Yak, yık nereye kadar?

Yangından mal kaçırırcasına yapılan gece yarısı baskını sonrası bu sabah herkes basından ODTÜ’deki ormanlık arazinin dümdüz edilip toprak alana dönüştüğünü gördü. ODTÜ Rektörü izin alınmadan tamamen eşkıya yöntemleri kullanarak üniversite arazisine giren Ankara Belediyesi ekiplerine karşı yasal başvuru yapmaya hazırlandığını öğrendik. Ama tabii “basan basanındır” mantığının en derin uygulayıcılarından Sayın Gökçek, 1-0 galip gelmenin keyfini Twitter’de çıkarmakla meşgul şu sıralar. Belediye yönetmek yerine AKP tarafından Twitter âlemini yürütmekle görevli kılınmış olan Sayın Gökçek yine kendisine karşı olanları eski bildik provokasyonları ile yıldırmayı planlıyor olmalıdır. Melih bey Ankara Belediye Başkanı olmasından dolayı elinde bulundurduğu her türlü siyasal, ekonomik gücü kendi konumunu pekiştirmek ve karşı tarafı sindirmek için kullanırken, bu durumdan muzdarip olan insanların sert tepkisini de, “bana hakaret edildi” gürültüsü ile mahkemelere taşımaktadır. Orada ODTÜ’lü gençler kendi arazilerini korumak, ormanlarına sahip çıkmaktadır. Onların üzerlerine Tomalarla, Akreplerle saldırmakla Gökçek’in eline ne geçmektedir? Sadece düşmanlıkları beslemektedir. Peki benim anlamadığım Sayın AKP’liler ve Sayın Gökçek Gezi olayları esnasında yaşanan ölümleri, yaralanmaları, sakat kalmaları, ODTÜ ormanının yok edilmek istenilmesini gün gelecek bu işten muzdarip olmuş olan ve Başbakanın “çapulcu, ayyaş” dediği kesimlerin unutacağını mı sanmaktadır? Bu gibi konulara duyarlı olan herkesin bu işin peşini bırakacağını mı düşünmektedir? Susmayı, susturmayı, korkmayı ve korkutmayı nereye ve ne zamana kadar götürmeyi planlamaktadırlar acaba? Seçim sandığında yine kendilerinin kazanacağını düşünmektedirler ve galiba tüm anketlerde o yönde seyretmektedir. Ama bu durum, benim gibi bazı insanların AKP’ye muhalefet etmemeyi, onlar gibi düşünmek zorunda olmalarını gerektirmeyecektir. Sonra oy sandığının karışmaması gereken onun dışında kalması gereken kurumlar vardır. ODTÜ’de bunlardan biridir ve Türkiye’nin çok önemli bir yüksek eğitim kurumudur. Siz orayı Ankara halkına soracak olursanız eğer belki %50’sinden fazlası orasının yıkılıp AVM olmasını isteyecektir. Veya lunapark, eğlence parkı da isteyebilirler. Çünkü sonuçta ortalama vatandaşın oradan alacağı maksimum fayda, üniversite olmasından çok, eğlence parkı, AVM haline dönüşmesi sayesinde mümkün olacaktır. Bu demektir ki, her şeyi oy oranına bağlayarak her yeri değiştiremezsiniz. Melih bey koca Ankara bozkırında bula bula ODTÜ’nün ormanlık arazisini bulmuştur yol geçirmek ve AVM yapmak için. Bu yapılanlar unutulmayacaktır emin olun. AKP iktidarı ne kadar uzun olursa olsun bu yasa dışı uygulamaların hikâyeleri babadan çocuğa ve nesilden nesile aktarılacaktır ve aktarılmaktadır. Eninde sonunda bu hukuksuzluk da payı olanlar yargı önüne çıkacaklardır. Bunun tersini düşünmek zaten mantıksızlıktır. Ha bu durumun gerçekleşmemesi için siyasal iktidarın önünde tek alternatifi vardır o da tüm muhalefeti topyekûn hapislere tıkmak, hatta canlarını almak olacaktır. Küresel dünya da, hele Suriye’de Esad rejimini diktatörlükle suçlarken bunu içeride bizlere yapması biraz zordur. Ama Gezi olaylarından sonra siyasal iktidar muhaliflerine karşı sessizce yıldırma, korkutma siyaseti izlemeye başlamıştır. Bu iyiye alamet değildir.

Sessizce izlenen yıldırma siyaseti önce futbolda Gezi olaylarına karışan tribün liderlerine yapılan operasyonlar ile başlamış, sonra bazı üniversitelere polislerin girmesi ile devam etmiştir. Bu uygulamaları genelleştirmek içinde basından duyduğumuz kadarıyla çalışmalar yapılmaktadır. Son olarak yine Eğitim-Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi Başkanı İsmet Akça’nın söylediğine göre YÖK üniversite rektörlerine Gezi olaylarına destek veren ve o esnada sınavlarını iptal eden öğretim üyelerinin isim listesini istemektedir. Aynı zamanda üniversite içinde muhbir kişiler YÖK’e Gezi olaylarına katılan öğretim üyelerinin isim listelerini ulaştırdıkları iddia edilmektedir. Bu iddialar gerçek ise eğer bunlar 12 Eylül faşist cunta yöntemleridir. Bu işin sonu nereye varacaktır ben açıkçası kestiremiyorum. Peki, ne yapmalı? Özellikle siyasetten uzak ama olan biteni kabul etmeyen ortalama insan ne yapmalı? Bir kere düşüncelerini korkusuzca söyleyebilmeli. Yapılan haksızlıklara daha fazla duyarlı olmalı. Sesini duyurmak için protesto yürüyüşü, toplantı gibi her türlü legal yollar denenmelidir. Tabii ki siyasal partiler içinde örgütlenmeler olmalıdır, kişisel sosyal medya kullanımı olabilir, yaşanılan haksızlıkları cep telefonları ile kayıt etmek olup paylaşmak olabilir. Aslında tüm bunlar da yapılmaktadır. Geçen aylarda hükümet tarafından biliyorsunuz tüm bunları engellemek için sosyal medya yasakları gündeme gelmişti ve maalesef Obama’nın itirazları sonucu raftan kaldırılmıştı. Maalesef diyorum ve bu konuda başka bir şeyde söylemek istemiyorum. Ancak şu bilinmeli ki, 21’nci yüzyılda muhalif sesler zorla, zorbalıkla susturulamaz.

Peki, tüm bu süreçte sol ne yaptı? Sol’u siyasal iktidara direnenlerle, siyasal iktidarla uyumlaşmaya çabalayanlar olanlar olarak ikiye ayırabiliriz. İkinci kategoride olanlar sosyal meselelerin çözümü için en fazla proje üretenler olmuştur. Fakat ne yazık ki, siyasal iktidar onların bu masumane çabalarını yeterince değerlendirememiş, destekler gibi davranıp oyalamış, sonunda da pek kaale almamıştır. Son Gezi olayları bu ikinci grubun AKP ile arasını açar gibi olmuştur. Ama hemen arkasından gelen Kürt açılımı, yine bu kesimde siyasal iktidara karşı bir umut doğurmuştur. Bize göre boş bir umuttur kendilerinkinin. Yine son kullanım tarihine kadar oyalanıp bir kenara bırakılacaklardır. Sol’un diğer grubu ise siyasal iktidarın yaptıklarına ve yapacaklarına hiç güvenmeyenlerdir. Bu grup Gezi olaylarında da, ODTÜ olaylarında da başı çekmektedir. Daha önceki yazılarımızda bahsedildiği üzere bu kesim her türlü siyasal fraksiyonu içinde barındıran amorf bir yapıdır. Hatta içinde tıpkı ikinci grupta olduğu gibi, sol olmayan unsurlarda vardır. Fakat tabii bu şema aslında çok genel bir şemadır pek de siyasal pratik gerçeklere uymamaktadır. Sadece çok genel siyasi eğilimleri belirtmektedir.

Bizleri önümüzdeki aylarda daha fazla siyasi gündemler bekliyor gibi. En azından şu dünkü ODTÜ işgali bunun habercisi oldu.