Mısır ve Tunus’daki Halk Ayaklanmaları Üzerine Gözlemler

Polemiği seven millet olarak yine Mısır ve Tunus olayları "devrim mi değil mi?" tartışmalarını alevlendirdi. “Tüm halk hareketlerini devrim diye nitelendirebilir miyiz?” diyenlere, “halkları mı küçümsüyorsun?” diye sordular. Bunu söyleyenler Cumhuriyet mitinglerine asker mitingi diye nitelendirip oradaki insanlara postal yalayıcısı diye aşağılayanlar değil miydi? diye insanın aklına gelmiyor değil. Tabii bu sorular beraberinde devrim üzerinden polemiğinde sürmesine neden oluyor.

Her şeyden öte Tunus ve Mısır’da yaşananlar çok önemlidir ve bundan sonra olacaklar ise şu anki durumdan daha da önemli olacaktır. Evet, iki ülkede de yönetimler devrilmiştir (bir tanesi daha tam devrilmese de sona doğru yaklaşmakta) fakat iki ülkede de şu an için belirsizlik hüküm sürmektedir. Tunus’taki geçici hükümetin Tunusluları tatmin edip etmediğini bilmiyoruz. Fakat asıl şaşırtıcı olan on yıllarca bu ülkeyi acımasızca yönetenlerin hali, durumu. Sanki bir video oyunu gibi her şey bir anda gelişiyor ve sonuçlanıyor. Oyunun sonu en baştan belli gibi. Bunun en temel nedenlerinden biri bölgedeki emperyalist güçlerin on yıllarca destekledikleri yönetimleri bir kenara bırakıp devrimcilerle ortaklaşmalarıdır. Emperyalistler ve devrimciler. Bunda devrimci halkların hiçbir kabahati yoktur, bu emperyalistlerin o bölgede anti-emperyalist hareketlere izin vermemesidir. Onun için birçok değişim ışık hızıyla ilerlemektedir. Tunus halkının tepkisi ne kadar gerçek ve doğruları barındırsa da, Ben Ali ve ailesinin 1 ay içinde ülkeden tasını tarağını toplayıp kaçması da o kadar akıldışı, o kadar sürrealisttir. On yıllarca Cumhurbaşkanı sıfatıyla ülke yönetmiş bir adamın biranda paniğe kapılıp kaçması, Tunus halkının yıllardır nasıl bir adamla ve rejimiyle muhatap kaldıklarını bizlere en iyi şekilde anlatmaktadır. En zalimlerin en korkak olduklarını bilirdik ama bu kaçışın nedeni yıllarca batı ve ABD yalakalığıyla ülke yöneten yöneticinin, ABD’nin desteğini kaybetmesi ile hışmından korkup kaçmasından başka bir şey değildir. ABD ona git demiştir o da gitmiştir. Bu medeniyetten yoksun rejimlerin ve başındaki adamların pekâlâ kendi halkının üzerine de ateş aştırabilirlerdi. Ordu ve polis’i kontrol edenlerin, yıllarca tek parti diktatörlüğü kurmuş yöneticilerin meydanlarda toplananlardan korkup kaçtığını söylemek hem de 1 ay içinde tası tarağı toplayıp kurulu düzenini bozup kendilerine ülke aramaları insana çok inandırıcı gelmiyor. İşte bu “bölgenin baş aktörden” korkma, Ben Ali’nin daha fazla işleri zorlaştırmadan kaçmasına neden oldu. Tabii bir başka neden ülke içinde Cumhurbaşkanlığı yapmaktan sıkıldığı için olabilir. Ülkeyi soyup soğana çevirdiği için artık daha fazla durmasına pek bir gerekçe de kalmamış olabilir. Yukarıda sayılan iki neden, Tunus halkının hangi koşullarda kimler tarafından, nasıl yönetildiğini bizlere gösteriyor. Bugün ABD ve AB ağız birliği etmişçesine Bin Ali ve Mubarrek’i eleştiriyor, oysa bunlar daha birkaç ay önce bu eleştirdikleri yöneticilere her açıdan kol kanat geriyorlardı. Örneğin Mubarek’i İsrail ile yürüttüğü teslimiyetçi politikalarla, bölgede emperyalizmin çıkarlarını en iyi şekilde koruduğu için Ortadoğu’nun akil adamı ilan ediyorlardı. Bugün bölgede emperyalizmin sözcüleri olan İsrail ve talihsiz Filistin yönetimi onun için Mübarek’i destekliyorlar. Aynı şekilde Ben Ali’de büyüyen ve serbestleşen ekonomisiyle modern Tunus’un mimarlarından kabul ediliyordu. Bugün iki ülke liderinin panik içinde debelenmeleri, batının desteğini kaybetmelerindendir. Dolayısıyla batı’ya teslim olmuş olan siyasetçilerin yönettikleri bu ülkelerde başlayan halk isyanlarını, emperyalist batı yine kendi çıkarlarına doğru evirmek isteyecektir. ABD’nin ve diğer büyük güçlerin Mısır’dan vazgeçmesi mümkün değildir. El Baradey formülü, bizim Derviş formülümüz gibi ABD patentlidir.

Mısır’da da Tunus’ta da olan aslen iki ülkenin Cumhurbaşkanına ve iktidarına yöneliktir. Halkın meydanlarda attıkları sloganlar Cumhurbaşkanlarını ve iktidarlarını istememe yönündedir. Tunus’ta amaçlarına kısmen ulaşan halk, yani Ben Ali’nin gidişine ön ayak olan halkın siyasi bir plan ve programları, daha da önemlisi bir siyasi muhalif liderleri yoktur. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı gitse de iktidarı Tunus’ta kısmen de olsa kalmıştır. Dolayısıyla sonrası tamamen ucu açık bir süreçtir. Şu anda görülen odur ki, Tunus siyasetinin önünde en önemli konu ileride düzenleyeceği ve Ben Ali’nin politikalarını sürdürecek olan adları farklı siyasi partilerin katılacağı demokratik seçimler olacaktır. Mısır’da ise ne olacağı şu an için belli değildir. Yalnız Mısır halkının arkasındaki Müslüman Kardeşler gibi güçlü oluşumlar ise AKP tipi bir İslam modelinden söz ederek ABD ile yeni yönetim pazarlıklarını açma niyetindedirler. Büyük olasılıkla aynı Tunus gibi Mısır’da da batı yanlısı İslamcı yönetimlerin işbaşına gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Tüm bu olan bitenlerin mevcut yönetimleri devirmesi nedeniyle birer devrim olduğunu kabul etsek bile, iktidarlarını uzaklaştırmadıkları için amacına ulaşamamış devrimler olarak adlandırmamız gerekir. Sonuçta bu halk hareketinden ortaya çıkan yeni yönetimler, batı yanlısı ve ABD’nin bölgedeki çıkarlarını koruyan ve kollayan politikalar yürütmeye gönüllü hükümetler olacaklardır. Tek değişen baştaki adamdır ve tabii kısmen daha özgür ve daha demokratik seçimler olacaktır. Fakat bu iki ülkede de devrim diye nitelendirilecek olan halk hareketi bölgedeki emperyalist güçlerin kontrolünde olmak zorundadır. Yani batı ülkelerine rağmen oralarda batı karşıtı yönetimlerin ne Mısır’da ne Tunus’ta iktidara gelme şansları oldukça azdır.

Bu yönetimlerin toplumsal meşruiyetinin bugün yıkılmakta olduğunu iddia eden yazarlar vardır, oysa hiçbir zaman olmamıştır ki? Her 4-5 yılda bir yenilenen ve devrik başkanların %90’ın üzerinde oy alıp seçilmesini toplumsal meşruiyet olarak görmek istiyorsak eğer o başka. Bundan sonra ABD gözetiminde Mısır ve Tunus’ta yeni bir siyasi yapılanma olmasının sinyalleri çok daha güçlüdür. Önce El Baradey formülü, arkasından ılımlı İslam formülleri devrimin hangi mecraya yöneldiğini bizlere göstermektedir. Öyle bir durum olduğu zaman gerçekten halkın istemiş olduğu yönetimler mi olacaktır? “Çoğunluk varsa tabii ki” diyeceksiniz ama o çoğunluğu oraya “monte edenleri” hesaba katmadan diyeceksiniz bunu. Batı makyajını tazeleyecektir sadece. Fakat unutulmaması gereken asıl meseleyse, Tunus ve Mısır’lı halkların övgüye değer cesareti ve kararlılığıdır. Selam olsun Tunuslu ve Mısır’lı emekçilere…