Bayram mesajı yayınlayan iktidara ithaf

Toplumun bu denli ayrıştırıldığı, bir kesimin dışlandığı, iktidara oy vermeyenlerin nerede ise vatan hainliği ile yaftalandığı, ülkenin "iktidar partisi A.Ş." şeklinde yönetildiği vs. gibi tüm olumsuzluklar içinde gelip çatan bayramda, siyasilerin, özellikle de yönetim biçiminden birinci derecede sorumlu iktidar mensup ve yandaşlarının kardeşlik, sevgi vs. gibi lügatlerinde olmayan ifadelerle kutlama mesajı yayınlamaları bana çok yapmacık geliyor. 

Bu haftaki yazıda bu mesajlar yayınlanırken, ülkenin bir yerinde medyadan dahi gizlenen nelerin yaşandığını Cizre'ye giden bir dostumun kaleminden pasajlar halinde nakletmek istedim.

"İstanbul’un Cihangir mahallesinden, daha önce adını sadece haberlerde duyduğum, yakınını, yöresini de hiç bilmediğim Şırnak ilinin Cizre ilçesine gidişimi, orada gördüklerimi, henüz hayatımda konumlandırabilecek kadar hazmedememiş olsam da, bu yazıya göz atacak insanların okuduğunu anlama gücüne güvendiğim için, yazacağım. Sosyal medyada gördüklerime dayanamadığım için, ölümler yanı başımda tarihe yazılırken, bir evlat, bir kadın, bir tanık olarak gittim.  Taziyeye gittim, ne söyleyeceğimi bilemeden biraz. Nitekim, insan bazı anlarda  sadece izleyip, dinliyor, tepkileri ruhuna yerleşiyor, içine, derine, o anda da sadece bakakalıyormuş. Gidince gördüm.

Yanmış evininin fotoğraflarını ve yanmış bacak protezinden -naylon poşete sardığı- kalan kısmı, Cizre Belediyesi’ne getiren yaşlı adamın,"en azından protezden bulabilir misiniz, benim hiç bir şeyim kalmadı" deyişi karşısında "Hasar Tespit Tutanağı" başlıklı bir kağıda yazı yazmak, İstanbul'dan geldiğimi duyunca sırt çantamın içine girip onu da İstanbul'a götürmemi isteyen, eliyle de "sus" işareti yapan 3-4 yaşlarındaki çocukla bakışmak, Cudi Mahallesi’nde misafir edildiğim evde (yakın zamanda keskin nişancılar tarafından kurşunlanmış bir ev) her an bir şey olabileceğini bilip -annemi düşünerek- uyuyamazken, yan odada uyuyan altı aylık bebeği hatırlayıp, korkmaya bile utanmam ve benzeri pek çok halim, boşlukta uçuyor.

Nur, Yafes ve Cudi Mahallelerinde dolaştım. Evlerin duvarları, kapıları, dükkan kepenkleri, klima kutuları, camlar, yürürken sokaklarda görünen her yer delik deşik. Kurşun izleri yer yer 15 cm çapında, yer yer daha geniş. Bazı evler roket atar ile vurulmuş, yanmış, yıkılmış, içlerine girince yaşama dair bir terlik, bir çamaşır makinesi iskeleti, kenarda bir bisiklet iskeleti...Silme kurşun delikli kapıların aralık kaldığı evlerin avlularında, gelenleri görünce gülümseyip el sallayan sıfır-on yaş arası sayısız çocuk... “Abla gel bak ne göstereceğim” diyor küçük kız çocuğu, evlerine giriyorum, mutfaklarına kocaman delikler açan silah ne ise, onun parçaları var yerde, siyah uzun sert plastikten parçalar. Ev perişan. İyice kenara saklamışlar. Anneleri kapanmış üstlerine.

Cizre çok sıcak. Keskin nişancılar, klima kutularını vurmuş, evlerin damlarındaki su depolarını vurmuş, böyle susuz kalmış herkes, “klimalardan damlayan suları  çocuklara içirdik” diyorlar. Evden çıkıp yan komşuya gidenler bile hemen vurulduğu için, evde aç, susuz, çoluk çocuk çaresiz kaldıklarından bahçelerindeki kuyulardan su çekmişler. Çocukların hepsi kuyu suyundan mikrop kapmış ama cep telefonu hatları  kesik, ambulans çağırılamıyor, çağırılsa da kurşunlandığı için gidemiyor. Sadece jeneratör olan evlerde iletişim var. Çoğu evde yok.

35 günlük bebek, evleri silahla taranınca annesinin kucağından düşüyor. Hastaneye götürülemediği için hayatını kaybetmiş. Sabah saat 7’de evinin önüne çıkan 18 yaşındaki ........ sırtından, omzundan ve sol bacağının diz üstünden vurulmuş, ambulans 2 saat girememiş sokağa, izin verilmemiş, kan kaybetmiş, sonra ambulans durdurulmuş derken hayatını kaybetmiş. 14 yaşındaki ........ de zırhlı araçtan açılan ateşle yaralanmış, hastaneye götürülürken yine zırhlı araç ateş açmış ve yaralı olduğundan kaçamamış, hayatını kaybetmiş orada. 18 Yaşındaki ......, Cizre dışındaki babasını merak edip telefon açabilmek için  komşuya gidiyor, kucağında bebeği ile evine dönerken taranıyor, ......’e yardıma gidenler de yaralanıyor, onlara da ateş açıldığı için, ...... hayatını kaybediyor, yaralı bebeği hala hastanede.

Zincirli ve ağır tanklar girmiş sokaklara, kullanılmamaktan paslanmışlar ve şimdi çıkarılmışlar tekrar yerlerinden, dev gibilermiş,  “öyle bir sesi vardı ki, dayanılmaz” diyorlar, 65 yaşındaki, 70 yaşındaki insanlar gerginliğe dayanamayıp kalp krizinden hayatlarını kaybetmişler.  Anneler çocukların kulaklarına pamuk tıkamış ama ses insanın bedenini sarsar cinstenmiş.

10 Eylül günü Cudi Mahallesi’nde sokakta oynadığı esnada saat 17.00 civarında ....... keskin nişancılar tarafından başından vurularak öldürülmüş. ...... 10 yaşında…. Berkin Elvan’dan 4 yaş küçük. Vurulduğu yere gidiyorum, dünya duruyor. İnsan hareket edemiyor. O güne kadar bildiğiniz oradaki tanıklığınıza yetmiyor. Hastaneleri polis ele geçirmiş, gelen hemen tutuklanıyor, yaralılar evlerde, bir iki kişiyi ziyaret edebildim. Parça tesirli bombalarla saldırılardan parçalar kalmış vücutlarında insanların, öylece yatıyorlar. Çok insan komşusunun feryadını duyup yanına koşarken vurulmuş.

Anonsları anlatıyor herkes, zırhlı araçlardan polis anonsu: “2 saate kadar hepinizi temizleyeceğiz Ermeni piçleri!”, “Gelsenize evcilik oynayalım Ermeni piçleri”...

“İnsanlar ilgilenmeseydi, batıdan kalkıp gelmeselerdi, hepimizi öldüreceklerdi” diyor bir yaşlı amca. “Sessiz sedasız öldürdüler bizi, basını da almadılar, kimsenin sizi duymaması korkunç bir şey, kabus gibi bir şey” diyor. Gitmeden, ...........’nin annesini (bütün cesaretimi toplayıp) ziyaret ediyorum. “Başınız sağ olsun” diyemiyor insan. Bir ziyaretçi gelince avluda ev halkı toplanıyor. ......’nin annesi, dayısı, akrabalar ve mahalleli oturuyoruz. Anne az konuşuyor, gözler dolu dolu. Dayısı anlatıyor: “Buranın polisini tanıyoruz, çocuk vurmaz onlar, bu keskin nişancılar özel getirtilmiş, böyle zulüm görmedik” diyor. “Sokağa çıkma yasağı bitti, haber geldi, rahatladık ki, o gün mahalleyi taradılar” diyor. “Polisin Ermeni piçleri anonsu bitmedi” diyor. Bir taraftan ateş ederken bir taraftan da ağır aşağılama çabası... Ailenin o zaman olduğu eve, 92 yılında, yine devlet bomba atıyor, 14 kişiler evde o gün, 7 kişi orada hayatını kaybediyor. “7 kişi hayatta kaldık biz ama nasıl kaldık” diyor, “hepimiz yarım insanız”, “benim bütün bağırsaklarım çıktı o bombalamada, başka akrabamızın gözü çıktı” diyor ve devam ediyor ......’nin vurulmasını anlatarak... “Kapının önüne çıktık seslere, sonra içeri girdik ...... kapıdaydı, bir ses geldi, yere yığıldı, keskin nişancı vurdu ......’yi. Aldık. O gece annesi yanında yattı, vücudu şişmeye başladığı için yan evlerden, herkes biraz buz verdi, bahçelerden geçerek topladık, annesi saatlerce buz tuttu, sonra soğutucuya koyduk”...

"İstanbul bilmiyor burada neler olduğunu, anlatın”, ben de “anlatacağım” diyorum kelimenin sonunu kendim bile duymadan bitiriyorum. ......’nin annesine, “annem” diyorum "İstanbul’da ve size başsağlığı diledi, çok üzgün. Ben buraya gelirken endişelendi ama gitme diyemedi bana” diyorum, giderken sıkı sıkı sarılıyor ......’nin annesi, “bütün anneler hisseder” diyor, selam söylüyor anneme... Evden çıkarken ......’nin vurulması sonrası onu öldüren kurşunun geçtiği yeri gösteriyorlar, 10 cm çapında, demir bahçe kapısında bir delik. Nişancı tam karşıdaki dağın karakolundan ateş etmiş. O mesafeden o koca kurşunla 10 yaşındaki bir beden üzerinde iktidarını pekiştirmiş devlet... Çocukları öldürülen anneler “barış istiyoruz” diyorlar. "90’larda da biz öldük, o zaman da barış istedik, şimdi de sadece ve en çok biz barış istiyoruz... Yeter artık."

Bu manzaraya üzülmek dahi yetmiyor!.. Bugün zafer kazandığını, "o koca kurşunla 10 yaşındaki bir beden üzerinde iktidarını pekiştirmiş devlet" hayalini kuranlar, iktidar hırsı ve bu sarhoşlukla yarın ayağa kalkacak şiddeti düşünememektedir.