AKP'ye haksızlık etmeyelim

Düzen muhalefeti stratejisini, AKP karşıtlığı üzerine kurdu ve ne yazık ki bu söylemiyle toplumun geniş kesimlerini etkisi altına aldı. Çoğu kişi “AKP’den kurtulunca her şey daha güzel olacak” sanıyor.

Baştan söyleyelim: böyle düşünenler AKP’ye haksızlık ediyor. Her şey AKP yüzünden kötüye gitmiyor. Onun başka nedenleri var. Sermaye, AKP’nin toplumu yönetme gücünü yitiriyor oluşundan kaygı duymaya başladı. Gelecekteki çıkarlarını güvenceye alabilmek amacıyla yeni arayışlara girişmek zorunda kaldı.

AKP’yi bu yüzden eleştirenlere sözümüz yok; haksızlık falan etmiyorlar. Ülkenin itibarını beş paralık ettiler; enflasyon da bütçe açığı da arttı; büyüyemiyoruz diye eleştirenlere de itibar etmeyelim.

AKP sermaye desteğiyle iktidar oldu. Sahibinin sesi olmayı başardığı için bugüne değin iktidarını sürdürebildi. Ama artık iktidar yorgunluğu ve sarhoşluğu net olarak görülebiliyor. Üstelik yüksek maliyetlerle çalışıyorlar; kadroları sevimsizleşti, saltanata, safahata milyarlar akıtmaya başladılar.

Yargı ve kolluk gücünün etkisiyle toplumu muhallebi kıvamına getirdikleri için pek ses çıkmıyor ama yarın ne olacağı bilinemez. En umulmadık ülkelerde bile en umulmadık nedenlerle kitleler sokakları teslim almaya başladı. İktidarların silahları da tepkileri durdurmaya yetmiyor.

Ses çıkmıyor olsa da Türkiye’de de yeterli enerji birikti: Kontrolsüz biçimde boşalması yerine “AKP’den kurtulmak” üzerine yoğunlaştırılıp yönetilebilir bir mecraya doğru sürüklenmesi gerekiyor. Tehlike hiç az değil ve ancak gülen yüzlü politikacıların oluşturacağı güven, beklenti ve sinerji aracılığıyla ötelenebilir.

Anlı-şanlı, yerli-yabancı, eski-yeni tekellerimizin çıkarlarını güvenceli bir ortamda sürdürecek yeni kadrolar sahaya çıkarıldı: Yurtiçi ve dışında güven arıyorlar.

Onlardan, emek yanlısı ve sermaye çıkarına aykırı düşecek politikalar gütmesini beklemek bizim işimiz olamaz. Üstelik haksızlık etmiş oluruz.

Tekeller onlardan, ücret yüklerini daha da azaltacak projeler bekliyor. Kiralık işçilik, güvencesizlik yaygınlaştırılmazsa, kıdem tazminatı fonu kurulamazsa, BES ve İşsizlik Fonu üzerinden patronların üzerindeki ücret ve SGK primlerinin yükü azaltılmazsa beklentileri gerçekleşmez.

Sermaye onlardan, vergi yüklerini daha da azaltacak projeler bekliyor; ülkenin zenginliklerini, kaynaklarını daha rahat yağmalayabilecekleri projeler bekliyor. Ülke zenginliklerine daha kolay, alabildiğince ve hızla el koyabilmelerini engelleyen bürokratik süreçlerin kısaltılmasını istiyor. Kamu yararı, ÇED gibi süreçlere, yargı engellerine takılmak istemiyorlar.

Sermayenin, bütün bunları kotarabilecek siyasi kadrolara ihtiyacı var. Gülen yüzlü politikacıların ikna gücüyle şimdilik başarabilmeyi umuyorlar. Başarabilirse ne âlâ. Başaramazlarsa da beis yok. Çıkarlarını sürdürebilmek için geleneksel yöntemlere başvururlar.

Kotarılmaya çalışılan iktidarın “sosyal demokratımsı” olmasının hiç önemi yok. Çalışma yaşamındaki katılıkları kaldırma sözü; DSP’nin büyük ortak, Ecevit’in Başbakan olduğu hükümet döneminde verildi. 

2001 yılında, resmi gazetede yayımlanmayan ve yasalarda olmayan “Bakanlar Kurulu Prensip Kararı” adlı bir belge üretip, yerli ve yabancı tekellerin üst düzey yöneticilerini, bakanlık üst düzey bürokratları ile bir platformda toplayacak “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu” adı verdikleri bir platform oluşturuldu. Sermaye temsilcileri, akademisyenler ile bürokratlardan çalışma ekipleri kuruldu. Bu ekipler sermayenin önündeki yatırım engellerini ortadan kaldıracak öneriler geliştirmek ve yasa taslakları hazırlamakla görevlendirildi.

Sermayenin bütün istekleri bu belgede yer alıyordu. DSP koalisyonunun bunları gerçekleştirecek zamanı olmadı ama AKP eliyle aynen uygulanıyor.

Koordinasyon Kurulu’nun, internet sitesinde Türkiye’de yatırım yapmak için 10 neden başlıklı bir sayfa yer alıyor. Bu sayfada birkaç yıl öncesine değin; “ülkemizde işçi ücretleri ucuzdur…pek fazla hastalanıp rapor almazlar…” sözleri dikkat çekiyordu. soL Haber'de sıkça konu edilmesi üzerine olsa gerek kaldırdılar, şimdi daha özenli sözcükler kullanıyorlar.

Hazırlanan siyasi kadrolardan boş yere, yaşanabilir kentler beklentisine de girmeyelim. Pazar ve Pazartesi günlerinde Resmi Gazetede İBB’nin iki taşınmaz satış ilanı yayımlandı; dün soL Haber'de okumuşsunuzdur. Belediyenin 89 bin m² büyüklüğündeki toprağı 482 milyon lira tahmini bedelle satışa çıkarıldı. 

Belediye, kamu yararına kullanabileceği mülkiyetindeki taşınmazları; daha çok beton, daha çok nüfus yoğunluğu, daha çok zehir üretilsin diye birilerine satacak. İhalenin şeffaf olup olmadığı ve kime satıldığı önemli mi? Ne yöntemle satılırsa satılsın, belli ki bu parayı verebilecek gücü olan para babaları alacak. 

Sermaye aynı, tekeller aynı, kadroları aynı. Yeni patronlar yetiştirilemeyeceğine göre yeni siyasi kadrolar eskileri adına görev yapacak.

Son söz, sermayenin yeni kotarmaya çalıştığı siyasal iktidardan emek yanlısı politikalar üretmesini beklemeyelim. Hem zaman kaybı olur hem üzülürüz hem de haksızlık etmiş oluruz.