Öğrencilerimizi hapse atmayın bırakın gelip okusunlar!

Aslında bu yazının konusu bilişim teknolojilerin gelişiminin bilgi edinmeyi, haber almayı ve gözetlemeyi eşdeğer hale getirdiği ve günümüzü belirginleştirme iddiasını taşısa da geleceği belirsiz halde tutmayı devam ettirdiği üzerinedir. Yazının sonunda öğrencimiz Cihan Kırmızıgül’ün puşi takması sebebiyle okuma hakkının elinden alınıp tutuklu yargılanmasına değineceğiz. Başlığın yukarıdaki gibi olması son zamanlarda öğrenciler üzerinde artan yoğun siyasal baskıyı kabul etmediğim ve eleştirdiğim içindir.

Bilişim teknolojisinin gelişmesi toplumsal ilişkileri baştan aşağı değiştirdi. Bilgisayarlı cep telefonları ve sosyal paylaşım ağları herkesi herkesten ve her şeyden bilgilendirir hale getirdi. Bilgi edinmeyi gözetlemek ile eşdeğer hale de getirdi. Bir açıdan gözetlemek ve bilgi anlamında “şimdiki zaman” belirginleşti. Bu belirginleşme hem dedikodu maiyetinde yani “kimin şu anda ne yaptığı” biçiminde oldu, hem de dünyada olan bitenlerle ilgili bilgi akışı şeklinde tezahür etti. Kullandığımız bilgisayarlı cep telefonlarının ve üye olduğumuz sosyal iletişim ağlarının bizleri her şeyden haberi olan çok zeki varlıklar haline getirdiğini söylemek iyimserlik olacaktır. Çünkü her ne kadar sahip olduğumuz teknolojiler çok gelişmiş olsalar da onu nasıl ve ne şekilde kullanmamız gerektiği kişinin sosyal sınıfından bulunduğu çevreye, yaşından boş zamanının süresine kadar birçok faktör ile çok yakından ilgilidir. O zaman bu yeni teknolojilerin herkesi her şeyden haberdar ettiğini söylemek oldukça zordur. Bir kere “herkes” diye bir şey yoktur çünkü. Yaşlı vardır, genç vardır, işçi vardır, rantiye vardır, fakir-zengin vardır ama “herkes” yoktur. Üstelik elindeki bilgisayarı kişinin nasıl kullanacağını da bilemeyiz. Örneğin cep telefonuyla oyun oynayan kişinin hiçbir şeyden haberdar olmayacağı kesindir. Veyahut sadece sosyal iletişim ağlarına giren kişilerin sadece “arkadaşları ile ilgili bilgilere sahip olacağı onun dışında dünyadan bihaber yaşayabileceğini iddia edebiliriz. Üstelik “arkadaşları” hakkında kısıtlı bilgiye sahip olacaktır, çünkü sosyal ağlarda yer alan herkes kendisi hakkında bilgiyi karşı tarafa aynı yoğunlukta yansıtmayacaktır. Hatta bazı “arkadaşlarımız” kendileri hakkında hiç bir bilgi verme girişiminde bulunmayacaktır. Onlar ya sadece okuyanlar olacaktır, yani başkalarını takip edenler, ya da o sosyal iletişim ağında yer alsa da “hiç kapağını açmayanlar” olacaktır. Dolayısıyla gelişen bilişim teknolojileri herkesi birer bilgisayarlı cep telefonu ve sosyal ağlara üye yapsa da herkesi aynı oranda o aletleri kullanmaya itmeyecektir. Sonuç olarak bilişim teknolojilerin gelişmesi insanları her konuda daha bilgilendirdiğini varsaymak çok doğru değildir.

Bu bir, ikincisine gelirsek yani “bu yeni teknolojiler ekonomik anlamda ne ifade eder?” soruna ilk olarak bugünü belirginleştirir. Şimdiki zamanla ilgili dünyanın her tarafından her türlü iktisadi gelişmeleri takip etmeniz mümkündür. Bu durum piyasa diliyle konuşursak eğer hem üreticiye hem de tüketiciye mükemmele yakın bilgi akışı sağlayacaktır. Piyasa da tam rekabet masalı için gerekli enformasyon akışı sağlanmış (mı?) olacaktır. Fakat burada asıl üzerinde durulacak olan “gelecek zamandır”. Bu gelişen teknolojiler geleceğe yönelik en ufak bir belirgin haber geçememektedir. Kısacası gelecek yine “belirsizdir”. Bugünkü bilgileri siz geleceğiniz için biriktirecek ve ona göre gelecek zamanları daha belirgin hale getirmiş olacaksınızdır. Bu aranan amaç iki nedenden dolayı gerçekleşmeyecektir. Birincisi piyasaların zaman içinde gelişmesinin belli bir rasyonalitesi yoktur, dolayısıyla birçok siyasi, sosyal faktörlere bağlıdır, bunları önceden tahmin etmek ise falcılığa girer. İkincisi de kapitalist üretim sürecinin gelişebilmesi için zaten geleceğin “belirsiz” olması gerekmektedir. Bu ortam kapitalist üretim güçlerine emek sömürüsü, emek verimliliği, istihdam, ücretler vs… konusunda birçok avantaj sağlayacaktır. Zaman içinde işten atılmaları, işçilerin daha fazla çalışmalarını, reel ücretlerin düşmesini makul gösterecek olan “geleceğin belirsizliğidir”. Bu durumun üreticiler nezdinde dezavantajı da vardır. Ama yukarıda bahsettiğimiz avantajı dezavantajından daha yüksektir. Geleceğin belirsizliğin dezavantajı, sermayenin yarattığı artı-değerin paraya dönüşebilmesi için gelecekteki gerekli talep koşullarının belirsizliğidir. O zaman sermaye fazla üretim krizine doğru gidip gitmediği hakkında bilgiye sahip olamayacaktır. Bu halde teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin gelecek hakkında hiçbir kesin bilgi veremeyecektir. Günümüz ve geçmiş hakkında iktisadi veriler ise geleceği tahmin etmemize yeterli olmamaktadır.
Üçüncü olarak bilişim teknolojileri siyasal anlamda çok daha verimli olmuştur. Hatta belki asıl kullanım amacıdır diyebiliriz. Bu yeni teknolojiler siyasal iktidarın güvenlik güçleri tarafından vatandaşları daha yakın takibe alabilme olanağı sunmaktadır. Çünkü elimizdeki bilgisayarlı cep telefonları aynı zamanda nerede olduğumuzu da göstermektedir. Vatandaşlık numaramız, sosyal ağlarımız, e-mail adreslerimizin siyasal iktidar tarafından yakından takip edilmesi geçmişe oranla daha kolaylaşmıştır. Peki, insanın o zaman aklına başka bir soru gelmektedir. Herkesin güvenlik güçlerince takip edilmesi bu kadar kolaylaşmışken Türkiye’de neden tutukluluk süreleri uzamış, birçok bilim adamı, öğrenci, siyasetçi, yazar “kaçabilir diye” hâlihazırda hapislerde bekletilmektedir? Çünkü siyasal otorite için sadece vatandaşını takip etmek yeterli olmaz, aynı zamanda onun canını da acıtması, hayatını karartması gerekir. O da sadece internet takibi ile olmaz. Dolayısıyla yeni bilişim teknolojileri güvenlik güçlerinin ve adaletin vatandaşı takip etmekte ki sınırsız gücünü daha da artmasına yaramıştır.

Günümüz siyasal iktidarın 12 Eylül 2010 referandumundan elde ettiği %60’lık evet ve de “yetmez ama evet” oylarından sonra otoriter yönetim biçimini toplumun daha geniş kısımlarına yansıtmıştır. Daha evvel AKP’yi demokratik bulanlar şiddetin bir ucu kendilerine dokunduğundan beri AKP düşmanı kesilmişlerdir. Bunların iddia ettiklerinin tersine ne kadar demokrat olduklarını da herkes görmüş oldu bu vesileyle. Ama umurlarında değil sanırım. Halen hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta ahkâm kesebiliyorlar çünkü. Aman kessinler bırakalım şimdi onları da, hâlihazırdaki bir duruma değinerek yazımızı bitirelim. Siyasal baskılara birçok örnek verebiliriz ve bu örneklerden bir tanesi de benim de öğretim üyesi olarak bulunduğum okulun öğrencisi olan Cihan Kırmızıgül’ün “puşi” taktığı için bir yılı geçmesine rağmen halen hapiste tutuklu yargılanması zalimliğidir. Bu gence yapılanların, onun öğrenim hakkının elinden alınmasının insanlık dışı bir uygulama olduğunu hak ve hukukla da hiçbir ilgisinin olmadığını bir kez daha ben de bu sütunlarda tekrarlayayım. Bırakın Cihan’ı ve diğer öğrencileri gelip okusunlar okullarında. O kadar maddi, manevi zorluklarla, sınavlara çalışarak hak ederek girdikleri okullarında okusunlar.