Devlet dökülüyor (1)

Devletin hiç tutar yanı kalmadı. Yasama, yargı ve yürütme organları ile bütün kurum ve kuruluşları dökülüyor. İdareyi Parlamento adına denetleyen ve çözüm üretilmesine ortam hazırlayan Sayıştay da dökülüyor.

Bu yazıda, devletin perişanlığını anlatacağım. Konu bir köşe yazısının boyutlarını aştığı için iki bölüme ayırmak zorundayım. Birinci bölüme yasama ve yargıyı aldım. Haftaya yayımlanacak ikinci bölümde ise yürütme, idare ve Sayıştay’dan söz edeceğim.

Yasama organı ve yasa yapma süreci

Yasama organı denildiğinde akıllara, içinde 550 parmağın olduğu bir yapı gelir oldu. Parmak sayısı fazla olan parti, milletin kendisine istediğini yapma yetkisi verdiğine inanıyor. AKP açık farkla Meclis çoğunluğuna sahip olduğu için yasa yapmakta hiç zorlanmıyor. Kurallara uymak gibi bir derdi de yok. Sözgelişi yasa önerileri TBMM’ye Bakanlar Kurulu’nca değil, milletvekillerince veriliyor. Bakanlar Kurulu verse, ilgili kurumların görüşünün alınması ve ayrıca etki analizi yapılması gerekiyor. Etki analizi terimi, yeni bir yasa ya da yasa değişikliğine neden gerek duyulduğunu ayrıntılı olarak açıklayan bir rapor düzenlenmesi anlamına geliyor. Bunlarla kim uğraşacak? Milletvekillerine verdirip bu tür yükümlülüklerden kurtuluyorlar.

Milletvekillerinin görevleri, önlerine konulan yasa tekliflerini imzalamak ve gerekli yerlerde oy kullanmaktan ibaret. Aslında başka görev üslenecek durumda olmadıkları anlaşılıyor. Çünkü komisyon ve Genel Kurul’da ne imzaladıklarını bile bilmedikleri ortaya çıkıyor.

Genel Kurul’daki görüşmeler ise içler acısı olaylarla sürüyor. Bir bakıyorsunuz, yüzlerce yasa kuralında değişiklik öngören bir torba yasa gündeme alınıvermiş, üstelik temel yasa olarak görüşülüyor. Belli ki bir baskınla karşı karşıyasınız. AKP, yasa çıkartmak için zamana karşı yarışıyor, Başbakan “Yasayı yarın istiyorum” diyor. Oysa Meclis İçtüzüğü’ne göre acil ve zorunlu bir durum olmadıkça, Genel Kurul’da görüşülecek tasarı ve tekliflerin, milletvekillerine en az 48 saat önce dağıtılmış olması gerekiyor. Ayrıca ilgisine göre uzmanlık komisyonlarına gönderilmesi ve rapor alınması zorunluluğu var. Bu kuralların hiçbirine uymuyorlar. Üstelik “temel yasa” kararı aldıkları için milletvekilleri öyle kolay söz alıp konuşamıyor. Maddelerin görüşülmesi sırasında değişiklik önergeleri verip, 5-10 dakika sürelerle konuşma hakkı elde etmeye çalışıyorlar. Ama salonda konuştuklarını dinleyecek milletvekili olmadığı için pek bir anlamı yok.

AKP, görüşme ve kabul için yeter sayıda milletvekilini Meclis’te nöbetçi bırakıyor. Onlar da bir köşeye çekilip uyuyorlar. Muhalefet milletvekilleri, yeter sayı olmadığını öne sürüp oylama istediğinde, Meclis Başkanı birleşime 10-15 dakika ara veriyor. Derhal bir iletişim ağı kuruluyor. Koşa koşa gelip yoklamaya katılıyorlar ve yine uyumaya gidiyorlar. Muhalefet milletvekilleri bu durumdan bir eğlence çıkarmış: Sık sık sayım isteyip AKP’lilerin rahatını bozuyorlar. Temmuz ayındaki Torba Yasa görüşmelerinde, AKP’li milletvekillerini 10-11 kez uyandırıp yoklamaya koşturdukları geceler oldu. Uykulu olunca iş kazalarından da kaçınılamıyor, biliyorsunuz yanlışlıkla kendi önergelerini reddettiler.

Yasalar Meclis’ten böyle geçiyor ve Cumhurbaşkanı’nın önüne geliyor. Cumhurbaşkanı’nın halkoyuna sunma, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderme gibi yetkileri olsa da, bir zamanların ünlü deyişiyle “Çankaya noteri” gibi davranıyor ve imzalıyor.

Başbakan ya da bakanlar kameraların karşısına çıkıp ciddi bakışlarla, “Herkes yasalara uyacak” diyorlar ya, “yasa” dedikleri şey işte böyle yapılıyor.
Yargı ne durumda?

Yargı, HSYK aracılığıyla merkezi bir otoriteye bağlandı. Üstelik yargıç atamalarında AKP’nin güçlü bir etkisi var. Sözlü sınavların sesli ya da görüntülü kayıt altına alınması bile yasaklandı. Başbakan, “ben yargıya söylerim” gibi sözleri boşuna etmiyor. Yargıdan kaçırılan sınavlarla yargıç ve savcı olarak atananlar, 35-40 yıl boyunca adalet dağıtacaklar. Bunların hepsinin, çalıştıkları sürece bugünkü parti ya da cemaat gibi oluşumlara hizmet vereceklerini söylemek doğru olmaz ama seçilmelerini sağlayan düşünce yapıları doğrultusunda görev yapacakları da açık bir gerçek.

Yürütme ve idare ile bir üst denetim kurumu olan Sayıştay’ı gelecek hafta ele alacağım.