Hangi demokrasi? Hangi özgürlükler? (V): İnsancıl emperyalizm

Demokrasi denildiğinde tanımlama da gerekiyor. Günümüzde çünkü demokratlığı ellerine almış kimselere kaptırmayanlar, kendileri gibi düşünmeyenleri kolayca anti-demokratlıkla suçlayabiliyorlar. Örneğin ABD'nin Irak'taki işgaline karşı olmak Saddam yanlısı anti-demokrat olmak için yeterli olabiliyor. Bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz ama anti-emperyalist olmanın anti-demokrat olmakla ne gibi ilgisi olabilir diye insan düşünmeden edemiyor. Biraz demokrasinin tarihine, özellikle düşünce tarihine baktığımızda Tocqueville karşımıza çıkar. 19'uncu yüzyıl demokrasisinin temel düşünürlerinden sayılır. Avrupa'da sağ ve sol siyasetçilerin ortak referans verdikleri düşünürleridir. Hatta Fransa'da ortanın sağı liberaller yani eski Cumhurbaşkanı Valery-Giscard d'Esteing'in kurduğu siyasi akıma dahil olanlar “yeni merkez” adını verdikleri yeni siyasal oluşumlarını şöyle tarif ederlerken, Hristiyan bireyselliği, Hristiyan insancıllığı ve Tocqueville'in liberalizm'ini kendilerine şiar olarak aldıklarını söylemektedirler. Sol'a gelince, solda Tocqueville'de 19'ncu yüzyıldaki vahşi kapitalizmin arasında kalan sanayi devriminde, işçi ve emekçilerden yana tutum sergilenmesinden etkilenmişlerdir. Özellikle “La paupérisation” adlı eserinde İngiliz işçilerinin düştükleri sefaleti sorgulamakta, bunun emekçiler için kabul edilemez bir durum olduğunu belirtmektedir. Ona göre bu durum tamamen İngiltere'nin kendi sosyal yapısından kaynaklanmaktadır. Eskinin tarım aristokrasisi yeninin sanayi burjuvazisi haline gelmiştir ve toprakta çalışanlarını şehirlere getirtmişlerdir. Bu süreç, tarımdaki kul-efendi ilişkilerinin şehirlerde de patron-işçi çerçevesi içinde aynen devam etmesine sebep olmuştur. Feodal dönemdeki tarım aristokratının himayesi altında yaşayan tarım emekçisi, artık sanayi devriminde bu sefer sanayi burjuvazisine dönüşmüş efendisinin himayesinde yaşayamamaktadır.

Şehirlerdeki sosyal doku, ücret, köylere nazaran çok farklıdır. Bu durum hem emekçinin eskiden olduğu gibi bu sefer patronuna köle gibi bağlı kalmasına neden olmakta, hem de çok düşük ücretlerle sefalet içinde yaşamını sürdürmesine neden olmaktadır. Tocqueville 19'ncu yüzyıl İngiltere'sinin durumunu aristokratik sosyal devleti olarak yorumlarken onun için Amerika ise demokratik sosyal devlettir. Nedeni ise Amerika'da emekçiler patrona karşı hürdürler ve çalışma koşulları çok daha iyi durumdadır. Buraya kadar her şey beklenildiği gibi gitmektedir. Avrupa'lı sol ve sağ siyasetçilerin övdükleri bu adam hem liberaldir, hem de emekçilerin haklarını koruyan sosyal devlet yanlısı bir sosyal bilimcidir. Örneğin Bastiat'da liberaldir, fakat günümüzün ültra liberalleri haricinde pek fazla sevilmez. Sebebine gelince sosyal devlet düşmanıdır. Sosyal devletin kendisinin mülkiyete tehlike olduğundan tutunda, fakirlerin beslenip korunmaması gerektiğine kadar birçok düşünceye sahiptir. Ama Tocqueville öyle değildir. Aynı siyasal akımın içindedirler ama farklı üslupları vardır. Yalnız Tocqueville'in 1841 tarihli “Travail sur l'Algerie” adlı bir başka çalışmasına baktığımızda şaşar kalırız. İngiliz işçilerinin yaşamlarının ne kadar kötü oldukları üzerine yazılar yazıp üzülen Tocqueville iş Cezayirli köylülere gelince şahin kesilmektedir.
Cezayir için sadece sömürgeleştirmenin yeterli olmayacağını aynı zamanda da ülke içinde Cezayirli halk üzerinde mutlak hakimiyetinde kurulması gerektiğini söyler. Bu güç yerinde sert'te olabilir. Tocqueville Cezayirlilerin Müslüman olmasından dolayı Fransızlarla hiçbir ilişki kuramayacağından bahseder. Buna emindir, onun içindir ki, bu halkı gütmek en iyi çözümdür onun için. Ülkenin en iyi topraklarına sahiptirler. Bu toprakların Cezayirlilerin ellerinden alınması şarttır. Vermek istemiyorlarsa zorla alınmalıdır. Bir de Cezayirlilerin kendi aralarında ticaret yapmalarına izin verilmemelidir. Böylece ticaret yoluyla güçlenip zenginleşebilirler bu da sömürgeci Fransızların işlerine gelmeyecektir. Hani bu satırların başını okumayan okuyucu bu yazılanları büyük bir komplo teorisi olarak görebilir. Oysa Tocqueville, şu meşhur demokrat Tocqueville kendi eliyle yazmaktadır. Devam edelim. Başka neler der. Neler demez ki? Mülkiyetten bahseder, evet mülkiyet kutsaldır, ona ne kişilerin ne devletin hiçbir zaman dokunmaması gerekir. Fakat Cezayir'de durum başkadır, onun için devlet bir defaya mahsus olarak Cezayirlilerin ellerindeki iyi topraklara el koyup Fransızlara vermesi gerekir. Ama bu sadece bir defa olacaktır tabii ki. Yani toprağa zorla sahip olmuş olan Fransız'ın toprağının mülkiyeti artık ondan sonra dokunulmaz olacaktır, kutsal olacaktır. Cezayir'in Fransız askeri yönetimine methiyeler düzer. Tek şikayeti fazla bürokrasidir, ama asker özellikle savunma konularında tek yetkili olacaktır. Tocqueville'e göre Cezayir, askeri yönetimsiz düşünülemez. Asker çünkü Fransızların sömürgeciliğinin devamını sağlayan tek teminatıdır. Bu bağlamda çok önemlidir.

İnsancıl Tocqueville'in Cezayir konusu üzerinde yazdıklarını okuduktan sonra bırakın insancıl olmayı, insan olmayı bile beceremediğini görürüz. Bu bağlamda İngiliz işçisine karşı çok şefkatli, Cezayir köylüsüne karşı çok gaddar bu adam'ın demokratlığı nasıl bir şey olmaktadır acaba? Günümüzde Irak'a sözde insani müdahale yapıp yakıp yıkan, işgal eden ABD gibi mi acaba? Ya da gene ABD'nin birinci Körfez savaşından sonra Irak'a koymuş olduğu ilaç ambargosu gibi mi acaba? Bu ambargo konulmamış olsaydı o gün ilaçsızlıktan ölmüş olan binlerce çocuk bugün sağ olacaktı. İşin garibi günümüzde ABD'nin bu insancıl emperyalizminin baş savunucuları dünyanın her yerindeki demokratlar ve solcular...