Krizlerin toplum üzerinde neden etkileri sınırlı? (II).. ve hoş geldin Cihan!

Geçen hafta emekçilerin ücret üzerinden bir sosyal mücadele sürdürmelerinin çok zor olduğunu çünkü küresel sermayenin tüketici kredilerini toplumun en alt kesimlerine kadar yaygınlaştırdığını söylemiştik. Onun içindir ki fakir emekçilerin arzu ettikleri tüketim malı ve hizmetlerine ulaşması kredi kartları sayesiyle eskiye oranla çok daha kolaylaştığını anlatmıştık. Tabii bu durum karşılığında emekçinin borçlandığını ve mali piyasalara bağlandığını, onun adeta emrine girdiğini belirtmiştik. Geçen haftaki yazımızı Türkiye Bankalar Birliğinin Tüketici kredileri istatistiklerinden yararlanarak tekrar açıklamaya karara verdik. Bir kere her halükarda toplumun en alt sınıfları daha fazla borçlanarak tüketimlerini arttırsa bile gelir bağlamında en zengin %20 ile en fakir %20’in 2006-2010 yılları arası toplam harcama içindeki ortalama payları %36 ile %9 arasında devam etmektedir. Yani başka bir deyişle son 5 sene içerisinde gelir bağlamından en fakir %20’lik hane halkı toplam hane halkı harcamalarından sadece %9’unu gerçekleştirmektedir, buna mukabil en zengin %20’lik grup ise toplam harcamaların %36’sını gerçekleştirmektedir. Bu oranlar 2006–2010 arası adeta sabitleşmiştir. En fakir %20’lik hane halkına baktığımızda en fazla harcamayı yiyecek, alkollü içkiler, tütün ve sağlığa yapmaktadırlar. Bu üç harcama kalemi toplamdan aldıkları ortalama harcama payı olan %9’dan daha yüksek çıkmaktadır. Buna mukabil fakir ailelerin en az harcama yaptıkları alan ise eğitim olmaktadır. Burada ilginç olan ise en zengin %20’lik hane halklarının en fazla harcama yaptıkları alan olmasıdır. Toplam harcamalarda iki kesim arasındaki fark 1’e 4 iken eğitim harcamalarında 1’e 20’ hatta 1‘e 33’e çıkmaktadır. Yani bir başka değişle en fakir %20 en zengin %20’ye nazaran eğitim harcamaları toplamından sadece %1–2 pay almaktadır. Buna mukabil en zengin %20 ise toplam eğitim harcamalarının %60’ına sahip olmaktadır. Sonuç olarak toparlamamız gerekirse gelirlere göre %20’lik dilimlere eşit olarak bölünen (yani 1’e 1 ) hane halkları arasında harcamalar bazında en fakir ile en zengin arasında fark 1’e 4 çıkmaktadır. Bu durum son 5 sene boyunca (2006 – 2010 arası) küçük küsuratlar haricinde büyük değişimlere uğramamıştır. Diyebiliriz ki bu en fakir %20 kesim sadece toplam harcama payları bakımından değil aynı zamanda hatta ondan daha vahim olmak üzere eğitim harcamalarından da toplam hane halklarına göre soyutlanmıştır.

Toplumun en alt kesiminin bankalardan aldıkları krediler bakımından değerlendirdiğimizde “sınıflandırmayanları” toplam verilen kredilerden çıkardığımızda, gelir grubu 0-2000 TL olan gelir grubu 2005-2010 yılları arası toplam kredilerin %50’sinden fazlasına sahip olurken ve yıllar içinde %50’den %52’ye çıkarken, en yüksek gelir grubuna dahil olanların ise toplam içindeki kredi payları yine aynı yıllar içerisinde %24’en %18’e düşmektedir. Bu durum fakirlerin banka kredilerinden daha fazla yararlandıklarını göstermektedir. Bu arada TBB’nin verilerinde 2005 öncesine baktığımızda yani 1997 ile 2004 yıllarına, orada sadece 0 ile 1000TL arasında geliri oranların aldıkları kredi miktarı yer almaktadır. Diğerleri sınıflandırılmayan hesaplar içinde değerlendirilmektedir. İkisini topladığınızda da toplam orana ulaşmaktasınızdır. Bunu göz önünde bulundurarak 2005 yılından sonra en fakir kesimin yani geliri 0 ile 1000TL arasında olanların (asgari ücret civarı) almış oldukları kredi miktarına ve kişi sayısına baktığımızda şu sonuçlara ulaşırız. İlk olarak 1997–2004 yılları arası kendi başlarına genel toplamı oluşturduklarından doğal olarak 2005 yılında toplamda ki payları düşmektedir. Buna göre en fakirler toplam kredilerin ortalama %26’sına sahip olmaktalar. İkinci olarak banka kredilerinden yararlanan gelir bakımından en fakir kişilerin sayısına baktığımızda, kredilerden yararlanan toplam içinde kabaca ortalama %47’sini oluşturduklarını görürüz. Bunu rakamla söylemek gerekirse 2010 yılında geliri ayda 0 ile 1000 TL arası olan 3 milyon 300 bin kişi tüketici kredisi almıştır ki toplam içindeki payı da 2010 yılı için %45’e tekabül etmektedir. Peki, bir an için bu en fakirlerin %20’lik en fakir hane halklarına ait olduğunu düşünsek ve bu kesimin 2005–2010 yılı içerisinde hangi harcama kalemlerinde artışlar olduğuna baksak, buradan aşağı yukarı bir sonuç çıkarabilir miyiz? Bakalım ve yorumlayalım. Bu arada hatırlatmakta yarar var hane halkları gelirleri verilerini TUİK’den temin ediyoruz. Uzun olur diye 2010 yılına bakalım ve 2009 yılı ile karşılaştıralım. Gelir bakımından en fakir %20’lik hane halkı grubu 2010 yılında toplam harcamasını bir önceki seneye nazaran nominal olarak (yani enflasyonu arındırmadan) %11 arttırmış. Bu ortalama artış oranının üzerinde artışlar hangi harcama gruplarında meydana gelmiştir sorusuna cevap verdiğimizde ilk önce eğitim hizmetleri ve hemen sonrasında lokanta ve eğlence hizmetleri gelmektedir. Bu iki hizmet türüne olan harcama bir önceki yıla nazaran tam olarak %28 artmıştır. Ama bu iki harcama türünün tüm hane halklarının eğitim harcamaları ve eğlence harcama içindeki payı sadece %3 (eğitim) ile %5’dir (eğlence). Buradan şu sonuçları çıkartabiliriz. İlk olarak en fakir %20’lik hane halkı yani toplumun 5’de 1’i 2010 yılı için eğitim harcamalarından sadece 33’de 1 yaralanabilmiştir. O zaman toplumun 5’de 1’i olan ve gelir bakımından en fakiri olan hane halkları aynı zamanda eğitim hizmetlerinden de en az yararlananlar kategorisinde olmuştur. Ama buna karşılık daha fazla eğitim hizmeti istemekteler. Harcamalarının artış gösterdiği diğer iki kalem ise sağlık hizmetleri ile su, elektrik ve diğer yakıtlar. Eğer TBB’nin gelir gruplarına göre tasnifinde en düşük gelir grubuna dâhil olanları (yani aylık 0 ile 1000 TL kazananları) en düşük gelirli hane halklarına katarsak, bu kesimin gittikçe daha çok tüketici kredisi kullandığını görebiliriz. Kredi kullanan kişi sayısı 2005 yılından 2010 yılına kadar sürekli artış göstermektedir. Arasında iktisadi olarak bir bağ kurulmamış olsa da, en fakirlerin 2010 yılı için hem daha çok borçlanması hem de eğitim, eğlence, sağlık ve yakıt harcamalarının toplam harcamalarından daha fazla artış göstermesi, toplumun en alt kesiminin temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere borçlandığını söyleyebilir miyiz? Şimdilik sonuç vermek için henüz erken olabilir. Ama genel tablo hakkında bir fikir de verebilir. Bir de en fakirlerin eğlence hizmetlerine düşkünlük duyması da ayrıca değerlendirilmesi gerebilir. Bu yazıya gelecek haftalarda devam edilecektir.

***

Bu arada dün Çağlayan adliyesine gidip Cihan’ı alıp geldik. Orada GSÜ öğretim üyeleri ve öğrencileri hep beraber Cihan için dayanışırken “20 yıl önce akademiye yeni girdiğim zamanlarda adliye saraylarının önüne gider miydim?” diye düşündüm. Sonra bu sorumu günümüz moda terimiyle cevapladım: “hayır, ama dünya değişiyor ve ben de değişiyorum”. Değişiklik hep tek yönde olmuyor. Cihan’ın serbest kalmasından sonra çocuklar gibi sevindik. Öğrencilerin sevincine kısmen de olsa ortak olmak birçok akademik ıvır zıvıra bedel. Hayaller olmasaydı bilim de olmazdı. Cihan’ı kurtardık darısı diğer tutuklu öğrencilerin başına. Hoş geldin Cihan üniversitene.