Ermeni sorunu, 12 Eylül, Fransa, Türkiye ve emekçiler

Bu yazının ilk bölümü en son Fransız meclisinden geçen Fransız Senatosunda onay bekleyen yasa ile soykırımı inkâr edenlere verilecek olan para ve hapis cezalarının hem Türkiye hem de Fransa’nın dış siyasetinde ne anlama geldiğini tartışmak ve toplumsal açıdan ne ifade ettiğini konuşmak olacaktır. İkinci bölümü ise 12 Eylül cuntacıların yargılanmasına yönelik alınan savcılık kararı ve diğer güncel yargı kararlarının yukarıdaki ermeni soykırımı yasa tasarısı ile kıyaslamak olacaktır. Böylece iki ülke siyasetçileri hakkında bir kıyaslama yapmaya çalışacağız.

İlk olarak iki ülke arasında fırtınalar koparan yasanın iki ülke için ne anlam ifade ettiği sorusunda öncelikle Fransa’yı ele alalım. Bir kere bu yasa tasarısı Sarkozy için yakın zamandaki başkanlık seçimleri için bir seçim hamlesi olduğu aşikâr. Yalnız bu sadece seçimlerde Ermeni yurttaşların oylarını kazanmak için yapılmış bir hareket değil aynı zamanda Avrupa’daki yabancı düşmanlığını da körükleyen bir tavır. 1915’de katledilenlerin üzerinden oynanan oyunun, trajik tarihi olayların günümüzde yeniden siyasileştirilmesi dışında hiçbir anlamı yok. Aslında gelişmeler hem Avrupa’da ki yabancılara, ama özellikle AB kapısına dayanmış olan Türklere karşı husumeti arttırırken, hem de Türkiye’nin AB sürecinin durdurmaya yönelik olduğu da söylenebilir. İşin Türkiye kısmı sadece bir tarafı. Meselenin diğer tarafı Avrupa’da sürmekte olan sosyal kriz. Burada Fransız hükümeti başka meselelere yoğunlaşarak kriz eksenini daraltmak istemektedir. Bu aynı zamanda Sarkozy’nin insan haklarına duyarlı olan sol çevrelerin de gözüne girmek istemesi olarak yorumlanabilir. Fransız solcuları da bu işin arkasında yer almışlardır. Tasarı basında düşünce özgürlüğüne indirilmiş bir girişim olarak tanımlanmaktadır. Oysa insanlık suçu işleyenlerin övülmesinin düşünce özgürlüğü ile savunmak imkânsızdır. Örneğin Nazi’lerin Yahudi soykırımını gerçekleştirmediğini söylemek hem o soykırıma uğrayanların ailelerini yaralayacaktır, hem de düpedüz faşizm propagandası yapmak olacaktır. Bu tıpkı Türkiye’de gericilerin Maraş, Sivas katliamlarını kabul etmemesi gibidir. Yalnız bu yasa tasarısının mimarı olan Sarkozy’nin hali hazırda Fransa’da yer alan Romanları toplayıp sınır dışı ettiğini biliyoruz. Başka ne biliyoruz İtalya’dan trenle Fransa’ya gelmek isteyen kaçak Tunuslu göçmenlerin Fransa’ya girişini engellemek için iki ülke arasındaki tren seferlerini durdurduğunu biliyoruz. Kısacası bu zat-ı muhtereminin insan hakları kavramıyla yakından uzaktan ilgisinin olmadığını Libya’yı bombalarken de hatırlıyoruz. Onun içindir ki faşizan bir siyasetçinin çıkardığı yasa tasarısını destekleyen Fransız solcuların da Türkiye’deki liberal muadilleri gibi davrandığını anlayabiliyoruz. Peki, tasarı Türkiye için ne ifade ediyor?

AKP’li Türkiye için vatan, millet, Sakarya edebiyatının en güzel örneklerini vermeye yarıyor. İçinde haklı nedenler olsa bile bu karşı çıkışın anlamsız olmasının sebebi, tıpkı Fransa’da bu yasanın mimarı Sarkozy gibi Türkiye’de karşı çıkanında Erdoğan olmasıdır. Türkiye’de hapishaneler düşünce suçluları ile dolup taşarken, öğrenciler, akademisyenler, yazarlar, gazeteciler, askerler, politikacılar, milletvekilleri sebepsiz yere kodeslere tıkılırken hangi insanlıktan bahsetmek gerekir? Hangi haksızlıktan hukuksuzluktan bahsetmek gerekir? Türkiye’nin kürsel sermayeden kopması mümkün olmayacağına göre Erdoğan’ın Fransa’ya salladığı tüm salvoların da hiç birinin uygulanabilirliği mümkün değildir. AKP’nin hâlihazırdaki siyasi gücü küresel ekonomiye dâhil olmasından kaynaklanmaktadır. O zaman Fransa’ya ekonomik yaptırımlar gerçekçi gözükmemektedir. Üstelik bu yasanın diğer AB ülkeleri tarafından çıkarılmayacağını da kimse garanti edemez. O zaman bu yasa tasarısı emekçiler bakımından ne ifade etmektedir? Tabii siyasi bir olayın doğrudan çalışanların üzerinde bir etkisinin olması zordur, ama dolaylı olarak ve uzun vadede etkileri olacaktır. Birincisi Ermenistan’dan gelip Türkiye’de çalışan ermeni emekçilerin Türkiye’de yaşamaları biraz daha zor olacaktır. İki ülkenin arasının eskiden olduğu gibi emperyalist Fransa tarafından açılmış olması iki tarafında kendi milliyetçililerini besleyeceğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda Fransa halkının da yabancılara tahammül seviyesi daha da azalacaktır. Tüm bu gelişmelerin sonucu Türkiye’de çalışan ermeni emekçiler ile Fransa’da çalışan Türk çalışanlarının daha fazla sermaye tarafından emek sömürüsüne maruz kalabileceğini söyleyebiliriz. Özellikle Fransa ve Türkiye’de kaçak çalışan Ermeni ve Türklerin üç kuruş paraya daha fazla saat didinebileceklerini tahmin edebiliriz. Ülkeler arası anlaşmazlıklar sermaye tarafından sorunlu ülkenin çalışanları üzerinde ekstra bir baskı unsuru olabilir. Çalışma koşulları, vizeler, bürokratik işlemler daha da ağırlaşabilecektir. Bu durum Fransa’da yabancılara var olan kısıtlamalara yenilerini katacaktır.

Tüm bu gelişmeler olurken Türkiye’de 12 Eylülcülere yanlış anlaşılmasın 2010 değil 1980! yargı yolu açılmaktadır. Daha dün Dink cinayetinin skandal kararı açıklandıktan sonra 12 Eylül’e yargı yolu açılmış olduğuna kim inanır? Kadir İnanır. CHP liderine Ergenekon davasını eleştirmek için Silivri hapishanesi dediği diye fezleke çıkartan, meclise başvuran Türk yargısının Cuntacıları yargılamak için harekete geçmesini nasıl okumak gerekir? Siyaseten ne anlama gelmektedir? AKP bildiğimiz üzere yılan hikâyesine dönen Ergenekon davasının bizzat savcısıdır. Başbakan zamanında bu işin bizzat takipçisiyim tarzında konuşmamış mıdır? Aynı başbakan Dink davasında alınan kararı Arınç ile beraber kamuoyu vicdanı tatmin olmadı tarzında eleştirmiştir. Aynı siyasetçiler fezleke konunda ise yargıyı haklı bulmuşlar ve CHP liderinin öyle konuşmaması gerektiğini ifade etmişlerdir. Şimdi bunlardan nasıl bir sonuç çıkartabiliriz? Kamuoyu ile tek kelimeyle dalga geçiliyor diyebiliriz. Yukarıdaki Sarkozy’nin yasa tasarısı da kendi kamuoyu ile dalga geçiyor bir ucu da Türkiye’ye dokunuyor. Dalga siyasetinin temeli muhalefeti her türlü yoldan bastırmaktır. Tüm yargı kararlarını her türlü tutarlılıktan yoksun kendi çıkarı neyse ona göre okumaktır. Ben yaptım oldu demektir. Peki, biz bu tavırları görmedik mi? Gördük ama bu kadar kör kör parmağım gözüne görmedik. Dolayısıyla Erdoğan ile Sarkozy birçok yönden benzemektedir.