Krizlerin toplum üzerinde neden etkileri sınırlı? (III)

Geçen haftalardan itibaren yukarıdaki sorunun cevabını aramaya devam etmekteyiz. Şimdiye kadar denilenleri hatırlamamız gerekirse bankaların tüketici kredisi olarak hane halklarına açtıkları kredilerin zamanla alt sınıfları daha fazla kapsadığını söyledik. Bu bir anlamda emekçi kesimlerin “geleceklerini” daha fazla para sermayesinin yön verdiğini ve bankaların alt sınıfların borçlarını öteleme karşılığındaki “koşullar” çerçevesinde de emekçinin gittikçe daha fazla üretken sermayenin esnek iş ortamlarına boyun eğmek zorunda kaldığı sonucunu çıkarttık. Bu sözlerimizi şöyle noktaladık: o da emekçilerin sermayeye karşı ücret üzerinden mücadelesinin gittikçe daha az önem kazandığını çünkü tüketiminin borçlanarak bankalar yoluyla şekillendiğini söyledik. Buradan acele bir sonuç çıkarmamız gerekirse, emekçilerin ücret dışında, sosyal hakları üzerinden bir mücadele alanı kurulmalıdır denilebilir. Çünkü emekçi daha fazla tüketebilmektedir ama bunun için ödediği iki bedelden biri para sermayesine sürekli borçlanmasıdır, ikincisi de borçlarını ödeyebilmek için üretim sermayesinin yüksek emek sömürüsüne dayalı üretim koşullarına maruz kalmasıdır. Ama ilk önce bankaların açtıkları kredilerin daha fazla yoksul ve emekçilere yöneldiğini, onları daha fazla borçlandırdığını Türkiye Bankalar Birliği verilerinden yararlanarak açıklamak olacaktır.

1997–2010 yılları arasında Türkiye’de tüketici kredilerin gelişimini ve dağılımını anlatan verilere baktığımızda bu kredilerin ortalama %5’nin 18 ile 25 yaşındaki gençlere verildiğini görmekteyiz. Yaş grubu itibariyle gençlerin son 12 yıldan bu yana ortalamadaki kredi miktarı payında bir değişim olmamıştır. Ama buna mukabil kişi sayısında çok çarpıcı bir artış yaşanmıştır. AKP iktidarı öncesi yani 2002 öncesi kredilerden yararlanan genç nüfusun oranı %5,5 civarı iken 2002 sonrası bu oran 3–3,5 puan artarak 2010 yılında %8,2 olmuştur. Bu şu demektir: genç nüfus kişi sayısı olarak gittikçe daha fazla oranda tüketici kredisi kullanmakta ve para sermayesine bağımlı yaşamaktadır. Buna mukabil aldıkları kredi miktarının ortalama payında son 2 sene hiçbir değişim olmamıştır. Bu gelişim para sermayesi içinde şöyle açıklanabilir, bankalar son yıllarda daha fazla genci borçlu kılarak kişi başına varlıklarını arttırmaktadır, ama buna mukabil verdikler krediler bazında, diğer yaş gruplarına görece toplam kredi artışlarından daha azını gençlere vererek fazladan bir risk almamaktadırlar. Bunun gençler açısından anlamı ise “yaş gençken eğilir” anlayışı çerçevesinde onları borçları karşılığı esnek üretim biçimlerinde çalışmaya daha kolayca ikna edebilmektir. Üstelik emek sömürüsünü kendilerine dert edinmeyeceklerdir, çünkü her ne kadar borçlansalar da karşılığında da daha fazla tüketmektedirler. Bu bir çeşit yanılsama, bir tür göz boyamadır. Tüketimin janjanlı, fırfırlı ambalajı, borçların “daha fazla çalışma” karşılığı zaman içinde ötenebilir oluşu genç emekçileri daha fazla para sermayesine bağımlı kılmaktadır. Buna mukabil 18-25 yaş aralığındaki genç başına düşen kredi miktarına baktığımızda 1997 yılında 997 TL olan miktar 2002’de 2400 TL olmuştur, 2010 yılında ise tam 4 kat artarak 8500 TL’ye fırlamıştır. Yaşlarına göre ağır borçlara sokulmaktadırlar.

Yine aynı TBB verilerine bu sefer kredilerin gelir gruplarına göre dağılımına baktığımızda yukarıdaki söylediklerimizin bazılarını doğrulayacak bulgulara erişebilmekteyiz. En düşük gelirli vatandaşlara yani 0 ile 1000TL geliri olanlara verilen tüketici kredilerine baktığımızda 2002 öncesi ve sonrası bir karşılaştırma yapamayız. Çünkü TBB’nin verileri 2005 yılına kadar en düşük gelirle sınıflandırılamayanlar arasında sadece ikili bir dağılımı kapsamaktadır. Ancak TBB, 2005 yılından sonra diğer gelir gruplarını da içine alan bir dağılım yapar. Buna göre 2010 yılı için dar gelirliler kredilerinin %23’nden yararlandıklarını görmekteyiz. Bu 2005 yılında %25’dir. Sonra diğer yıllarda, krizin de etkisiyle %22’ye düşüp son sene tekrar 1 puan yükselmiştir. Kısacası en fakirlerin son 5 senede miktar olarak ortalama kredi kullanma payları çok değişmemiştir. Ama buna mukabil kredi kullanan kişi sayısına baktığımızda müthiş bir sıçrama olduğunu görüyoruz. Yine toplumun “gelir” bakımından en fakirlerin 2005 yılında toplam kredi alanların içinde payı kişi olarak oranı %16 iken 2010 yılında SIKI DURUN aynı pay %41 olmuştur. 2010 yılında gelirleri ayda 0 ile 1000TL arasında olanların %41’i bankalara borçlanmıştır. Fakat buna mukabil aldıkları kredi miktarının toplam kredi içindeki payı son 5 yılda adeta değişmemiştir. Ama tüketici kredisinden yararlanıp borçlanan kişi sayısı yine son 5 senede tam 3 kat artmıştır. Bu açıkça alt sınıfların banka sermayesine gittikçe daha fazla güdümüne girdiğini göstermektedir. 2010 yılında gelirinin 0 ile 1000TL arası olduğu tam 3 milyon 300 bin küsur vatandaş tüketim kredisi kullanmıştır. Bu sayı 2005 yılında sadece 1,5 milyondur. Dar gelirlilerin 2005-2010 yılları arası toplamda aldıkları kredi miktarı payının aynı kalışı, artan toplam tüketim kredilerinden diğer gelirlilere göre daha az pay aldıklarını gösterir. Buna mukabil krediden yararlanan dar gelirler diğer gelirlilere nazaran kişi sayısı olarak 3 kat artmıştır.

Dar gelirli kişi başına düşen tüketim kredisi miktarına baktığımızda ise 2005 yılında 6600 TL olurken 2008 yılında krizden etkilenerek 5500TL’ye düştükten sonra 2010 yılı itibariyle tekrar yükselerek 7100TL olmuştur. Kabaca düşünüp aylık gelirleri sadece 0 ile 1000TL olanların 2010 yılı itibariyle maksimum yıllık gelirlerinin 12000TL olduğunu varsayarsak, aynı dar gelirli grupların gene aynı yıl için kişi başına ortalama 7000TL tüketici kredisi kullandığını bildiğimize göre o zaman dar gelirlilerinin yıllık gelirlerinin %60 oranına tekabül eden bir kısmını tüketici kredisi olarak kullandığını söyleyebiliriz. Bu borçlanma oranı alt gelirlilerin maksimum oranı olan 1000TL’den aşağıya indiğimizde daha da artacaktır. Yine 2010 yılı için diğer gelir gruplarına baktığımızda yıllık maksimum gelirlerinin %45 civarı oranında tüketici kredisi kullandıklarını görürüz. Bu gösterir ki, dar gelirlilerin aldıkları ücret kadar kullandıkları tüketici kredileri de çok önemlidir. Bu durum onları daha da “vahşi” piyasa koşullarının merhametine bırakacaktır. Bu yazıyı daha sonra devam edeceğiz.