Çalışanların hakları başka bahara mı?

AKP, yargıyı yerle bir etti. Laikliğin esamisi okunmuyor. Parlamenter sistem zaten yıllardır çalışmıyordu, fiili durum anayasa kuralı oldu.

Şimdi ülkeyi bu olumsuzluklardan kurtaracak birileri aranıyor.

Kurtarsınlar, İtirazımız yok.

Ancak unutmayalım AKP, başka kötülükler de yaptı. Çalışma yaşamını kuralsızlaştırdı; güvencesiz çalıştırma yasalara girdi; iş hukukunda hak kavramı ile yargı ilişkisi koparıldı; iş güvenliği Allaha havale edildi. Kısacası AKP, emek sömürüsünü derinleştirebilmek için elinden geleni esirgemedi.

Nedense “kurtarıcı adaylarımız” bu sorunlar hakkında pek konuşmuyorlar.

Hiç dikkatinizi çekti mi? Yeniden yargı bağımsızlığı, parlamenter sisteme dönüş sözleri insan hakları/çağdaşlık gibi fasıllar altında değil; yabancıların yatırım yapması için gereken koşulları olumsuz etkilemesi alt başlığı altında konuşuluyor. Dışarıdan yatırımcı gelmez diye korkuyorlar. Yatırımcıların güvenini zedeleyecek olmasa hiç sorun etmeyecekler.

Çalışma yaşamında ise durum farklı; iş güvenliği, iş güvencesi, insanca yaşanabilecek ücret taleplerini dile getiremiyorlar. Bu konular tabu; çünkü patronların işgücü maliyetlerinin artırılması anlamına geliyor. Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşların tepkileri de bu konuda dikkatli olmalarını gerektiriyor.

AKP’nin çalışma yaşamını kuralsızlaştırılmak için yaptığı en önemli yasal düzenlemelerden biri özel istihdam bürolarına (ÖİB) geçici iş ilişkisi kurma yetkisi verilmesidir. “Geçici iş ilişkisi kurma yetkisi” adı, hukuksal bir görünüme kavuşsun diye uydurulmuştu. Bu yöntemle patronlara grev, toplu sözleşme, yıllık ücretli izin, ihbar ve kıdem tazminatı gibi yükümlülüklerinden arındırılmış bir ortam sunuluyordu.

Bu yasadan şimdilerde hiç söz edilmiyor. Oysa yürürlükten kaldırılması bizler için parlamenter sisteme dönüş kadar; yargı bağımsızlığına yeniden kavuşmak kadar, önemli.

Mayıs 2016’da getirilen bu garip yönteme kısaca göz atarsak neden bir an önce kurtulmamız gerektiği ortaya çıkar.

İşçi ağalarından sahte işveren üretilmiştir.

ÖİB’ler, iş arayanların gerekli bilgilerini bir portföyde toplayıp, işçi arayanların bilgilendirmekle sınırlı bir iş yapmakta iken, geçici iş ilişkilerinde işveren olarak tanımlanmışlardır.

Oysa ne işçileri vardır ne işçilerini kiraya verirler ne de işverendirler. Çalışanla-asıl çalıştıran arasındaki hukuksal ilişkinin koparılmasında kullanılan sahte birer işveren olarak kurgulanmışlardır.

İşveren görünümü adı altında kendilerinden şu işleri yapmaları istenir:

Asıl çalıştırandan aldıkları parayla, işçilerin ücretini öderler, vergi, SGK primi gibi mali yükümlülüklerini ilgili yerlere dağıtırlar.

Bu yapılanların işverenlikle ilgisinin olmadığı açıktır.

ÖİB’ler aracılığıyla iş bulanların işvereni bile yoktur.

ÖİB aracılığıyla geçici iş bulan işçi, gerçek bir işverenle değil, işveren süsü verilmiş aracılık yapan bir işletmeyle muhataptır.

Asıl çalıştırıldıkları işverenle ÖİB arasında imzalanan sözleşmenin süresi bittiğinde, yeni bir iş bulununcaya değin işsiz kalmaktadırlar. Bu dönemlerde sözleşmeleri askıda bile değildir. Çünkü askıya alınacak bir sözleşme yoktur.

İş arayanların, bu bürolara giderek ya da telefonla, adlarını ve eğitimlerini yazdırmış olmaları yeterlidir. Başvurunun (icap, icaba davet gibi) hukuksal bir geçerliği yoktur. Herhangi biriyle sözleşme yapılması da gerekmemektedir. Zaten yapılmış olsa da başka bürolara başvurmalarını önleyen kurallar konulması yasaktır.

İş arayanlar, birden çok sayıda büroya adlarını yazdırıp, iş bulanla sözleşme imzalamaktadır.

Üstelik çalıştırıldıkları iş kolu belirsizdir, sendikalara üye olamadıkları için sahipsizdirler.

Taşeron işçiliğinden çok daha kötüdür.

Taşeron işçileri hiç olmazsa çalıştıkları yeri, yapacakları işi ve beklenmeyen bir olayla karşılaşılmadıkça yıllarca çalıştırılacaklarını bilmektedirler.

ÖİB aracılığıyla geçici çalıştırılanların böyle lüksleri yoktur.

Özel durumlar dışında, aynı işyerinde en çok 4 ay çalışmalarına izin vardır. Süre bittiğinde, ne zaman; hangi şehirde; ne tür bir işyerinde; ne kadar süreyle; kaç lira ücretle ve hangi koşullara gönderileceklerini bilmeden, başvurdukları ÖİB’lerden aylarca çağrı beklemek zorundadırlar.

Şansları yaver gitmezse İşsizlik sigortasından da yararlanamazlar

İşsizlik sigortasından; hizmet sözleşmesinin sonlandırılmasından önceki son 120 günde prim ödeyerek sürekli çalışmış ve son üç yıl içinde en az 600 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalılar yararlandırılmaktadır.

ÖİB aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulanların bu koşulları sağlayabilmesi kolay değildir.

***

Parlamenter sistem, yargı bağımsızlığı, laiklik bizim de önceliklerimiz arasında yer alıyor. Ancak bizim önceliklerimiz bunlardan ibaret değil: çalışma yaşamını kuralsızlaştıran, kölelik koşullarını dayatan, iş hukuku kavramının yerine patronla pazarlık devri başlatan yasalardan da bir an önce kurtulmak istiyoruz.

Kurtarıcı adaylarından bu doğrultuda bir sinyal gelmiyor. Emek mücadelesi verenlerin ise gücü yok.

Tercihimizi, daha güzel söz söyleyenlerden; taşı gediğine koyabilenlerden; sahne hakimiyetine sahip olanlardan yana mı kullanacağız? Yoksa kendimizi güçlendirmekten yana mı?

Bizim temel sorumuz bu!...