Toplumu çıldırtma projesi mi!

İlgi alanım iktisat olduğu için bu tür yazılarda ülkemiz ve dünya alanında yaşanan iktisadi olaylardan  bahsetmem gerekir. Haftalık yazılarda, FED faizleri ne kadar yükseltti, bu yükselişin bizim gibi ülkeler üzerindeki etkileri ne olabilir ve bunun ABD ekonomisi üzerinde nasıl bir etkisi olabilir ya da yaşanan kur savaşları ve faiz değişikliklerinin farklı ekonomilerdeki sonucu ne olur gibi konular üzerinde durmam gerekirken, fevkalade güçlü bir içsel dürtü ile son dönemlerde ilgi alanımdan uzaklaşıp, farklı alanlarda geziniyorum. Kendi alanımı bırakıp, konum olmayan farklı alanlarda ne işim var diye, kendime çok kez sorguladım. Yanıtım sizi tatmin eder mi bilemiyorum, ama benim düşüncem şu. Bir kere, gezindiğim alanda çok derin sorunların yaşandığını ve bunlara parmak basılmadığını düşünüyorum. İkincisi, iktisat alanı fazla müdahale edilebilir bir alan olmayıp, kendi kuralları içinde seyrediyor. Nitekim, bir zamanlar gördük ki, yüksek yerlerden her şeyin denetlendiği gibi faiz haddinin de denetlenebileceği zehabına kapılındı, ama olmadı! Denizin derinliğine dalınca vurgun yenmesine benzer şekilde, galiba fani yaratıklar da yükseklere çıktığında ya da çıktığını zannettiğinde ilahi kudrete ermişçesine mutlak karar ve emir sahipliği duygusuna kapılıyor olmalı!

    Ekonomi ile ilişkisi kesilen politika alanında nedense her derde çare formüller varmış gibi düşünülüyor, hatta liderin çılgınlık derecesine bağlı olarak, ekonomik alt-yapı hiç dikkate alınmadan, demokratik bir anayasa yapılabileceği, özgürlüklerin genişletilebileceği ya da insan haklarına uyulabileceği gibi ilgisiz formüller dahi devreye sokulmaya çalışılıyor. Halkı bu konularda ikna edebilmek için bazı haberlerin sansürlenmesi, bazı haberlerin değiştirilerek kamuoyuna yansıtılması, hatta bazı durumlarda hiç yaşanmamış olayların yaşanmış gerçekler olarak verilmesi çılgınlığı dahi yaşanmaktadır. Çok şükür ki, sosyal medya denen bir ortam var da, kimlerin nerede nasıl öldüğünü, İlahi adaletin ne şekilde tecelli ettiğini gerçek boyutu ile öğrenebiliyoruz, yani  haberlerin yalan olduğunu görebiliyoruz, vs..Ne var ki, salt sosyal medya kullanıcılarının böyle bir şansı bulunmaktadır. Yalan-dolan haberler artık o denli adi olay konumuna indirgenmiş ki, hangi haberin doğru olduğunu araştırmayı dahi gerekli görmüyorum. Ama bu demek değildir ki, söz konusu engelleme ya da saptırmalar veya yalan-dolan haberler halkın kanaat oluşturmada etkili olmamaktadır. Çok iyi biliyoruz ki, hatta Hitler faşizminde de açıkça görüldü ki, bir yalan gerçekmiş gibi defalarca yinelenirse, yalan olan haber halkın belleğinde gerçekmiş gibi yer edebiliyor. Amaçlarının gerçekleşmesi uğruna  böyle bir yalanın peşine faşistler düşer, ama ahlaklı siyasetçiler bu ipte cambazlık yapmayı akıllarından dahi geçirmezler; buna tenezzül etmezler.

    Bu yazıda medya dediğimiz çağımızın  “güçlü kafa ütüleme aracı”nın çeşitli yöntemlerinden birinden, çoğu zaman gerçek yaşam kesiti olarak algıladığımız, hatta öylesine algılatılmaya çalışıldığı için siyasi çevrelerin etkin şekilde hakim olmaya ve denetleme çalıştığı “dizi” kültüründen söz etmek istiyorum. Dizilerin ya da akıllı telefonlara yerleştirilen oyunların insanın beynini ve düşünme zamanını, yararlı iş yapmaya ayırabileceği zamanı tüketen mekanik zaman işgali işlevi gördüğünü biliyoruz. Söz konusu diziler ve oyunların bundan da öte, gerçek yaşanmış gibi beynimize soktuğu hayat hikayeleri sosyolog ve psikologların ele alması gereken fevkalade önemli bir sömürü mekanizmaları olma işlevi de vardır. Bu konular, doğal olarak iletişim fakültelerinde ya da sosyoloji gibi ilgili bilim dallarında akademik olarak irdelenmektedir. Buradaki amacım, günümüz Türkiye’sinde dizilerde işlenen konu ve davranış kodlarının zamanın başat siyaset kültürü ve hedefi ile örtüşmesine ve bu örtüşme yolu ile toplumu yönlendirme işlevine işaret etmektir. Dileğim odur ki, ilgili alandaki profesyonel dostlarımız bu konuları daha çarpıcı ve akademik üslupla topluma anlatarak, bir yandan toplumun algılamasına koruyucu kılıf yerleştirir, diğer yandan  da böylesi senaryoları yazanları ve bu senaryolarda oynayanları bir an durup düşünmeye sevk eder.

    Dizilerin canlandırıldığı ekonomik ortam, sosyal ilişkiler ve sorunların çözülmesi yöntemleri olmak üzere üç alan fevkalade can alıcıdır. Varsıl aile ve söz konusu aile çocuklarının yaşamı ve çevreyi umursamaz yaşam stillerinin bu topluma hiçbir şey katmadığı açık olduğu gibi, toplumun önemli bölümünün gerçek sorunlarını yansıttığı da ileri sürülemez. Sosyal ilişkiler açısından baktığımızda, kadına şiddetin bulunmadığı, silah veya kaba kuvvetin yer almadığı hemen hemen hiçbir dizi söz konusu değildir.  Bin bir türlü sorunların canlandırılıp yaşandığı dizilerin hiç birinde devletin güvenlik güçleri ya da yargı yolu devreye sokulmadan, tümüyle kaba kuvvet ya da mafya vari ilişkilerle sorunların çözülmesi yoluna gidilmektedir.

    Halkımızın 7/24 izlediği ve adeta gerçek yaşammış gibi belleklerine akan dizilerle ne toplumun herhangi bir sorununa parmak basılmaktadır ne de her hangi bir konuda toplum yol gösterici veya öğretici bir konu işlenmektedir. Dizilerden toplumun alabileceği tek şey küstahça davranış ve ekonomik güce dayalı kaba kuvvet hakimiyeti; kadına, ikinci sınıf varlık olarak kaba kuvvetle ya da  tehditle muamele edilerek, istenenin yaptırılması; sorunların mutlaka güç ve silahla çözülmesi gibi toplumu dejenere edici ve çökertici dokudur.

    Kuşkuya düşüyorum; acaba kabaca belirtmeye çalıştığım ve, öyle düşünüyorum ki, siyasal erkin de denetlemeye ve yönlendirmeye çalıştığı dizi politikası ile, toplumun yönetilmesinde siyasal erkin hukuk tanımaz tavrının  sosyolojik olarak kafalara nakşedilmesi mi hedeflenmektedir! Dizilerde aile içi şiddet ve kadına baskı konusu ilgili bakanlığı hiç mi ilgilendirmemektedir? Aynı şekilde, sorunların çözülmesinde hukuk sistemi devreye sokulmadan, kaba güç ve mafya ilişkilerinin bu denli saçılması ilgili bakanlığı hiç mi ilgilendirmiyor? Bu dizi kültürü toplumu, örneğin kültür yozlaşması gibi bir hedefe mi yönlendirmeyi amaçlamaktadır?