Burjuvazi hukukunu arıyor

AKP çevrelerinin üzerine basa basa “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dediği yeni Türkiye düzenine kısaca ve yeniden göz atmakta yarar var.

Dikkatlice durum tespiti yapmalıyız. Çünkü düşünebileceğimizin çok ötesinde olumsuz sonuçları olacak.

Devleti, yürütme organı sıfatıyla tek başına yönetme yetkisi tanınan, aynı zamanda yasama organına ortak edilen, kullandığı yetkilerin siyasal sorumluluğunu taşımayan, TBMM’nin bile hesap soramadığı, yetkilerini hiçbir engel ve sınıra takılmaksızın kullanabilme olanağına kavuşturulmuş bir cumhurbaşkanı kurgulandı.

Devletin kurum, kuruluş ve varlıklarının yarını belirsiz. Her an, bir CB Kararnamesiyle, kapatılabilirler; bir başka kuruma devredilebilirler, satılabilirler, görev-yetki ve sorumlulukları değiştirilip ticarileştirilebilirler.

Ülke, nereye doğru, hangi şiddette ve ne zaman kayacağı bilinmeyen bir zemin üzerinde yeniden kuruluyor. Dalgalı denizde küçük bir teknede gibiyiz.

İdare hukuku, idari yargı gibi kavramları da unutmak zorundayız.

Sit alanları, Milli Parklar, ormanlar, kıyılar, ülkenin bütün değerleri, rant avcıları/altın arayıcıları karşısında şimdi daha da korumasız.

Sorunlu bir idari işlemi, CB Kararnamesiyle yargının elinden kurtarıp, iptal edilmesini önlemek en çok yarım saat alır. Yargıya başvururken dayandığınız kural değişmişse yargıç ne yapsın?

TBMM’nin yürütmeyi denetleme hakkı “asli görevi yasa çıkarmaktır” gerekçesiyle elinden alındı. Yürütme organı olan Bakanlar Kurulu kaldırıldığı için seçmek ve hesap sorabilmek yetkisinden de yoksun bırakıldı. Tek başına yürütme organı unvanı verilen Cumhurbaşkanı, “Onu da halk seçiyor” gerekçesine sığınılarak Meclis denetiminden bağışık tutuldu.

Böyle olunca da denetim araçlarından biri olan yazılı soru önergelerinin işleme konulmasından vazgeçildi. Bir milletvekilinin Cumhurbaşkanının yanıtlaması isteğiyle verdiği soru önergesi de “Cumhurbaşkanına soru soramazsın” gerekçesiyle kabul edilmedi.

Meclis Başkanlığının bu uygulaması, basında eleştirel bir yaklaşımla haberleştirildi. Oysa yapılan işlemler, Anayasanın Nisan 2017’de değiştirilen kurallarına uygun. Toplum bu gerçeği yeni öğrenmişse eğer, kabahatin çoğunu “tek adam rejimine karşı etkili mücadele etmeye kararlı” olduğunu söyleyen düzen muhalefetinde aramalıyız.

Yapılanların burjuvazinin hukukuyla bile bağdaşmadığını söylemek serbest elbette. Ama şunu unutmayalım: Evrensel hukuk kurallar, hukukun üstünlüğü gibi kavramların yaşamda kendiliğinden karşılıkları yok, sanrıdan ibaret şeyler. Siyasette etkin biçimde yer alanların güçleri oranında biçimleniyor.

Kapitalist sistem, bütün dünyada krizde. Sermaye sınıfı kendisini ayakta tutabilecek yeni bir “hukuk” arıyor. Ve “tek adam rejimi sayesinde” bulduğunu düşünüyor.

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanının açıkladığı 100 günlük eylem planında yer alan 46 milyar lira tutarında olacağı söylenen 400 proje bazlı destek programını TÜSİAD, MÜSİAD, TİM, Anadolu Aslanları (ASKON), ticaret ve sanayi odaları gibi patron örgütleri sevinçle karşıladı.

Kimi ekonominin soğumaya başladığını söyledi, böylelikle “Ekonominiz fazla ısındı erirsiniz” diyen dış güçlere(!) yanıt vermiş oldu. Kimi “sorunları ve çözümleri tek elde toplayarak çözüme odaklanan bir yapı” kurulduğu için övdü. Kimi “profesyonel kabinenin”önemine dikkat çekti. Kimi “küresel ile yerli ve milli yatırımcıları buluşturacak bir gayretin eseri” kimi “100 günlük eylem planı umutları ve güveni perçinlendi” dedi.

Kısacası kimsenin “tek adam rejimiyle” alıp veremediği yok. Patronlar, çıkarlarının güvencede olması dışında hiçbir şeyi umursamıyor.

Düzen muhalefeti işte tam bu nedenle çıkmazda. Hem sermaye sınıfıyla hesabınız olmayacak, ürkütmemek için attığınız her adıma dikkat edecek, güvenini yitirmekten özenle kaçınacaksınız hem de emek yanlısı politikalar sözü vereceksiniz.

Ne diyelim? Allah kolaylık versin.