Türkiye'de Güneşin Altında Işıldayan Yıldızlar

12 Eylül'deki Anayasa halk oylaması dolayısıyla, şu yaz aylarında siyaset ile yatıp kalkıyoruz. Her gün bir yerlerde Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı konuşuyor. Ramazan zamanı aklı karışıyor herhalde ki Türkiye'de sermayenin boyunduruğunu kıracağız deyiveriyor. Biz de hemen günümüzün tiki lehçesiyle “nassı yani?” deyiveriyoruz. Bizzat kendisi ve ailesi sermayenin bir uzantısı olan Tayyip bey ne diyor manitular aşkına diye soruveriyoruz şey olarak... birey olarak. Ama sonra anlıyoruz ki, küçük sermaye ile derdi yokmuş asıl gözü büyük sermayedeymiş, eh öyleyse bizde Walrasgil eksiksiz ve tam rekabetçi bir ekonomik yapı tashih etmek için “tekelleri kırıyor herhalde” deyip rahatlayıveriyoruz. Ama sonra aklımıza referandum'da evet diyecek olan büyük islami sermaye geliyor. Onlara niye bir şey söylemiyor diye düşünürken sonra anlıyoruz ki Tayyip bey siyaset yapıyormuş. Anayasa'ya evet demedikleri içinmiş TÜSİAD'a bu sözleri. Onlarda, yani TÜSİAD'çılar “biz görüşümüzü açıklamıyoruz ama konuşuyoruz, ağzımıza bant yapıştırmayın, bırakın konuşalım Tayyip bey, rica ederiz ama” diye söyleniyorlarmış. Bu tatil zamanı bu sözler, bu nefesler insanın tam uykusunu getirecekken, bir de bakıyoruz ki, yargı işlemez hale gelmiş, bir de bakıyoruz ki, Hanefi Avcı kitap yazıp polisteki Fethullahçı örgütlenmeleri deşifre etmiş, bir de bakıyoruz ki sayın Başbakanımız sağa sola “şerefsizler, ananıda al git” deyip ana muhalefet lideri'ne kendisine hakaret ettiği için kişisel davalar açıp o davadan, bu davaya koşuyormuş. Ben de düşünüyorum ve şey diyorum “siz değil miydiniz, sahi kimdi bunlar?, hükumetin her düzenlemesini CHP'nin Anayasa Mahkemesine taşıyıp dava açıyor diye eleştirenler, şimdi de Sayın Erdoğan'ın her söylenene alınıp mahkemelere koşup hakaret davası açmasına neden bir çift söz söylemiyorsunuz?” Artık bundan sonra sayın Başbakanımıza kim yan gözle bakıyorsa kendini mahkemenin önünde bulacaktır. HSYK'dan torpilli bizzat Adalet Bakanının takip ettiği davada, seçilmişlerin Hakimi soracaktır: “söyle bre dinsiz imansız neden Başbakanımıza yan baktın?”. Orada tabi seçilmişlerin seçilmiş Hakimine “ama efendim sayın Arınç'da bir zamanlar şeyinin şeyini şeettiğimin şeyi gibi bir şeyler diyordu. Üstelik Egemen bey'de “hayır diyenlerin aklından zoru olup vatan hainidir” diyor onlara niye bir şey yapmıyorsunuz?” diyemeyeceğim. Çünkü birden Egemen beyin çok munis bir beyefendi olduğunu ve hiçbir şeye hayır demediğini düşüneceğim. Çünkü “ballı börek var, yer misin?” diye sorduklarında Egemen bey “hayır” diye cevaplarsa sayın Bakanımıza soruyu soran soran kişi hayretlerle gözünü böyle kocaman yapıp “abi senin aklından zorun mu var?” diye haklı olarak soracaktır. Onun için Egemen bey tabii ki “evet” diyecektir ve ballı böreği afiyetle yiyecektir. Ama tabii Egemen beye “dayak var, yer misin?” diye sorduklarında sırf aklından zoru olmasın diye “evet” demesini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz, çünkü neden? insan “rasyonel” bir bireydir de ondan. Buradaki dayak bir yemek olmadığı için marjinal verimliliği dayağı yiyecek olan kişi için yemeğe nazaran çok düşük hatta “sıfır”dır. Ama dayak atan kişi için marjinal verimliliği kaçtır diye soracak olursanız kişiden kişiye değiştiği için vallahi onu bilemeyeceğim. Ama benim için “sıfır”dır. Çünkü ben dayaktan kötekten hoşlanmam. Ne demişler? “Yemek buldun ye, dayak buldun kaç”.

Peki başka neler olmuş bu güneşin altında? Gözlemlediğimiz kadarıyla siyaset bayağı bir ısınmış. Hani bilirsiniz bazı ekonomistlerimizin, yazarların, akil adamlarının, ombudsmanların ülkede kriz olduğu vakit sık sık söyledikleri bir laf vardır: “tabii ekonomide motoru çok ısıtırsanız motor hararet yapar onun için motoru soğutmamız gerekir”. Şimdi bu yandaki veciz sözü gazete arşivlerinden arasam farklı farklı yıllarda söylenmiş en azından ben diyeyim yüz, rakamla 100, siz deyin bin rakamla 1000 adet cümle bulabilirim. Bu kadar çok söylenmesinin nedeni bu lafın anlamın çok mööhim oluşundandır. Yani birader ekonomiye fazla gaz verme demektir. Yatırımları kes, işsizliği arttır, kazan gibi olmuş kafanı dinle parayı buzdolabına koy, yani bankalara koy sana serin serin faiz getirsin demektir. Ondan sonra oohh Adiyos Gidiyos, gitar çala çala gidersin gönlünün git dediği yere, zurnanın zırt dediği deliğe... Şimdi şu aylarda ve günlerde de böyle mühim sözler sarf edilmektedir. Mesela 12 Eylül anayasası özgürlükçüdür, müreffeh bir Türkiye'nin önünü açacaktır gibi sözler duyulmaktadır. Tabii profesyonel ekonomistlerimiz, bankacılarımız, borsamız, piyasamız her şeyimiz tüm bu sözleri paraya çevirmesini bilmektedir. Onun için bu referandumunda piyasalarımız fena halde “evet” diyeceklerdir. Piyasa tabii ki Tayyip'cidir. Başka bir olasılık mümkün müdür? “Yetmez ama Evetçiler” ise “Yeter ama sürekli Hayır!!!”'a dönüşmüş durumdadır. Beyoğlu'nda Anayasa'ya Hayır propagandası yapan TKP'lilere, BBP'lilerle beraber saldırmışlardır. Onların da önü açılmıştır çünkü. Açılım onun için darbecilere karşıdır. Darbeciler nerede demeyin her yerdedir. Örneğin Referandum'da Hayır diyenler, AKP'ye oy vermeyenler, Fethullah efendiyi desteklemeyenler hepsi ama hepsi darbecidir. Çünkü AKP ile beraber evetçiler için, sol sembolik olarak temsil edilmeli ve Türkiye'nin güncel sorunlarına değinmemelidir. Sembollerde, anılarda, yaşaması gerekir solcuların. Eski TBKP örneğinde olduğu gibi piyasa buna tahammül gösterir. Ramazanda hûşu içinde millet yeniden 12 Eylül faşizmine doğru yuvarlanırken, hükumet her gün meydanlarda “Evet” için bastırırken, yine hükumet, hayırcıları darbeci ilan edip muhalefetin sesini kısmaya çalışırken tüm bu gelişmelere kayıtsız kalmaya bilmem ne demeli.