Belediyeler hizmet yeridir (?)

Seçilirlerse siyaset yapmayacaklarmış. Belediyeler hizmet yeriymiş, oralarda ideolojilerin yeri olmazmış. Böyle olunca da adaylara “ne projelerin var” diye soruluyor. Onlar da sözgelişi Ankara’ya boğaz yapmaktan, parkları köprülerle birbirine bağlamaktan tutun da ulaşım, trafik gibi sorunları nasıl da güzel çözeceklerine değin akıllarına ne geliyorsa anlatıp duruyorlar.

Belediyelerin hizmet yeri olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yok. Ama insanın aklına ister istemez, “Eğitim, sağlık, enerji, orman gibi bakanlıklar, Devlet Su İşleri, Karayolları gibi genel müdürlükler hizmet yerleri değil mi?” sorusu takılıyor.

Hizmet ile siyaset bağını koparmaya kalkışanlar saçmalamak zorunda. Çünkü hizmetin hangi kaynaklardan karşılanacağı, hangilerine öncelik verileceği, kimler eliyle ve nasıl üretileceği, kimlerin nasıl yararlandırılacağı, siyasetin temel sorularıdır. Yanıtları da elbette ideolojik olacaktır. Her kim ki, “ideolojiler beni ilgilendirmez, verdiğim hizmete bakarım” diyorsa, sermaye yanlısı politikalar güdeceğini gizlemeye çalışmasındandır.

Belki yeni seçilecek belediye başkanları suyu, toplu taşımayı biraz ucuzlatır, daha iyi yöneticilik sergiler, daha etkin hizmet üretir. Ama sorunun kaynağına inilmedikçe ancak geçici çözümler üretilebileceği, her çözümün yeni sorunlara yol açacağı unutulmamalıdır.

Rant avcılarına direnmezseniz, insanları beton kutular içinde yaşamaktan kurtaramazsınız. Kentleri otoyollardan, AVM’lerden, trafik yoğunluğundan, hava ve gürültü kirliliğinden kurtaramazsınız. Çocuklarımız uzaklardaki okullarına servis araçlarıyla taşınır. Hastalandığımızda onlarca kilometre ötelerdeki dev sağlık yerleşkelerine götürülürüz. Hastalarımızı ziyaret etmek bile eziyet olur. Cehenneme dönüştürülmüş kentlerden birkaç saat olsun uzaklaşıp doğayla baş başa kalabilmek için arabalarımıza binip kentin çeperlerine yapılmış eğlence yerlerine gitmek zorunda kalırız. Üstelik yapaydır, para tuzağıdır.

Kamunun işletmeci gibi davranmasına karşı çıkmazsanız, vergilerle karşılanması gereken altyapı giderlerinden daha az katkı payı alacağınız ya da temel hizmetleri biraz ucuzlatacağınız sözleriyle yetinmek zorunda kalırsınız.

Ulaşım sorununun, toplu taşımaya öncelik verilerek çözümlenebileceği doğru bir saptamadır ama yetersizdir. Kent merkezlerindeki yapı ve nüfus yoğunluğunu azaltma hedefiyle birlikte ele alınmamışsa, boyuna yeni yollar açılması, yeni raylar döşenmesi gerekir. Yeni raylar döşemek için kaynağı nereden bulacağınız sorulduğunda, “uluslararası tekellere müşteri güvencesi verirsem her yere metro yaparlar, hem ulaşım sorunu çözümlenir hem de belediye bütçesinden bir kuruş para çıkmamış olur” demişseniz, AKP siyasetini sürdüreceğiniz ortaya çıkar.

Yapacağınız her işi halka danışarak yapacağınızı söylerseniz, rant avcılarına direnmeksizin, kamunun işletmeci gibi davranmasına karşı çıkmaksızın, bunu nasıl başaracağınız sorusuna hazırlıklı olmalısınız.

Önümüzde yerel seçimler var. Birçok insan “bunları biliyoruz da, şu AKP’den kurtulmanın başka çaresi mi var” diye düşünüyor. Bu düşünce AKP siyasetinin bir başka patent altında sürdürülmesinin kabul edilmesi anlamını taşıyor.

Sermayenin eski olduğu kadar etkili bir yöntemi var. Üstelik yıllar içinde etkisi azalmak bir yana giderek güçleniyor. Aslında sistem çok basit işliyor: Bir parti, ya da belirli bir kesimi kirli ilan ediliyor ve toplumun nefreti onların üzerinde yoğunlaştırılıyor. Türkiye tarihinin en kirli iktidarı olduğu için AKP’den nefret edilecek kadro devşirmekte hiç zorlanmadılar. Bunlardan kurtulduğumuzda her şeyin düzeleceğini sanıyoruz ve “ehven-i şer” partilerde oylarımızı birleştirip kendimizi yenilenmiş kadrolara emanet ediyoruz. Böylelikle sistem rahatlıyor.

Kendi işimizi kendimiz yapsak diyorum? Kurtarıcı aramasak. Oylarımızı, başkalarından bir şeyler bekleyenlerle birleştirmesek. Taleplerimizi örgütlü gücümüzle onların meclislerine dayatsak. Nasıl olur?