AKP’den CHP eliyle kurtulmak (2)

Geçen hafta, her seçimde dinlediğimiz “Bu sefer durum çok vahim aman oyları bölmeyelim” söyleminde bir gariplik olduğunu yazmıştım. Öyle ya! Oylar bölünmüyordu ama nedense durum her seçimde daha vahimleşmiş oluyordu.

Bu yazıda oyların bölünmemesi için oyların birleştirildiği iki sosyal demokrat partinin icraatından söz edeceğim.

Önce CHP’nin en solda göründüğü 1970’li yılları anımsayalım. Bir Karaoğlan vardı. “Toprak işleyenin, su kullananın” olacaktı. Aynı Karaoğlan’ın “sosyalizmin önüne bent çekmeye çalışıyorum” sözlerini kimse umursamaz, güzel konuşmasının çekiciliğine kapılır, dağa taşa “Umudumuz Ecevit” yazarlardı. TİP’in seçimlere katılmasına çok kızdığını anımsıyorum.

1992 yılında SHP-DYP koalisyonu kuruldu. Herkes Danıştay kararlarına uyulmamasına yasal kılıf bulma uyanıklığını AKP’nin icadı sanır. Oysa bu uyanıklığı ilk kez, adı geçen koalisyon hükümeti uygulamıştır. Anayasa ve yasalarda öngörülmeyen Bakanlar Kurulu Prensip Kararı adını verdikleri bir belge imzalayıp, Danıştay’ın özelleştirmeleri iptal kararlarına uymadıkları gibi, Anayasa Mahkemesi kararına bile uymamışlardır. 1994 yılında kabul edilen bir yetki yasasıyla 4 KHK yürürlüğe sokulmuş, yetki yasasını Anayasa Mahkemesi iptal etmiş ama bir Başbakanlık genelgesi çıkarılarak karar yok sayılmıştır.

Gelelim 1999-2002 yıllarındaki, DSP’nin büyük ortak olduğu koalisyona: Özelleştirme denildiğinde akıllara hep ANAP gelir. Oysa özelleştirme ve tahkim kavramları Anayasa’ya bu dönemde girmiştir. Biliyorsunuz tahkim, uluslararası tekellerle çıkabilecek sorunların, ulusal yargı yerlerinde değil, tekellerin güvendikleri kişiler aracılığıyla çözümlendiği bir yöntemin adıdır.

Aşağıda, bu dönemde yayımlanan üç resmi belgeden söz edeceğim. Birincisi 1 Haziran 2000 tarihli Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararının kabulüne ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı, ikincisi 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı, üçüncüsü ise Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu adlı bir birim kurulmasına ilişkin 11.12.2001 günlü Bakanlar Kurulu Prensip Kararı.

YPK kararının 39, 40, 42, 45, 52, 53, 56 ve 67 sırasında sayılan tedbirleri okursanız şunları görürsünüz: Devlet bütün sektörlerde üretimden çekilecek demiryolları ve hastaneler işletmeye dönüştürülerek sermayeye açılacak enerji sektörü üretimden, dağıtıma özelleştirilecek nükleer enerji olanakları araştırılacak işgücü piyasası esnekleştirilecek özel sağlık ve emeklilik sigortaları yaygınlaştırılacak eğitimde özel sektör payı artırılacak.

8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda da benzer vurgular vardır. 239, 241, 714, 1396, 1463-1469 sayılı tedbirleri okuduğunuzda neredeyse aynı sözlerle karşılaşırsınız.

Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu ise ekonomiyle ilgili bakanlar, onların bürokratları ile TÜSİAD, TOBB, YASED, TİM gibi özel sektör temsilcilerinin bir araya gelerek hükümete öneriler sundukları ve alınan kararların yasa ya da yönetmeliklere dönüştürüleceği bir kuluçkalık olarak kurgulanmıştır. Bu kararnamede, “kamu hizmeti zihniyetinden uzaklaşılacak, emek esnekleştirilecek, özelleştirmeler sürecek” deniliyordu.
Yukarıdaki sözler size tanıdık geliyor değil mi? Hepsini AKP’den işitiyoruz. Bunları gerçekleştirebilmek için var gücüyle çalışıyor.

2001 ve sonrası denilince Kemal Derviş’i anmamak olmaz. Koalisyona 4. ortak olarak katılmış, “güçlü ekonomiye geçiş programı” ve “15 günde 15 yasa” söylemiyle ün yapmıştı. Şeker, Tütün, Kamulaştırma, İhale, Merkez Bankası yasaları bu dönemde çıkarıldı. Biliyorsunuz DSP’nin getirdiği Kemal Derviş’e daha sonra CHP sahip çıktı milletvekili yaptı. Şimdilerde adı yine parlatılıyor.

Yukarıdaki tedbirlerin baskı ve korku ortamı oluşturmaksızın ya da beyinler esir alınmaksızın gerçekleştirilebilmesine olanak yok. Toplumsal yaşamın dinsel dogmalarla örülmesi Başbakan’ın sık sık milli iradenin üstünlüğünden dem vurarak muhalefeti Meclis’e kilitlemeye çalışması direnme hakkını terör eylemi olarak tanımlaması bu işlere yarıyor. Sosyal demokrat partiler ise güzel sözlerle halkı avutuyor özelleştirmelere, ticarileştirmelere hiç itirazları yok ama demokrasi, adalet ve özgürlük getireceklerini söyleyebiliyorlar.

Rehavet kötüdür. Her şeyi başkasından beklemeye alışırsınız. Korku, özgürlüğün en büyük düşmanıdır. Kendinizi esir alırsınız. Geçmiş ise öğreticidir.