Clement Colson ve kamu güvenliği sorunu

Kamu güvenliği sorunu liberal iktisatçı Colson için tıpkı Tocqueville gibi kendi düşünce sistematikleri içerisinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Tocqueville’in Cezayir raporlarında Fransa’nın siyasal çıkarlarını korumak için iç güvenliğe ne kadar önem verdiğini daha önce anlatmıştık. Bunun için yazarın Cezayir’de yerlilere yönelik önerdiği güvenlik önlemleri 1789 İnsan hakları bildirgesinde yer alan insan ve haklarıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan önlemlerdir. Colson’un 1918 yılında yazdığı “Organisme économique et désordre social” ( Sosyal düzensizlik ve iktisadi düzen) adlı kitabının La sécurité publique (Kamu güvenliği) adlı bölümünü okuyalım. Bu okumalar bize güvenlik meselesinin sadece dışarıda ulus devletin çıkarlarını korumaya yönelik olmadığını, sermaye birikiminin sürekliliğini sağlayıcı olduğunu ve onun içinde ülke içindeki emekçilere yönelik baskıcı yaptırımları da kapsadığını gösterir.

Daha önce Tocqueville’de gördüğümüz üzere 19 yüzyıl liberal yazarlar için Avrupa’da fakirlik halledilmesi gereken bir sorun olarak algılanmaktadır. Liberal yazarların fakirlerden duydukları rahatsızlık, onların yaşadıkları sefaletin ötesinde kamu güvenliğini bozdukları gerekçesiyledir. Bu kişiler onlar için hem görüntüleriyle hem de dilencilik, hırsızlık gibi faaliyetlerde bulunmalarıyla insanları tedirgin etmektedir. Fakirlik sorununun çözülmesi bu kişilerin gelir durumlarının düzeltilmesinin ötesinde kamu güvenliğini korumak adına baskı altında tutulması yönündedir. Colson da aynı Tocqueville gibi bu fakirlerin bu sefil durumundan muzdariptir ve bu gelişmeyi önlemek için Tocqueville’e nazaran daha fazla polisiye yöntemleri önermektedir. Fransa’da kamu güvenliğinin neden sağlanamadığı konusunda düşünürken bu durumun nedenleri olarak halkın oyuyla seçilen siyasetçiyi, haber özgürlüğünü ve ceza hukukunda sanık lehine yapılan düzenlemeleri görür. İlk olarak “police municipale” yani belediye polisi ya da yerel yönetimlere bağlı polisler, hırsızları, dilencileri kontrol altında tutmayarak işlerini yeterince iyi yapmamaktadır. Bunun nedeni bu güvenlik güçlerinin seçimle işbaşına gelen belediye başkanlarına bağlı olmasıdır. Böylece halkın oyuna muhtaç siyasetçilerin halkın tepkisini fazla çekmemek için kamu güvenliğini sağlayamadığından söz eder. İkinci rahatsızlığı basın hürriyeti ile ilgilidir. Çünkü yazara göre basın, hırsızları katilleri haber yaparak adaletin yerine gelmesini engellemektedir. Colson’a göre kamu güvenliğini bozan diğer faktör ise sanık lehine uygulamaların vücuda gelmesine vesile olan ceza hukukundaki yeniliklerdir. Bunlardan bir tanesi Aralık 1897 tarihli bir yasadır ve sorguda müvekkillerinin yanında avukatların bulunmasına olanak tanımaktadır. Colson bu kararı doğru bulmaz ona göre avukatın sorguda bulunması hırsıza, uğursuza güç vermekte olup polislerin bu kişilerden beklediği itirafları yapmamalarına neden olmaktadır. Bu durumda sanık serbest kalacaktır ve tekrar toplum içine dönecektir. Yazar’a göre toplumda artan düzensizliğin sorumluları sayıları gittikçe artan serserilerdir. Bunlar genellikle yardımla geçindiği için boş zamanları çok olan fakirlerdir. Bu sefalet içinde yaşayan insanlar hırsızlıklardan, cinayetlerden büyük ölçüde sorumludur ve ondan dolayı devlet veya özel kişiler tarafından korunup kollanmamaları lazım gelir. Yazar’a göre bu işsiz güçsüz suça meyilli kişilerin yardım dernekleri sayesinde yaşamlarını ikame etmelerini eleştirmektedir. Yardım alacak olanların dilencilik yapmamalarını koşul olarak istenilmesini ve polisin bu kişileri takip etmesini ister. Bu kişiler hem yardım alıp hem dilencilik yapmaya devam ettiklerini ve bu durumun önüne geçilmesi gerektiğini çünkü bu sorumsuz hareketlerin yardım eden halkın duygularıyla oynamak anlamına geldiğini söyler.

Yazar’a göre yardımlar yardım alanı tembelliğe itmektedir. Bu durumun önüne geçilebilmesi için yardım alacak kişilerin karşılığında yapmaları gereken işlerini ve görevlerini çok sıkı bir şekilde takip edilmesi gerektiğini söyler. Bu görevi yerine getirecek olanlarda yazara göre polisler olacaktır. Böylece sıkı polisiye önlemler yardımların gerçek amacına ulaşıp ulaşmadığını denetleyecektir. Aranan gerçek amaç ise yardım alanların dilencilik, hırsızlık yapmayıp kendilerinden karşılığında yapmaları istenen görevleri yerine getirmeleri olacaktır. Aranan karşılıklardan ilki yardım alanın dilencilik, hırsızlık yapmamasıdır, ikincisi iş arıyor olmasıdır, üçüncüsü de ona verilen bir işte (genellikle verimsiz işlerdir bunlar) çalışıyor olmasıdır. Yazar’a göre karşılıksız yardım hem devlet için, çünkü toplanan vergiler gereksiz yerlerde kullanılmaktadır, hem de kişiler için, çünkü duygu sömürüsü altındadırlar, kötüdür.

Yazar mecburi yardım anlayışını eleştirir. Herkesin yardımlardan yararlanmaması lazım geldiğini söyler. İngiltere’de herkes yardımlardan yararlanmasına rağmen fakirliğin tersine azalmayıp arttığını açıklar. Ama buna mukabil Almanya’da yardımı alanların sıkı denetimi sonucu fakirlik azalmıştır. Mesela eğer yardım alanlar tembel, alkolik iseler ve buna benzer sebeplerle ailelerine bakmıyorlarsa aile reisi hapis cezası alır. Yardım alanların gerçekten iş arayıp aramadıklarını yakından takip etmek gerekir. Tersi durumda o kişilere yardım yapılmamalıdır ve de aynı zamanda hapis cezası ile cezalandırılmalıdır. Yazar tüm bu önlemlerin iyi kalpli yardımseverlerin tepkisini çekebileceğini söylemektedir ama buna rağmen yine de bu tedbirlerin alınmasından yanadır. Çünkü bu uygulamalar yardım alanların tembel olmalarını engelleyecektir. Colson’un vurgu yaptığı temel ilke iktisadi verimlilik üzerinedir. Aynı vurguları Tocqueville gibi diğer liberal yazarlarda yapmaktadır. Onun için tüm yardımların yardımı alan kişi için birer yaptırımı olmak zorundadır. Ancak bu şekilde yardımı alan fakirden toplumsal bir fayda sağlanabilir. Burada diğer bir konu yardımseverlerin suiistimal edilme meselesidir. Tocqueville’de aynı mesele üzerinde durmuştur. Burada liberal yazarların kaygısı, yardımdan yararlanan kişilerin gerçekten yardıma muhtaç kişiler olmamasıdır. Bu durum toplumda tembelliği, sorumsuzluğu, serseriliği arttıracaktır. Colson için Tocqueville’in aksine yardımların kamu eliyle veya özel kişiler eliyle dağıtılması konusu önemli değildir. Çünkü her ikisi de eğer karşılıksız yardımlarsa veya karşılıklı yardım olup kontrol edilmiyorsa verimsiz olacaktır. Yazar’a göre bir diğer sorun yardımların dağıtımıdır. İster özel olsun, ister kamu ikisi de kendi bildikleri çevrelere yardım etmektedirler. Bu durumda yardımdan yararlananlar küçük bir azınlık olmaktadır. Yardımın kendisinin verimsiz olduğu gibi dağıtımında da adaletsizlik vardır.

Daha sonra devam edeceğimiz bu konuyu şimdilik kapatıp bir sonuç yazacak olursak, liberal iktisatçı Colson’un için fakirler toplumun dışında yaşaması gereken ve onlardan ne istenilirse yapmaları lazım gelen bir çeşit modern kölelerdir. Kölelik rejiminin sona ermesine rağmen bu toplumun kıyısında kalmış bölük pörçük, çok kötü yaşayan insanların örgütsüzlüğünü de fırsat bilerek onları sermayenin tam hâkimiyeti altına almak ister. Bunun için birçok nedeni vardır, örneğin en son nedeni yardım alanların fırsat eşitsizliğidir. Bu öne sürdüğü sava gerçekten inanabilmemiz için yazar’ın yardımların nasıl adaletli bir şekilde toplumun tüm kesimlerine yayılması gerektiği üzerine kapsamlı düşünceleri olması lazım gelir. Ama yazar tersine kamu güvenliğini sağlamak için bu kişilerin nasıl zapturapt altında tutulması gerektiği üzerinde kafa yormuştur. Dolayısıyla yardımların adaletsizliği üzerine verilen örnekler samimi değildir, inandırıcı değildir çünkü aranan amaç başkadır.