Labirent…

Labirent, tarihin derinliklerinde saklı mitolojilerden günümüze tedirgin bir ruh halini tanımlayan bir sözcük. Yazarlar, şairler ve sanatçılara esin kaynaklığı yapan labirent, batı kültürüne uzun yıllar eşlik etti, 15. yüzyılın son döneminde Avrupa’da bahçe sanatının dekoratif bir ayrıntısı oldu.

Franco Maria Ricci, labirent tutkunu bir yayımcı, tasarımcı ve koleksiyoner. Ricci’nin Parma’da Fontanellato’da mimarı olduğu labirent, uzun yılların düşleri ve birikiminin ürünü. Sekiz hektarlık bir alanda yolu düşen ziyaretçiye 3 bin metrelik bir parkurda bir labirentin içinde yitip gitme olanağı tanıyan bu proje, 30 farklı türde 120 bin bambuyla kuruldu. Bu dev labirent, Ricci’nin tarihi ve sanatsal kitap koleksiyonunu koruyan bir merkez ile ziyaretçiler için kültürel etkinliklere yer veren ikinci bir yapıyı konuk ediyor.

İtalya’da Ricci’nin Borges’le tanıştıktan sonra Parma’da hayata geçirmeye karar verdiği labirenti konu alan bir kitap yayımlandı. Rizzoli yayınevinin “Labirentler Kitabı” başlığıyla yayımladığı denemenin yazarları, 40 yılı aşkın süredir Ricci’yle birlikte çalışan Giovanni Mariotti ve Luisa Biondotti, Önsöz ise Umberto Eco’nun.

Labirent Latince “Labrus”dan türeyen bir sözcük. Labrus, iki uçlu balta anlamına geliyor. Ancak Mariotti, “Labrus”un etimolojik anlamını kabullenmiyor. Mariotti, Girit labirentinin gerçekte var olmadığını, Dante’nin cehennemi ya da Borges’in “Babil Kütüphanesi” gibi soyut bir düşünce olduğunu söylüyor. Labirent’in mimari bir yapı ve grafik bir ürün çerçevesinde incelenebileceğine dikkat çekiyor.

Spiral, kökeni antik Yunanistan’a uzanan labirentin özünü oluşturuyor. Antik dünyanın girift ve içinden çıkılmaz labirentlerinin yerini sonraki yıllarda yeterince güç olmayan labirentler alıyor. 16. yüzyılda ise çıkmaz sokaklarla dolu labirentler dikkat çekiyor. Çıkmaz sokakların kuşattığı bir labirenti tanımlayan ilk proje, Mantova’da Palazzo Te’nin bahçesi için önerildi. Hiçbir zaman hayata geçirilmeyen bu projenin mimarı, Hollandalı bir çizerdi. Ancak 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da bahçelere kurulan labirentler, öne çıktı. Şövalyeler ve onlara eşlik eden soylu kadınlar için bu yüzyılın bahçelerinde kurulan labirentler, meditasyon ve erotik buluşmalar için tercih edilen mekanlardı.

Parma’da Ricci’nin düşlerinin ürünü olan proje bir yana, Venedik’te San Giorgio adasında Borges’e adanan bir başkası Çizme’de nice edebi yapıt ve filme konu olan labirentin yeniden doğuşuna tanıklık ediyor. Çağdaş labirentlerde farklı bitkiler tercih ediliyor, kimi çalı çırpı ile yola çıkarken Ricci gibi bambuda karar kılanlar da var.

Labirent, edebiyat dünyasında önemli bir ağırlığa sahip. Labirentlerden yaşamı boyunca sürekli söz eden en önemli yazar, hiç şüphesiz Borges. Yayımcı Franco Maria Ricci’nin labirente olan tutkusunda Borges’in rolü var. İtalo Calvino, “La sfida al labirinto”, Umberto Eco “Gülün Adı”nda labirenti eksen alan iki yazar. Minos sarayında geçen bir tiyatro oyunu kaleme alan Julio Cortazar’ın “Lo reyes”i de labirente odaklanan yapıtlardan bir başkası. Labirent geçtiğimiz yüzyılda Friedrisch Dürenmatt ve Margaret Yourcenar’a da esin kaynağı oldu. Zaman içinde geçmişe doğru bir yolculuk yaparsak Victor Hugo’nun “Sefiller” romanında Paris’in lağım şebekesinin dev bir labirenti çağrıştırdığına tanıklık ediyoruz. Jules Verne’in “Dünyanın Merkezine Yolculuk” kitabında dile getirdiği yer altı görüntüleri, karmaşık bir labirentin haritası.

Ricci’nin Parma labirenti üzerine bir deneme kaleme alan Giovanni Mariotti için labirent ne ifade ediyor? “Bir anlamda mutluluğun karşıtı labirent. Akışkan olana bağlı. Mutluluk hiçbir engelin olmadığı bir ortamda her yöne doğru hareket edebilmeyi tanımlıyor. Oysa labirent, aşılması zorunlu yollar ve geçitler öneriyor. Bir tür tedirginlik yaratıyor bizler üzerinde, Bir adresi bulmak için haritalara gerek duymayan günümüz dünyasında yeni labirentler, bir oyun mantığıyla kaybolabileceğimiz noktalar öneriyor. Geçmişte labirente dalanlar gerçekten ürküyordu, bugün daha az korkuya kapılsak da içimiz titriyor. Fransızlar bu iç titremesine “frisson” diyor. Titremenin olmadığı bir labirent düşlemek olanaksız. Titremeden mutlu olmak mümkün ama haz almak imkansız.”

[email protected]