AKP projesi çöküyor

AKP projesi çöküyor. Geçmişteki başarılı hizmetleri artık kariyerine değil, tarih kitaplarına yazılacak. Emperyalizmin, işine yarama özelliğini yitirenlere harcayacak ne zamanı ne de parası var.

Ekonomide ve sosyal yaşamda kriz üretme odağına dönüşen; uyguladığı politikalarla çevresinde bir tek dost ülke bırakmayan; kadroları birbiriyle kavgaya girişmiş bir partiyi, istediği kadar oy alsın, kimse dağılmaktan kurtaramaz.

Cemaat ayrışması; Tayyip Erdoğan’ın başkanlık rüyası; Abdullah Gül’ün bu süreçte nasıl davranacağı konusundaki belirsizlik; MİT Başkanı; Arınç-Gökçek arasındaki restleşmeler; izleme heyeti; milletvekili listelerinin hazırlanması gibi bir dizi sorun yumağı, AKP’nin artık dikiş tutmayacağını gösteriyor. Üstüne üstlük Fuat Avni’ye bakılırsa Tayyip Erdoğan, Davutoğlu’nun kendisine kumpas kurduğunu düşünüyor ve görevden almanın yollarını arıyor.

AKP kadroları panikte. Yolsuzlukları bir başka siyasi ortamda ortaya döküldüğünde yalnızca tarihe gömülmekle kalmayacak, başları da epeyce ağrıyacak. AKP ile özdeşleşmiş sermaye grupları daha da dertli; gelecek zor günleri nasıl atlatacaklarını kara kara düşünüyorlar.

“Çözüm süreci” söyleminin sihri ise çoktan bitti. Ne anlama geldiğini bir türlü çözemiyorduk, meğerse kimse bilmiyormuş.

Güzel günler geride kaldı, şimdi geleceği kurma zamanı.

Yeni bir sayfa açılacak. Sırf başkanlık sistemine karşı çıktığı için kitleler nezdinde “demokrat” algısı uyandıran bir iktidar işbaşına gelecek ve AKP’nin yarım bıraktıklarını o tamamlayacak. İkna ile yapabilirse demokrasi denilecek, başaramazsa zorbalığı bir yere kadar hoş görülecek.

Başkanlık sistemi tartışmalarıyla boş yere zaman harcamayalım. Ülkeyi yıllardır tek adam yönetiyor ve bizlerden başkanlık sistemine izin vermeyeceğiz diye oy isteyenler, bugüne değin ne başkanlığı ne de yağma yasalarını önlemek için etkili politikalar geliştirdi. Bizleri polemiklerle oyaladılar.

Yarım kalan işlerin neler olduğu AB 2014 yılı ilerleme Raporunda yazıyor. İsterseniz kısaca göz atalım:

Raporda, demiryollarını satabilmeniz için taşımacılık şirketini bir an önce ayrıştırıp kâr etmesini sağlamalısınız deniliyor. Elektrik dağıtım şirketlerini sattınız ama şirketler para bulamadığı için elektriğin üretimini özelleştiremiyorsunuz, çözüm bulun deniliyor. Devlet elektrik tarifelerine karışmasın, piyasada belirlensin deniliyor. Halk Bankasını satmakta gecikiyorsun deniliyor. Kamu-özel işbirliği için daha tutarlı yasal düzenlemeler yapın deniliyor.

Raporda öyle istekler var ki insan şaşırıyor. Söz gelişi sığır eti ithalatının sınırlandırılması, AB müktesebatına uygun değil diye eleştiriliyor.

İşsizlik; “işgücünün istihdam imkânlarından fazla artması” olarak tanımlanıyor ve işgücü piyasasının etkinleştirilip, esnekliğinin artırılmasıyla çözümleneceği söyleniyor. İşsizlik sigortası fonunda biriken paraya da göz dikmişler: Devlet bankalarında tutulması zorunluluğunu kaldırın diyorlar.

Çözüm süreci de unutulmamış elbette. Özgürlük ve demokrasiyi sağlamak adına 1970’lerden bu yana önümüze konulan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi projesi burada da yineleniyor.

Laiklik konusunda tek söz edilmiyor ama inanç özgürlüğü başlığına sayfalar ayrılmış. Cemaat vakıflarının taşınmazlarının geri verilmesi süreci; Rum Ortodoks Ruhban Okulunun bir türlü açılmayışı; Ermeni din adamı yetiştirilmesi, gibi sorunlara ayrıntılı olarak yer veriliyor. Bu arada “ birkaç AK Partili kadın milletvekilinin Genel Kurula başörtüsüyle katılmasıyla on yıllardır süren bir yasak sona ermiştir” sözleri ayrıca dikkat çekiyor.

AKP’nin yargı paketleri bile neredeyse övülüyor; “Yargı Reformu Stratejisinin hedeflerine büyük ölçüde ulaşılmıştır”. Elbette eleştiri var ama çok utangaç biçimde dile getiriliyor. HSYK’nın Adalet Bakanlığına bağlanması bakın nelere yol açmış; “yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığına ilişkin ciddi endişelere neden olmuştur”, “hakimlerin tarafsızlığına ilişkin algı ile ilgili şüpheler oluşturmaya devam etmektedir.”

Aralık 2013’deki yolsuzluk rezaletinin ortaya çıkması sonrasında AKP’nin yargıç, savcı ve polislerle dama taşı gibi oynaması şu sözlerle açıklanıyor: “…yolsuzluk iddialarının üzerine ayrımcı olmayan, şeffaf ve tarafsız bir biçimde gidilmeyebileceği yönünde ciddi endişeler doğurmuştur.”

Sırada sağlık, eğitim var ama fazla uzattım. Emperyalizme gereken hizmeti verebilecek yeni bir İktidar kotarılmaya çalışılıyor. Bileşenlerinin adı ya da içinde AKP’nin olup olmayacağı o denli önemli değil.

Sosyalistler bugün, seçim sürecini tek başına yönlendirecek siyasal güçten yoksun. Ama bu, bizi yılgınlığa düşürmüyor. Yalnızca bugüne karşı değil, gelecek kuşaklara da sorumluluğumuz var.