Devrimler Üzerine...

Çok farklı bir dünyada yaşadığımızın sanırım herkes farkındadır. Ülkeler savaş uçakları ile, toplarla, füzelerle yerle bir olurken, bizler televizyonların başında olan bitenleri, yıkılan evleri, ölen insanları “canlı” olarak izledik. ABD Irak’ta katliam yapmadan evvel Irak’ı terörist ülke olarak lanse etmişti. Üstelik Irak’ın elinde nükleer bombalar, konvansiyonel silahlar, şunlar, bunların olduğunu iddia etmişti. Ne oldu? Hepimiz gördük ki hiçbir şeyleri yokmuş. Neyse o yıllarda televizyonlarda çoğu kişi savaşa doydu, atılan bombalardan zevklendi, haykırdı. Ölenleri ise havadan yapılan çekimlerde uçaktan atılan bombanın yerine ulaşıp ulaşmadığını radar ekranında oluşan kırmızılıklardan tahmin etti. Büyük bir kırmızılık olmuşsa büyük patlama olmuş demektir dedi ve bu da çok insan öldüğünün, çok binanın yıkıldığının işaretiydi. Küçük kırmızı nokta ise daha az ölü, daha az yıkılan, patlayan bina var demekti. Bu canlı savaş, gelişen iletişim teknolojileri sayesinde evlerimize ulaştı, oradan da koltuklarımıza, kanepelerimize girdi. O mobilyaların üzerinde oturan çoluk çocuk herkes ABD’ci oldu, kötü düşmanın can çekişip ölmesini bekledi. Sonrasında herkesin muradı yerine geldi, düşman öldü ve herkes rahat bir nefes aldı.

Sonra iletişimdeki teknolojik gelişmeler 2000’li yıllarda iyice bir gelişti. İnternet üzerinden her bilgi, her resim, haber paylaşılır oldu. Herkes herkesin ne yapıp ne ettiğini bilir oldu. Günümüzde enformasyon altın çağını yaşamaktadır artık. Piyasa sisteminin olmazsa olmaz koşulu olan iletişimin şeffaflığı ve herkes tarafından kolayca paylaşılırlığı piyasayı yüceltti ve geçmişe nazaran daha verimli hale soktu. Artık her konuda bizi iyi kötü tatmin eden bilgilere internet üzerinden sahip olduğumuza göre kârımızı maksimize edecek, fayda maliyetimizi minimize edecek olanaklara sahip olundu. Dünyanın her yerinde yükselen iletişim çılgınlığı, Mısır, Libya ve Tunus’ta da yerini aldı. Bu ülkelerin halkları önce bir çanak anten bulup eski sömürgeci ülkelerinin basınını takip etti, film ve dizilerini izledi, oradan Türkiye gibi Müslüman ülkelerin film ve dizilerini izledi. Bu üç ülkede son 10 yılda ne değişti? Daha fazla okullaşma mı oldu? Her yere kütüphane mi kuruldu? Tek değişen iletişim ağlarının modernleşmesi ve herkes tarafından paylaşılır olması oldu. O zaman bu iletişim ağları aynı zamanda bu izlenmiş olan dizi, film ve haberlerin paylaşılmasına vesile oldu. Yukarıda anlatılanları bir veri olarak kabul edip meseleyi hem devrimciler yönünden hem de mücadele ettikleri ve devirdikleri siyasi iktidarlar yönünden incelemeye çalışalım.

İlk olarak devrimi yapanlar: yani on yıllarca sürmüş olan iktidarları 2 ay gibi kısa sürede alaşağı eden halklar. Bu ayaklanışın iki boyutu var. İkisi de daha önce bahsedilen iletişim sektörünün gelişimi ile ilgili. İlki siyasi, yani Irak savaşında ABD’nin Irak’ı işgal etmesini, Saddam’ı alıp asmasını çoğu batılı halklar gibi memnuniyetle izlememiş Arap halklarının sessiz çoğunlukları. Bunlar Saddam’ı diktatör olarak görmeyenler veya görmüş olsalar bile ona yapılanları haksız bulanlar. Bu kanıya ulaşmalarında televizyonlar ve diğer iletişim alanları büyük katkı sağlıyor. Aynı şekilde Filistin-İsrail meselesinde de, Filistin halkının İsrail devleti tarafından her vesilede ezilmesi de ve bunun televizyonlardan canlı olarak izlenmesi de Arap kamuoyunu derinden etkiliyor olması gerekir. Ezilenler, ölenler, yaralananlar arasında kendisini görüyor çünkü. Bu tepkiler daha sonra legal siyasi kanallar vasıtasıyla siyasilere iletilemiyor. Çünkü hem kendi ülkelerinin siyasileri çoğunluktan farklı olarak ABD ve İsrail yanlısı politikalar izliyorlar, hem de bu siyasi kanalların tıkalı olduğunu biliyorlar. O zaman bu tıkanıklığın aşılmasında iletişim sektöründeki yenilikler birçok insanın imdadına koşuyor. Mısır’da muhaliflerin facebook’taki kendi aralarındaki paylaşımları, tartışma siteleri vs… bunun tipik örneği. Siyasi tepkilerini bu yollardan koymaya çabalıyorlar çünkü biliyorlar ki, ülkede tepkilerini gösterebilecekleri diğer siyasi yolların hepsi tıkalı. Halkların tepkilerini gösterdikleri siyasi nedenler dışında ikincisi ekonomik sebepler. Çanak antenlerle izlenen diziler, filmler, küresel ekonomiye dâhil olmuş toplumların tüketim lüksünü, yaşam kalitesini göstermektedir. Bu tüketim tabii ki emekçiyi kapsamamaktadır ama konular şehirlerde geçmektedir, bizim ülkedeki diziler gibi, fakirler bile ahşap minicik evlerde yaşamaktadır, birbirleriyle sevecen ilişkiler içinde geçimlerini bir yoldan sağlamaktadır. Diziler hep en çaresizlikte bile bir yolun bulunabileceğini söyler. Şehir büyüktür, dinamiktir, hayat kötü olsa bile bir çare bulunur. Küresel çark herkese bir fırsat tanır. Özellikle bizim ülkelerdeki dizilerden hareketle, hem ahlaki ilişkiler vardır, hem de koşuşturan eden, çabalayan insanlar… Bu dünya tamamen statik, yaprak kımıldamayan, anti-demokratik baskıları her an üzerinde hisseden bir ortamda yaşayanlara ilginç gelmektedir. Tabii ki sadece diziler değil, çanak antenler futboldan modaya, siyasi tartışmalardan, protestolara kadar her alanda Arap halklarına kendilerini başka toplumlara kıyaslama olanağı sunmaktadır. İletişim her şeyi çabuklaştırmakta ve hem izlenmeyi hem tepkileri en azami sürelere çıkarmaktadır.

İkinci olarak Arap ülkelerinin siyasi iktidarlarına baktığımızda gözümüze iki farklı siyasal yapı ilişir. İlki batı ile işbirliği içinde onun bölgede çıkarlarını koruyan ülkeler ile (Mısır ve Tunus), batının terörist ülke olarak adlandırdığı ve anti-emperyalist bir çizginin olduğunu iddia eden Muammer Kadhafi’nin Libya’sı. Hemen başta söylemek gerekirse Libya ve Kadhafi batının tepkisini almış olduğu için diğerlerine nazaran ilerici bir yönetime sahip olduğunu iddia edemeyiz. Tersine otoriter yönetim biçimi bakımından da, halkına şiddet uygulaması bakımından da en sorunlu ülkedir. Batı ile ters düşmesi Kadhafi’nin kendi uzlaşmaz kişiliğinden kaynaklanır. Yoksa batı’ya biraz yanaştığında, ki son zamanlarda yanaşmıştır, batı bu ülkenin anti-demokratik olup olmamasına zerre kadar önem vermez. Önemli olan batının oralarda çıkarını koruyup korumadığıdır. Libya batının çıkarını korumasa ne olur? Libya’yı göçebe toplumundan sanayi toplumuna geçirmemiş, yabancı paralı askerleri olan, sosyal bir devlet kurmak yerine halka para dağıtan bir adamdan bahsetmekteyiz. Fidel ile iki fotoğrafı, yumruğunu havaya kaldırması veya ABD’ye cart çekmesi Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanına “one minute” demesi gibi pratikte hiçbir şey ifade etmemiştir. Filistin–İsrail meselesinde pasif kalmıştır, bölgede söylediklerinin tersine etkisiz bir siyaset izlemiştir. Her şeyden önce de halkına topla tüfekle saldıran bir ülkenin başkanından bahsetmekteyiz. Bu yönetimlerden ilk ikisinin on yılarca sürdürdüğü iktidarı 1-2 ay içinde bırakıp pılısını pırtısını toplayıp kaçması ayrıca üzerinde düşünülmesi gerekir. Aslında bu durum bu yönetimlerin ne kadar batıya bağımlı olduklarını ne kadar onlardan korktuklarını göstermektedir. Batı’nın en ufak bir uyarısı onlar için deprem tesiri yapmıştır. Bakınız Tunus’a. Tunus’daki vahşeti batı kamuoyu 1 ay boyunca görmemiştir. O sürede Ben Ali iktidarı halka her türlü baskı ve zulmü göstermiştir. İktidardan ayrılma gibi bir niyeti olmamıştır. Ama devreye ABD’nin girmesi ile her şey değişmiş, “Saddam’ın başına gelen benim de başıma gelir mi?” korkusu bu iktidarların son sürat yıkılmasına neden olmuştur. Daha önce bu köhne iktidarları destekleyen batı, sokakları “sözde” desteklemeye başlayınca devrimler birer birer gelmiştir. Ayaklanmış halklara gelince, her ne kadar siyasi bir istekleri, siyasi bir programları olmasa da, onlar “belirsiz” sessiz çoğunluktan “memnun olmayan” sesli çoğunluğa dönüşmüşlerdir ve o çoğunluk psikolojisi içinde siyasi iktidarlara karşı sözlerini dinletmişlerdir. Ama sözlerini kendi siyasilerine dinletirken batı’nın siyasi desteğini aldıklarını da unutmayalım. Şimdiye kadar yaşananları geçmişe nazaran değerlendirmek gerekirse Arap halkları için ileri bir safha olduğu kuşkusuzdur. Asıl bundan sonrası önemli olacaktır. Tunus, Mısır ve Libya nereye doğru dönüşecektir? Devirenler bu yeni gelişmelere nasıl bir tepki göstereceklerdir? Bunları bilmiyoruz ama tahmin edebiliyoruz.