AKP'yi eleştirmek

AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı eleştirmenin sakıncalı bir yanı var: Esas oğlanın maceraları dikkatlerden kaçıyor. Esas oğlan derken sermaye sınıfını kastediyorum. AKP’den kurtulduğumuzda her şey düzelecekmiş gibi bir algı oluşuyor ve bütün enerjimizi bu amacın gerçekleştirilmesine harcayıp, bitiriyoruz.

Oysa AKP, tekellerin AB, ABD ve Dünya Bankasının ofislerinde biçimlendirilen programını uygulamaktan başka bir şey yapmıyor. İtiraz etmediklerine bakılırsa düzen içi muhalefet partileri de onu yapacak.

Ama AKP bir başkaymış; otoriter bir rejim kuruyormuş; başkanlık sistemi getirecekmiş; dinci bir kuşak yetiştiriyormuş; laiklik elden gidiyormuş; bir an önce kurtulmak gerekiyormuş.

Bunların hepsi doğru ama eksik.

Sosyalistler dünyaya sınıf gözlüğüyle bakar, siyasette yer alan aktörlerin adlarına ya da markalarına takılıp kalmazlar ve siyasi partilerin savundukları sınıfın çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yaptıklarını bilirler. Siyaseti niyetler değil, işin gerekleri biçimlendirir.

AKP’de isterdi; sermayenin çıkarlarına herkes boyun eğsin, otoriter bir rejim gerekmesin ve dikensiz bir gül bahçesinde ülkeyi rahat rahat yönetsin. Ama olmuyor işte. Kapitalizm bütün dünyada kriz içinde ve ayakta kalabilmesi için emeğe, doğaya, tarihe, kentlere çullanıp, yeni kazanç kapıları açılması gerekiyor. Bu öyle kolay bir şey değil. İnsanlar direniyor. Sopayla korkutmak, inançlarla uysallaştırmaktan başka çare yok.

Zaten “muhalefet partileri” de farklı davranmayacaklarının işaretini veriyor. İslam sentezli kongreler, İslam örgütü genel sekreterinin Cumhurbaşkanlığı adayı olarak dayatılması, dinci partilerden devşirme genel başkan yardımcıları… Bunların başka ne gibi bir anlamı olabilir? Bizim laiklikle ilgili bir sorunumuz yok diyenler bile oldu.

Toplumun dindar olduğu gerçeğini görmek gerekiyormuş. AKP’den kurtulabilmek için başka çare mi varmış? Çare olarak önerdikleri buysa istemez, kalsın.

Emperyalizme teslim olmaya evet, AKP’ye hayır. Aklımızla dalga mı geçiyorlar?

Şunları unutmayalım: Özelleştirmeyi Anayasaya 1992 yılında sosyal demokrat bir iktidar yerleştirdi. Bir başka sosyal demokrat iktidar, 2001 yılında Kemal Derviş öncülüğünde yağmanın yasalarını hazırladı; Devletin resmi belgelerine kamu hizmeti “zihniyetinin” ortadan kaldırılacağını yazdı; esnek çalışma diye adlandırılan kölelik koşullarının tohumlarını attı. Kemal Derviş adının şimdilerde yeniden gündeme taşınması dikkatinizi çekiyor mu?

Düzen içi muhalefetin manevra alanı çok kısıtlı, çünkü onlar da emperyalizmin politikalarını güdüyorlar. Bu nedenle de siyasetlerini, AKP kurmaylarının yolsuzlukları, beceriksizlikleri ve garip davranışları üzerine kurdukları daracık bir platformda yürütmeye çalışıyorlar. Elde çok sayıda veri olduğu için bu konuda hiç zorlanmıyorlar ve puan da kazanıyorlar. Bunlara takılıp kalmışsak işimiz kolay: yolsuzluk yapmayacağı sözü veren, efendi insanlardan oluşan bir partiye oyumuzu verip AKP’yi geriletebiliriz.

Ama biz “güleryüzlü kapitalizm” dışında ne önerdiklerini de merak ediyoruz.

Yolsuzluk denilen şey, yağmadan elde edilecek kazancın en çok %10’unu oluşturur ve yağmalama hakkı tanınanların, hizmete elverişlilik özelliklerini yitirmesinler diye yağmalama hakkını tanıyanlara ödedikleri “ücret” olma dışında bir anlamı yoktur. AKP’yi geriletirsek belki %10 haraçtan kurtuluruz ama yağmayı bütünüyle ortadan kaldırmak istiyorsak sermayeyi geriletmeliyiz. Böylece parayla ölçülemeyen toprağın, suyun, havanın, kentlerin kirletilmesini de önlemiş oluruz.

Meclis son bir hafta yasamatik gibi çalıştı. Kavgalar eşliğinde, yarım, eksik kalmış ne kadar tasarı varsa yasalaştırıldı. İçlerinde en tepki çekeni iç güvenliğe ilişkin olanıydı. Muhalefetteki partiler, Parlamentodaki güçlerinin yetmediği için engelleyemedikleri mazeretine sığındılar. Parlamentodaki sayılarının yetmediği zaten belliydi. AKP’nin çıkardığı 1333 yasanın hangisinde yetmişti ki bunda yetsin. Ama bu partilerin bir milyon üyesi var ve 20 milyona yakın oy alıyorlar. Direnme hakkı denilen bir kavramdan hiç mi haberleri yok? Neden etkili mücadele yöntemleri geliştirmediler? Belki bir gün bunlar bize de lazım olur diye düşünmüş olabilirler mi?

Sermayeyi geriletme hedefini başa koymayanlardan oluşacaksa eğer parlamento aritmetiğinin abarttığımız kadar önemli olmadığını söylemenin hiçbir sakıncası yok.

Aslında yukarıda yazılanları hepimiz biliyoruz ama nedense bu kez farklı bir sonuç alır mıyız diye seçimlerde hep aynı şeyi yapıyoruz.