca, Avrupa’ya enerji çeşitliliği sağlamak için boru döşemesi beklenmiyor. Enerji Bakanı Türkiye’de 38 bin küresel sermayeli şirketin yatırım yaptığını, bunların sayısının kısa süre içinde 150 binlere ulaşacağını umduğunu söylüyor. Bunların enerji güvenliğini sağlamak da boynumuzun borcu.

Her işi bir yana bırakıp dünya tekellerine enerji üretmek zorundayız. Şimdi de ülkenin “düşük kalorili linyitleri “ne göz diktiler. Bu deyim, olmamış kömür anlamına geliyor. Verimliliğini artırabilmek için TÜBİTAK’la ve üniversitelerle ortak projeler yürütüyorlar. Bu arada Anadolu topraklarını yeniden taradılar ve 4,5 milyar ton yeni linyit rezervi buldular. Maden Yasası’nın orman içlerinde maden arama ve işletilmesini yasaklayan kurallarını, kendi deyişleriyle “pürüzlerini” temizlediler. Yandaş şirketlerine kazdırıp termik santral kurduracaklar.

Bütün bunları enerji üretiminde dış kaynaklara bağımlılığı azaltmak için yaptıklarını söylüyorlar. Termik santrallerin özelleştirme ihalelerine yabancı şirket bile almadılar. Ama gerçek niyetleri böyle olsa enerji borsası kurmazlar. Ayrıca Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı aracılığıyla yabancı yatırımcılara Türkiye’de ne güzel fırsatlar sunulduğunu anlatıp enerji sektörüne yatırım yapacak şirket de aramazlar.

Başlıktaki soruyu yineleyip bitireyim: Enerji kimin için?