Borcun Sürdürülebilirliği Ne Demektir?

Borcun sürdürülebilirliği tanımına göre borcun geri ödemelerinin (faiz ve ana para'nın yıllar içindeki belli bir payının) her yıl zamanında ve eksiksiz olarak yapılmasıdır. Eğer ülke bunu başarıyorsa hem ödeyeceği dış borç faizi oranından daha yüksek bir büyüme sürecinde olduğunun kanıtıdır, hem de yeniden borçlanabilecektir. Tersi bir durum söz konusu olduğunda ise hem ilgili ülkenin yeniden borç bulması zorlaşacaktır, hem de zaman içinde dış borcunun GSMH içindeki payı artacaktır. O zaman dış borç veya toplam borcun GSMH içindeki payı bir ülkenin borcunun sürdürülebilir olup olmadığı hakkında fikir verecektir. Onun içindir ki piyasa aktörlerinin itibar ettiği iktisatçılarının ve uluslararası kurumların anlayışına göre borcun sürdürülebilir olması için yani büyümenin sağlanabilmesi için ekonomide iki açığın kontrol edilmesi gerekir. Bunlardan ilki cari işlemler açığıdır, ötekisi ise faiz dışı bütçe açığıdır. Bunun anlamı borçlu ülkenin ihracata yönelik büyümesinin yanında, faiz dışı bütçe açığını kapatacak önlemleri de uygulamaya sokması gerekecektir. Bunlar daha çok kamu harcamalarını kısıtlayan önlem paketleriyle, hazineye bir defalık gelir yaratacak olan özelleştirmeler ve vergilerdir. Türkiye'de 80 sonrası mal ve hizmet ihracata yönelik büyüme stratejileri ihracata yönelik sanayi üretimindeki tıkanıklıktan dolayı 80'li yılların sonunda yerini sermaye ithalatına bırakmıştır. Fakat yine de dış borç servisinin ihracat içindeki payı piyasa aktörlerine göre bir ülkenin borcunun sürdürüp sürdüremeyeceğini ölçen en iyi oranlardan biridir . Bunun nedenini de aşağıda ki gibidir.

Türkiye dahil bir çok az gelişmiş ülke 70'li yıllarının sonunda yukarıda anlatılan sebeplerden dolayı borç krizine girdiler. Piyasa aktörleri krizin sorumlusunun Merkez ülkelerinin politika değişikliğinden kaynaklanması yerine az gelişmiş ülkelerin ihracat yerine iç pazara yönelik sanayi politikalarına yüklediler. Onlara göre daha evvel ithal ikameli sanayileşme politikaları izleyen bu ülkeler, iç talebe yönelik üretim yapmaları sebebiyle aldıkları borçları ödemede zorluk çekmişlerdi. Bundan dolayı alacaklılar verdikleri borçların kolayca tahsili için bu ülkelere döviz kazandırıcı faaliyetlere yönelmelerini tavsiye ettiler. Bu da ihracattan geçiyordu. O zaman dış borç servisinin ihracat içindeki payının azalıyor olması hem borçlu ülkenin borç servisi ödeme sorununun olmadığını gösterir, hem de ihracatın da borç servisine oranla arttığını gösterir. Tabii bu sürdürülebilirlik paydan paydadan mı daha fazla kaynaklandığını bize tam olarak göstermez ama en azından borcun sürdürülebilirliği konusunda bir fikir verir. İkinci sürdürülebilirlik oranı kamu dış borç servisi'nin ihracat içindeki payıdır. Bu oranı piyasa aktörlerinin ve uluslararası finans çevrelerinin önem vermesinin nedeni, kamu borçları azalma eğiliminde olup olmadığını öğrenmek içindir. Borcun sürdürülebilirliğinin en önemli koşulu kamu harcamalarının mümkün mertebe kısılmasıdır. Bunun temel nedeni kamuyu küçülterek özel sermayenin eskiden kamunun elinde olan kârlı alanlara yatırım yapmasını teşvik etmektir. Bu anlamda amaç hizmetin mülkiyetini değiştirerek paralı hale gelmesini sağlamaktır. Yani kısacası bedava olan bir sosyal hizmet, ticari bir hizmet türüne dönüşmektedir. Alacaklılar için ne kadar sosyal hizmetler paralı hale gelirse o kadar ticari faaliyetler artırıp GSMH'yı büyüteceğinden kendi borçlarını kolayca tahsil edebilme imkânına sahip olacaklardır.

Borcun sürdürülebilirliğinin büyük ölçüde büyümeye bağlı olduğuna inanan piyasa aktörleri borçların ödenebilmesi için dış borç faiz oranından daha yüksek bir büyüme oranına sahip olunmasını arzu etmektedirler. IMF'nin yapısal uyum programları çerçevesinde Kamu'yu küçültücü politikalarının uygulanmasına sadık kalma piyasaya daha fazla ticari iş yapabilmenin önünü açacağından faizler de son tahlilde düşecektir denilmektedir. Koşulu özel sektör eliyle ve iki birincil açığın kapatılmasını hedef alan büyümedir. İlki dış ticaret açığı ve daha genel olarak cari işlemler açığı, ikincisi de faiz dışı bütçe açığı. Fakat 80'li yılların sonundan itibaren sermayenin serbest dolaşımı ile beraber borçlu ülkelerin dış ticaret açığının kapatılması idealinden artık vazgeçilmiştir. Yani kısacası dış ticaret açığı borcun sürdürülebilirlik olgusundan çıkarılmıştır. Bu süreç Türkiye dahil bir çok az gelişmiş olan ülkenin sermeye serbestliğinden dolayı artan dış açıkları dış borçlarının kronik olarak “sürekli” hale gelmesini sağlamıştır. Çünkü bir ülkenin borçlanması borcu verenler tarafından varlık olarak görülmesi borçların vadesinin bu sayede süresiz uzatılabileceğini varsayılması borçlu ülkenin dış ticaret açıklarında bir düzelme olmasa bile borç sürdürülür (Ponzi oyunu) olabilecektir. Onun için bir diğer seçenek olan borcun ödenebilirliği, yani dış borcun zamanla sıfırlanması bu sayede mümkün olmayacaktır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, piyasa aktörlerinin kullandığı, uluslararası örgütlerin, reyting kuruluşlarının benimsediği borç sürdürülebilirlik oranı bir aldatmaca dan ibarettir. Şöyle ki, borç verenin amacı borcu sürekli kılmaktır. Varlıkları bu sayede daim olacaktır. Borç alan ise aldığı borcu en az maliyetli en kârlı alanlarda kullanacaktır. Dolayısıyla hem alanın hem verenin çıkarları bir olacaktır o da kârdır. İlki için kâr, sermaye kazancıdır, ikincisi içinse borcu en az maliyetli mümkünse kamunun terk ettiği sektörlerdeki yatırımlarda değerlendirmektir. Her halükarda her ikisi de borcun bitmesini istemeyeceklerdir. Dış borçlardan hiçbiri kamu'nun sağlık ve eğitim hizmetlerinin gelişip iyileştirilmesi için kullanılmayacaktır. Eğer kullanılır olursa reyting kuruluşları kırmızı düğmeye basıp buna izin vermeyeceklerdir. Bu şekilde reyting kuruluşları hem o ülkeye verilen borç faiz oranlarını yükseltmiş olacaklardır, hem de o ülkenin borçlanmasının önüne set çekmiş olacaklardır. Ama her halükarda emekçi için ikisi de birdir. İsterse borç sürdürülebilir olsun isterse olmasın. Her şey onların dışında gelişmekte zaten.