Devlet Denetleme Kurulu’na verilen görevler

AKP’yi aklamak mı? Sistemi kurtarmak mı?

Abdullah Gül geçtiğimiz günlerde Devlet Denetleme Kurulu’na (DDK) “Devlet sırları ve gizlilik derecelerine ilişkin düzenlemeler”, “İdarenin yolsuzlukla mücadele kapasitesi”, “kent rantları”, “kariyer meslek uygulamaları” ve “iletişimin dinlenmesi ve tespitine yönelik kurumsal ve mevzuat kapasitesinin değerlendirilmesi” sözleriyle açıklanan beş önemli görev verdiğini duyurdu.

Kamuoyunda DDK raporları aracılığıyla AKP’nin aklanacağı görüşü egemen. Yeni Adalet Bakanı’nın çok sevinmesine bakılırsa İktidarın beklentisi de bu doğrultuda.

Niyet okumak benim işim değil. DDK’nın yapısı ve işleyişine ilişkin bilgilerimi paylaşarak düşünce üretmek isteyenlere katkı vermek istiyorum.

DDK, Anayasa’nın 108. maddesinden ve 2443 sayılı yasadan aldığı yetkiyle “Yönetimin hukuka uygun, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla” kurulmuştur. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında, işçi işveren örgütlerinde, kamuya yararlı derneklerde Cumhurbaşkanı’nın görevlendirmesiyle inceleme, araştırma ve denetim yapar. Örgüt yapısı ve çalışma yöntemi ile yasada kullanılan terimlerin ne anlama geldiği Cumhurbaşkanı’nca onaylanan bir yönetmelikle belirlenmiştir.

“İnceleme” görevi, belirli bir konu ya da sorunun saptanması anlamına gelir. Daha çok bilimsel çalışma özelliği taşıdığı için bugüne değin bir iki örnek dışında araştırma ve inceleme görevi birlikte verilmiştir. “Araştırma” örgüt yapısı, personel, bütçeleme, yasal çerçeve ve yöntemlerin yerindelik, kârlılık, verimlilik, etkinlik ve yönetim ilkeleri açısından incelenmesi demektir. “Denetim” görevinde ise bir kurum seçilir ve yasalara uygun çalışıp çalışmadığı değerlendirilerek yönetsel, hukuksal ya da mali sorumluluklar saptanır. Denetim konularına özel ilgi duymayanlar için şunu söylemekle yetineyim: Cumhurbaşkanları bugüne değin, önemsedikleri konularda inceleme, araştırma ve denetleme görevini birlikte vermişlerdir.

Abdullah Gül’ün 3 Mart günü Devlet Denetleme Kurulu’na verdiği beş görevin dördü inceleme ve araştırma yasadışı dinlemelerin konu alındığı beşincisi ise her üçünü de kapsamaktadır. Görevlendirmede adı geçmemekle birlikte TİB’in denetleneceği sır değildir.

İnceleme ve araştırmayla sınırlı tutulsa da sonuçta yolsuzluk savlarıyla köşeye sıkıştırılmış bir iktidarın denetlenmesi söz konusudur. Ses kasetlerinin kaynadığı bir ortamda DDK’nın yolsuzlukları bütünüyle yok sayarak rapor yazacağını düşünmek, yazsa bile AKP’nin bu raporlarla aklanacağını sanmak yanlıştır.

Neler karşılığında ihale ve imar planları yapıldığını artık herkes öğrenmiştir. Yargıç ve savcılarla denetim elemanları, “siyasi mensubiyetlerine göre” seçilmekte ve beğenilmediklerinde sürgün edilmektedir. ABD resmi kaynakları 17 Aralık sonrasındaki gelişmeleri skandal olarak adlandırmaktadır. Sayıştay raporları Meclis’te yırtılarak çöpe atılmıştır. Avrupa Konseyi denetim yapılmadığını anlamış ve verdiği fonların kullanılmasını, kendilerinin denetleyeceğini ilan etmiştir. Her gün yeni bir ses kaydı, bir rezalet ortaya çıkmaktadır.

Önüne gelen her yasayı imzalaması yanıltmasın. Abdullah Gül’ün, yolsuzlukla ünlenen kişilerle aynı karede görünmenin siyasi intihar olacağını bilecek kadar deneyimi vardır. AKP’nin “yolsuzluğa bulaşmamış” kadrolarının derlenip, yeni ya da yenilenmiş bir lider öncülüğünde “beyaz bir sayfa” açılmaksızın sistemin tıkanıklıklarının açılamayacağını herkes gibi Abdullah Gül de görmekte ve kurulacak yeni düzende var olma mücadelesi vermektedir.

Hedefi doğru belirlenmiş, ölçülü ve özenle hazırlanmış DDK raporları, tıkanıklığın açılması açısından önemli olduğu kadar, Abdullah Gül’ün siyasi geleceği açısından da önemlidir. Bu nedenle DDK raporlarıyla AKP’nin aklanacağı düşüncelerine ihtiyatla yaklaşılmalıdır.