ODTÜ’de yaşananlar ve yine polemikler

Günümüzde polemik konusu olabilecek siyasi yazılar yazmak artık bu satırların yazarına hiçbir mana ifade etmiyor. Açıkçası düşüncelerimi farklı mecralara aktarabileceğimi hiç zannetmiyorum. O zaman herkes kendi pozisyonunda kaldıkça da söylenenler her iki taraf içinde bir tekrardan öteye gidemiyor. Bu bağlamda ne kadar tekrar edersem o kadar tutarlı olur muyum diye mi düşünülüyor bilmiyorum ama örneğin bu son ODTÜ olaylarında bile basında yazılanları takip ettiğimizde hep aynı kişilerden aynı teraneleri görüyoruz. Kendimi polemik seven birsi olarak bilirdim ama beni bile çoktan aştı basında yazılanlar. Ama son ODTÜ olayları insanı mecbur siyasal polemiklerin içine çekebiliyor.

Tabii her konuda olduğu gibi her türlü saldırı konularında da sınır tanımıyoruz. Ama bu ülkenin başbakanına baktığımızda onunda polemik ve saldırı konusunda kendine yakın yazarları gibi pek bir sınırı olmadığını görüyoruz. En son ODTÜ olaylarında, ODTÜ’lü ögrencileri destekleyen akademisyenlere çatarak işlerini bırakıp gitmelerini söyledi. Ona göre biz, yani ODTÜ’deki ögrencilerin arkasında yer alan akademisyenler, ögrencilere derste Molotof kokteyli ögretiyor olduğumuz için eli öpülesi değilmişiz. Başbakanın bu çikisini fırsat bilen Galatasaray dahil bazı üniversite rektörleri de ögrencileri kınayan bildirilere imza attılar. Daha da bitmedi bazı ögrenciler kendi kendilerini kınayan basın açıklamalarında bulundular. Başbakanın olsun, kendi çalistigim üniversitenin rektörünün olsun ODTÜ ögrencilerini kınayan ama güvenlik güçlerinin şiddetini görmezden gelen bildirilere katılmadığımı, ögrencilerin yanında yer aldığımı, polisin ögrenciler üzerinde şiddet uygulamasını protesto ettiğimi bilmem tekrar anlatmama gerek var mı? Sayın Başbakana demokrasilerin karşidakine “tahammül” rejimleri olduğunu , aşirı da olsa gelen tepkilere kızmaması gerektiğini, bu kişileri öteleyip, ezip yoluna devam etmemesi gerektiğini bilmem söylememe gerek var mı? Bir şeyleri halı altına süpürmenin Türkiye’de hiçbir zaman çözüm olmadığını, sorunları halletmediğini tersine yoğunlaştırdığını bilmem söylememe gerek var mı? Neden bilmem söylememe gerek var mı? diye bir soru cümlesiyle cümlelerimi bitirdiğimi soranlara da cevap olarak şunu söyleyebilirim çünkü bütün bunlar liberal demokrasilerin en temel ilkeleridir de onun için. Şaşkınlığımı ifade ediyor. Bu işin bir bölümü.

İkinci bölümü liberal demokrasilerde liberalizme, iyi yönetişim modellerine, küresel sermayenin uygulamalarına, hükumetin yürüttüğü siyasete karşi olanlar vardır. Toplumsal barış olarak sadece liberalizm ilkeleri etrafında taraflar arası diyalog ve uzlaşiya odaklanmışsanız tabii bütün bu ögrenci protestolarını birer şiddet unsuru olarak görebilirsiniz. Bunu başbakanda böyle görebilir, liberal yazarlarda. Mesela bugün basındaki kimi yazarlar, ODTÜ olaylarını iki tarafın, yani hem ögrencilerin hem iktidarın uzlaşmaz olmasına bağlamaktadır. Bu bağlamda iki tarafında bu inatlaşmaları bir tarafa bırakıp diyaloğa hazır olmaları gerektiğini söylemektedir. Diğer kimi liberal yazarlarda ögrenci hareketlerini desteklerken, şimdiki ögrencilerin eski katı ideolojilere göre hareket etmediklerini, sağduyulu olduklarını belirtmeyi ihmal etmemektedir. Bu söylemin altında yatan fikir sağduyu sahibi olmayan, eski ideolojilere saplanıp kalmış ögrencilerin protestosunun meşru olmamasıdır, ya da eleştirilmeyi haklı çıkarmasıdır. Bir anlamda Başbakanın söylediklerini dolaylı yoldan doğrulamaktadır. Fakat bunu öğrenci protestolarını haklı bularak olumlamaktadır. Çünkü sonuçta iyi yönetişim modellerine bağlı, diyalog ve uzlaşidan yana olan liberal tezin sonuç verebilmesi için çatismaci tarafların liberalizmin ilkelerini genel anlamda kabul etmesi gerekir. Kabul etmeyenler ya milliyetçidir, ya komünisttir, ya Kemalisttir, ya ulusalcıdır, ya da Mehmet Ali Şahin’n söylediği gibi eski vesayetçilerdir. Aslında tüm bu sıfatlar halının altına süpürülme işleminin adıdır. Mesele buradan çikmaktadir. Yeni yapılandırılan Cumhuriyette istenilmeyen ögeler, siyasal fikirler yukarıda ismi sayılan siyasal akımlardır. Neden? Çünkü bunların AKP karşıtı olmasını bir kenara bırakalım, bir bölümü küresel sermayeye karşidır, esnek iş piyasalarına karşıdır, iş güvenliğinden yanadır. Sadece bu karşi duruşlar bile iyi yönetişim için gerekli diyalog süreçlerinin başlamadan bitmesi anlamını taşimaktadır. Onun için üniversitelerde özellesmeye karşıysanız toplumsal barışı sağlayacak diyalog süreçlerinin dışına itileceksinizdir. Dışarıda tutulma ölçütünüzde kullanacağınız eleştiri dilinize bağlıdır. Kısacası başbakan ve liberallere göre bu adamlarla demokrasi oyunu olmaz ama TÜSİAD ile İslamcılar ile pekala olur. Dolayısıyla Başbakana göre ODTÜ’de polisle çatismaya mecbur bırakılan ögrencilerin hepsi kınanması gerekir iken, liberallere göre ise her ne kadar polisin tavrını kabul etmeseler bile bazı öğrencilerin ideolojik konumlarından rahatsız olduklarından durum ortadadır ve tartışmaya açıktır. Bu satırların yazarı ise her türlü düşünceye sahip örgütlü ve/veya örgütsüz ögrenciye yönelik güvenlik kuvvetlerinin şiddetine karşi olduğunu bildirir. Çünkü ögrenciler üniversitelerin en önemli bileşkeleridir.