Despotluk

18’nci yüzyılda yaşamış liberal bir matematikçi, filozof ve Fransız siyasetçisi olan Condorcet, dönemin kölelik sistemine, despotluğa karşı çıkan görüşleriyle de tanınmaktadır. Condorcet’nin “Despotizm üzerine düşünceler” adlı kitabında (http://classiques.uqac.ca/classiques/condorcet/idees_sur_le_despotisme/i...) despotluğun temelde iki nedeni olduğundan bahseder. İlki, bir kişinin despotizmi bir grup insanın çıkarlarına dayalıdır ve bu insan grubu despot ile beraber onun gücünden faydalanır. Condorcet’ye göre iki tür despotluk vardır: Doğrudan ve dolaylı despotluk. Doğrudan despotluk en kolay baş edilebilenidir. Çünkü genellikle bir insanın doğrudan kaprisine bağlıdır. Condorcet kitabında Türkiye’den (Osmanlı yerine Türkiye der) padişahı örnek verir. Yeniçerilerde ona göre dolaylı despotturlar, çünkü sultan üzerinde siyasi baskı kurabilmektedirler ve ona istediklerini yaptırabilme güçleri vardır.

Dolaylı despotluk üzerinde duran Condorcet bunun en zor baş edilebileni olarak görmektedir. Bu despotluğun hükümet, din, adalet gibi birçok alanda örnekleri vardır. Burada bizi ilgilendiren despotluk o zamanki savaşların finansman sorunu ve diğer parasal ilişkilerdir. Savaş maliyetleri despotun parasal çevrelerle ilişkisini pekiştirmektedir. Çünkü o dönem yayılmacı Avrupa’sında, sürekli savaşların finansmanı sadece halktan toplanan vergi yolluyla karşılanması mümkün olmamaktadır. O zaman despotlar parasal çevrelerden doğrudan borçlanma yollarına başvurmaktadır. Bu borçların faiz ödemelerini vergilerle karşılamaktadır. Bu sayede despotlar daha fazla finansman olanağı elde edebilmektedirler. Condorcet’ye göre parasal çevrelerin siyasal iktidarlara verdikleri borçlar, onların iktidar üzerindeki baskıları arttırabilmektedir. O zaman bir zaman sonra parasal çevrelerde yazara göre despot olmaktadır. Bu despotluk dolaylı despotluktur. İki taraf arasındaki karşılıklı bağımlılık, siyasal erkin borcun zamanında ödeyebilmesini sağlayabilmek için parasal çevreler despotlukla yönetilen yerin vergiden ticarete kadar birçok iktisadi faaliyetini yeniden tanımlamaktadır. Liberal Condorcet’ye göre yukarıdaki her türlü despotluğun önüne geçilebilecek yöntem olarak âdem-i merkeziyetçi yönetim biçimini öngörmekte ve bilinçsizliği, bilgisizliğin önüne geçebilmek içinde düşünce özgürlüğüne önem vermektedir. Ona göre despotluğun önlenmesi kitlelerin bilinçlenmesiyle olmaktadır. Ama yazara göre bu bilinçlenme salt basın özgürlüğü ve âdem-i merkeziyetçi yönetim biçimi ile sınırlı kalmaktadır.

Condorcet’nin despota karşı düşüncelerini ne şekilde temellendirdiğini şu şekilde açıklamaktadır. İlk olarak dayandığı temel prensip insanın doğal haklarıdır. Ona göre bu doğal haklar üç çeşittir. İlki kişinin özgürlüğüdür ikincisi kişinin mülk edinme özgürlüğüdür diğeri de eşitliktir. Tüm bu hakların kanunlarca teminat altına alınması da doğal hukukun diğer önemli bir parçasıdır. Yazar burada eşitlik sorunun salt siyasal anlamda irdelemektedir. Çünkü kendisine göre zenginlik anlamında insanlar arasında eşitsizlik doğal hukuka ters düşmemektedir. Çünkü ona göre bu durum mülk edinme hakkından kaynaklanmaktadır. Bu özgürlük insanların sonsuza kadar sermaye biriktirebileceğini teminat altına alır. Ama eğer bu durum bir sosyal kesimi bir diğerine kayırıyorsa bu durum doğal hukuka aykırıdır. Kısacası ticaret düzenine bozan her uygulama doğal hukuka uygun sayılmamaktadır.

Condorcet’nin söylediklerinden yola çıktığımızda onun kaç asır önce yazdıklarının halen günümüzde geçerli olduğunu görürüz. Sermaye’yi despot olarak tanımlaması oldukça ilginç ve üzerinde daha fazla durulmasını hak edecek kadar önemlidir. Fakat sorunlara çözüm yolları tipik klasik yazarlardan farklı değildir. Yalnız bu yazıda sonuçlarına bakmak yerine tespitlerinden yola çıktığımızda Condorcet’nin despotu her yerde karşımıza çıkar. Günümüzde AKP ve AKP’nin çıkar gruplarının ülke genelinde uygulamakta oldukları baskı ve şiddet, hali hazırdaki iktidarın devamı için yapılmaktadır. Yazılı, görsel basın olsun, akademi olsun, entelektüeller olsun, herkesin tüm bu olan bitenlere seyirci kalmasının, hatta bazılarının olumlamasının altında yatan gerçek sebep AKP hükümetinin kendisine muhalefet eden sosyal kesimler üzerindeki siyasal baskılardır. Günümüzde AKP’ye muhalefet edenler için bir terminoloji geliştirilmiştir: “beyaz Türk” diye. Kanımca doğru değildir, nedenine gelince beyaz Türk diyerek bahsedilen kesimler içinde yer aldığını tahmin ettiğim sermaye kesimleri tamamen AKP’yi desteklemektedir. Sermayenin her türlüsünün demokrasi ile işleri yoktur. Hatırlayın 12 Eylül sonrası TÜSİAD’ın askeri darbeye nasıl methiyeler düzdüğünü. Ondan önce Ecevit hükümetinin kuyusunu kazan TÜSİAD, 12 Eylül rejiminin en sadık savunucularından biri olmuştur. Keza TİSK’in tutumu da aynı olmuştur. Sermaye çevreleri bugün AKP’ye oy atmaktadır. Çünkü Tayyip ve partisi küresel ekonominin her türlü gereklerini yerine getirmekte, küresel sermayeyi kollayıp gözetmektedir.

Condorcet doğru tespitler yapıp yanlış sonuçlar bulmuştur. Sonuç doğal hukukun devamını sağlamak değildir. Sonuç doğalı bozup yerine emeğin, emekçinin iktidarını sağlamaktır. Sosyal demokrasi toplumsal krizlere çözüm üretmek yerine küresel sermaye ile gittikçe daha fazla bütünleşmektedir. AB’deki düşmeyen işsizlik oranları ve yaşanan sosyal krizler, bizlere AB ve sosyal demokrasi yolunun bir kere daha çözüm olmadığını göstermektedir. Bunun içinde 12 Haziran seçim gününde yani bugün, oylar TKP’ye olmalıdır.