Değişen Maden Yasası ve değişmeyen Maden İşleri Genel Müdürlüğü

 

Maden Yasasında onbirinci kez değişiklik yapan 6592 sayılı Yasa, 18 Şubat 2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Geçici Maddelerle birlikte 36 maddesinde ek ve değişiklikler öngörülüyor.

Yasa istenildiği kadar değiştirilsin, madenciliği yöneten yapı aynı kaldığı sürece yaşanan sorunların çözümlenebilmesine olanak yok.

Maden Yasasının uygulanmasında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ana hizmet birimi olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) görevli ve yetkili. Maden hukukunun düzenli yürütülmesinden, işçi sağlığı ve iş güvenliğine; yer altı kaynaklarının korunmasından, sektörün yönetilmesine ve geliştirilmesine değin uzanan geniş bir alanda sorumluluğu var.

MİGEM bu yükü taşıyamıyor. Güç ve yeteneğinin artırılmasının da düşünülmediği anlaşılıyor.

MİGEM, 2004 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca denetlendi ve özet olarak şu saptamalarda bulunuldu: İşçi güvenliğinin sağlanması konusundaki sorumluluğunun bilincinde değildir. Ruhsat verilmesi ve izlenmesiyle sınırlı bir görev üslenmiş olmasına karşın onu da gereğince yapamamaktadır. Çok sayıda çakışmalı ruhsat verilmektedir. Kaçak ocaklar, kaçak işçi çalıştırılması önlenememektedir. Ayrı bir denetim birimi oluşturulmamıştır. Projelerin gerçekçiliği yerinde incelenememektedir. Aranması ve işletilmesinin projesine ve kurallara uygun olup olmadığının denetlenmesi görevi, merkezde çalışan teknik personel hafta sonlarında geçici görevlendirilerek yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Görevlendirilen personel, madene gidebilmek için bile işletmeciye muhtaçtır ve bütün bunlar denetimin gereği gibi yapılmasını engellemektedir.

2004 yılından bu yana Maden Yasası 8 kez, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yasası ise 5 kez değiştirildi. Nedense AKP’nin aklına MİGEM’i güçlendirmek gelmedi. Oysa o yıldan bu yana yazılan maden konusundaki raporların neredeyse hepsinde bu soruna dikkat çekilir.

Bu konudaki son rapor, Kamu Denetçiliği Kurumu’nca Aralık/2014 tarihinde yayımlandı. Aynı sorunlara yer veriliyor. Demek ki aradan geçen on yıl içinde hiçbir şey değişmemiş. Ve demek ki kuralsızlığın sürmesi isteniyor.

Ancak Kamu Denetçiliği Kurumunun yukarıda sözü edilen raporunda siyasetin değil bürokratların sorumlu tutulması dikkat çekiyor. Aynen şöyle; “Soma maden kazasının meydana gelişinde hükümet fonksiyonundan çok ‘idari fonksiyon’ un ve bunun başında bulunan üst düzey bürokratların sorumlu olduğu kuşkusuzdur. (…) Siyasi irade görevden almadan, bu makamlardan ayrılmalarının gerektiği, abartılı bir tespit olarak görülmemelidir.”

Söz Soma cinayetinden açılmışken AKP’nin yandaşlarını nasıl koruduğuna ilişkin bir örnek vermeden geçmeyelim. Siyasi sorumluluk anlayışına da dikkat çekmiş oluruz. Eylül 2014 ayında yürürlüğe giren 6552 sayılı Yasanın 63. Maddesiyle SGK Yasasına bir geçici madde eklendi ve ölen sigortalının kuruma olan her türlü borçları terkin edilir denildi. İşçi, her ay SGK’ya gidip prim yatırmıyor ki, neden borcu olsun? Yasalara göre işveren, işçinin ödemesi gereken sigorta primini ücretinden keser, üzerine kendi payını ekler ve SGK’ya yatırır. İşçinin SGK’ya borcu varsa işveren yatırmadığı içindir. İşverene rücu edilmesi öngörülmeksizin sigorta prim borçlarının Devletçe üslenilmesi işçinin değil, işverenin borcunun silinmesi anlamına gelir. Bu kurnazlık, hakla büyük bir âlicenaplık olarak sunuldu.

Yalnızca Soma cinayetinde değil, önceki ve sonrakilerde de üst düzey bürokratlar ile kimi çalışanların kusurlu olduklarından kuşku duyulmamalıdır ve elbette üstü örtülmemelidir. Ama siyasetin, bu kusurların kaynağını kurutmakla ve nedenlerini ortadan kaldırmakla yükümlü olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Siyaset, yalnızca yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludur.