Aman oyları gene birleştirmeyelim

Bu ülkedeki sosyalistlerin kaderi 50 yıldır hiç değişmedi. Her seçimde, iktidardaki “demokrasi ve laiklik karşıtı” bir partiden kurtulabilmek için, oylarımızı, tercihen ana muhalefet partisinde birleştirmek zorunda olduğumuz dayatmasıyla karşılaştık. Elli yıl boyunca; “Gerçekçi olun, her şeyin bir sırası var, demokrasinin, laikliğin tehlikede olduğu bir ülkede sosyalizm mücadelesine öncelik vermek doğru değil. Üstelik halk sosyalizme henüz hazır da değil” gibi sözler işittik. Yetmezmiş gibi, 2015 yılında yapılan seçimlerde HDP’nin baraj sorununu aşmasına katkı vermek gibi bir beklenti oluşturuldu.

Elbette gerçekçi olmalıyız. Bunda hiç kuşku yok. Ama tarihten ders almadan gerçekçi olunamayacağını da bilmeliyiz.

1970’li yıllarda AP’den; 1980 sonrasında ise önce ANAP, sonra DYP’den kurtulmak için uzun yıllar uğraşıldığını anımsayalım. Zaman geldi hepsinden kurtulduk. Peki, bunları başarı hanemize yazabilir miyiz? Elbette hayır. Laiklik, demokrasiyi kurtaramadığımız gibi emek adına da hiçbir kazancımız olmadı. Neyi başarı sayalım? Üstelik her seçimde durum daha da vahimleşti.

Geldik bugüne. Geçmişin küllerinden doğan bir AKP gerçeği ile karşı karşıyayız.

AKP ile birlikte demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi konularda 1970’lerin gerisine düştük; kamu hizmeti, sosyal devlet gibi kavramların izi kalmadı; ülke, yerli ve yabancı tekellerin eline geçti; tarih, orman çevre, tekellerin çıkarı için yok ediliyor;  Ülke bir diktatöre teslim edildi; laiklik çoktan yasaklandı. Bürokrasinin tepe noktalarına; “Ülke şeriatla yönetilsin istiyorum” diyenler atanıyor. Ortalık imam okullarından geçilmiyor… Gerisini siz getirin, başımıza neler geldiğini sıralamaya sayfalar yetmez.

Bütün bu olumsuzlukların sorumluluğunu yalnızca kurtulmak zorunda kaldığımız AP, ANAP ve DYP gibi partilere yüklersek yanılırız. Bizi kurtarmaya soyunanların da önce sistemi kurtarmakla yükümlü olduklarını hiçbir zaman unutmamalıyız.

Sosyalistlerin emperyalizmle görülecek hesabı olmayan düzen partilerle işi olamaz. Bu sözlerim Kürt siyasi hareketi için de geçerli. Çünkü onun da Emperyalizm ile bir sorunu olmadığı görülüyor.

Geldiğimiz noktaya bir bakın: CHP liderliği, ülkeyi AKP’den ve laiklik karşıtı uygulamalarından kurtarabilmek için ANAP ve DYP’lileri partisine çağırıyor.  Oysa bunlardan kurtulabilmek için oylar yıllarca CHP’de birleştirilmişti.

AKP; “ortalığı imam okullarıyla donatayım, içkiyi yasaklayım da görsünler günlerini” diye uğraşmıyor. Emperyalizmin köle beyinler gereksinmesini karşılamak için bunları yapıyor ve ne yazık ki bizi kurtarmaya soyunan partiler de benzeri söylemler içinde. Bolca dinsel referanslar veriyorlar. Medine Sözleşmesi, Said-i Nursi çeşitlemeleri bugüne değin hiç olmadığı sıklıkta konuşuluyor. Seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın hiç önemi yok. Bir tane bile imam hatip okulunun kapatılmayacağı anlaşılıyor.

Ve kimse emek politikalarından, emperyalizmle görülecek hesabının olduğundan söz etmiyor. Buna gerek de duymuyor. Çünkü geniş kitleler AKP’den kurtulursak bütün sorunlar çözümlenir sanıyor.

Ya kalan ömrümüzü, iktidar partisinden kurtulabilmek için oylarımızı muhalefet partilerine oy vererek tüketeceğiz ya da komünistlere güç vereceğiz. Başka yolu yok.